Otobüste hararetli konuşmalar devam ede dursun. En iyisi ben yanımda sessiz sedasız oturan ve diğer yolcuların konuşmalarını sadece dinlemekle yetinen vatandaşla iletişim kurmaya çalışayım. Anlaşılan ben konuşmayınca onun konuşacağı yok. Belli ki iç dünyasında telafisi mümkün olmayan derin yaralar var.
Merhaba! Tanışalım diye söze başlıyorum. Yolculuğumuz herhalde aynı istikamete. Evet, Düzce'ye gidiyorum. Sizde mi Düzce'ye gidiyorsunuz? Hayır. Ben Sivil Savunma Genel Müdürlüğü tarafından deprem bölgesinde görevlendirildim. Onun için Bolu'ya gidiyorum. Oradan dağıtım olacakmış (O zaman Düzce henüz il olmamıştı)  dedim. Sağdan soldan konuşulanları duyduğumda, doğrusu görevli gittiğimi biraz çekinerek söyledim. Çünkü görevlilere karşı ön yargılı bir memnuniyetsizlik vardı. O da zannımca iletişim eksikliğinden kaynaklanıyor ya da talepler haklı nedenlerle karşılanmayınca tepki oluşuyordu. Bende elbette haklılık payınız vardır ama oradaki görevlilerde zincirin son halkasını oluşturur diye 'diklenmeden dik durmaya' çalıştım. Böylece samimi bir sohbete başladık… İyi bir iletişim kurulduğunda karşınızdaki insanlar sizinde işiniz zor, sizde haklısınız diyebiliyor. 
''Ben 25 yıllık öğretmenim. 12 Kasım depremini aile boyu yaşadık. Tüm birikimim birkaç saniye içinde gitti. Bu binalar yapılırken, devlet neredeydi? Niye düzenli kontrollerini yapmadılar? İhmali olanların dün olduğu gibi bugünde doğru dürüst ceza alacaklarını da zannetmiyorum… Çok şükür can kaybı yaşamadık ama can kurtulunca insan mal peşine düşüyor. Yıkılan evim için tutulan rapordaki yanlışlık nedeniyle kaç gündür uğraşıp duruyorum. Kriz merkezine gidiyorum çözüm bulmuyorlar. 'Biz ne yapalım git derdini Ankara'ya anlat' diyorlar. 
Buralarda öğretmen kalmadı, herkes tayin istedi. Bende çok sevdiğim memleketimden istemeyerek ayrılmak durumundayım. Artık bizim yörelerde yaşamak zorlaştı. Bir kısım evler yıkılınca, bir kısmı da hasar alınca fırsattan istifade durulabilecek evlerinde kiraları da çok yükseldi. Bizlere de tayin hakkı verilince, ben de Ankara'yı tercih ettim ama eski duruma geri gelirse hiç düşünmeden geri memleketime dönerim. Çünkü 'kuşu altın kafese koymuşlarda, vatanım vatanım demiş''
                                       
SON OLSUN 12 KASIM!
Önce 17 Ağustos, akabinde birde 12 Kasım,
Ne büyük felaket Yarab, çoluk çocuk masum.
Tüm binalar heybetle bakar, sanki bizlere hasım
Başka felaketler olmasın, son olsun 12 Kasım!
Ana cadde kenarında yüksek yüksek binalar,
Enkazlarda kalan yavrular, 'anam' diye ağlar.
Gönülden gelen ahlar, elimizi kolumuzu bağlar
Başka felaketler olmasın, son olsun 12 Kasımlar!

Binalar, bir bir terk edilmiş boş duruyor
Çadırlarda afetzedeler yaralarını sarıyor
İhmali olanların varsa vicdanı (!)  kanıyor
Başka felaketler olmasın, son olsun 12 Kasımlar!

Kriz merkezi kurulmuş Hükümet Konağının önüne,
Akın akın geliyor insanlar, erzak alabilmek için evine.
Alanlarda buruk bir sevinç, alamayanlar nasıl sevine.
Başka felaketler olmasın, 12 Kasımların yerine

Mahir kıvırtmaz, gördüklerini aleni söyler
Hatası olanlar acep yevmü kıyamette neyler
Ders alın, deprem unutmaya gelmez beyler
Başka felaketler olmasın, son olsun 12 Kasımlar!