Marmara ve 12 Kasım depremlerinin yaşandığı tarihte Mecitözü ilçemizde görev yapıyordum. İlçe de sivil savunma memuru olarak imkânlar nispetinde bir şeyler yapmaya çalışıyordum ama şimdi geriye dönüp düşündüğümde halk tabiriyle devede kulak misali sanki bir müdür bir mühür. Katıldığımız seminerlerde ilçelerde bu şekilde imkânsızlık içerisinde sivil savunma memurlarının, müdürlerinin bulunmasının verimli olmadığını diğer meslektaşlarımızla beraber bize ders veren hocalarımıza iletiyorduk. Çünkü o zamanlarda basit kırtasiye malzemelerini bile ikili ilişkilerle diğer kurumlardan rica minnet temin etmeye çalışıyorduk. Ziya Gökalp'ın ifadesiyle 'KEM ALETLE KEMALAT OLMAZ-kötü aletten iyi eser ortaya çıkmaz'' hesabı en azından biz sivil savunmacıları psikolojik olarak rahatsız ediyordu… Samimi olarak bir şeyler üretmeye çalışırken, diğer taraftan da sanki bizi tüketiyordu. Nihayet sivil savunma teşkilatı yeniden yapılanmaya geçti. 'Kötü üretimin devamında fayda yoktur' misali geçte olsa biz sivil savunmacılar için gelecek adına olası afetlerin afiyete dönüşmesi noktasında ümitlendirdi. İnşallah temenni ettiğimiz şekilde olur da aynı acılar tekerrür etmez.
İlçede görev yaparken aynı zamanda Atatürk ve Doğu ilköğretim okullarında 'İlkyardım ve trafik derslerine' giriyordum. O zamanın şartlarında, sivil savunmadan ziyade okulda ki çalışmalarımız daha faydalı oldu gibi geliyor. Çünkü ''Öğretmenin verdiği bilgiler toprağa atılmış tohum gibidir. Ne zaman yeşereceği belli olmaz'' misali, geçenlerde internette gezinirken yirmi sene önce dersine girdiğim bir öğrencimin benden bahisle öğretmen 'Çan çene çon çene çin çini çon çene - yazın yatanı kışın büvelek tutar' derdi diye bir yorumunu okudum. Tabi bunlar para ile kıyaslanamayacak kadar güzel şeyler.
17 Ağustos sabahı Osmancık'tan bir yakınımın 'televizyonu açtınız mı? Çok büyük deprem olmuş. Her taraf yıkılmış, ortalık ana baba günüymüş! ' diye haber vermesiyle Marmara depremini öğrendim. Televizyonu açıp sıcağı sıcağına görüntüleri 'teh… tüh…' diye izlerken, sivil savunmacı olarak  kendimi suçlu hissettim. Mevcut şartlar altında yazmak, çizmekten başka yapacak fazla bir şeyin olmamasına rağmen, 'Peki sen ne yaptın?' sorusunu kendi kendime yönettiğimde tatmin edici cevap alamadım. Bu arada Kaymakam Atila Şahin Bey aradı. 1996 Mecitözü depremi sonrası bazı köylere  dağıtılan çadırları, Marmara bölgesine gönderilmesi için acil toplamamı istedi. Bir kaç arkadaşla beraber köylerden çadırları toplamaya çalıştık. Aradan uzun zaman geçmesinden dolayı çadırları toplamak pek te kolay olmadı… İşin diğer yönü de, topladığımız çadırların çoğu kullanılmayacak durumdaydı. 'En iyi okul tecrübedir, ancak okul masrafı çoktur' hesabı bazı şeyler yaşanmayınca anlaşılmıyor. Bu noktada da temel afet bilinci eksikliğimizin olduğu aşikârdır. Çünkü verdiğini lazım oluncaya kadar istemezsen acil istediğinde alamazsın, aslanda işe yaramayabilir… Bizim çadırlarda olduğu gibi.
O zamanlar Internet pek yaygın olmadığı için, broşürlerin ayrı bir kıymeti vardı. Akşam eve gelince sağdan soldan bir takım bilgiler derleyerek 'Deprem ve korunma yolları' konulu bir sayfalık müsvedde broşür hazırladım. Sabah dairede daktiloda temize çektim. Belki de bugünkü yazdığım makalelerimin başlangıcı oldu.
Depremle yatıp depremle kaktığımız ve aynı zamanda bu kadar bilgi sahibi olmadığımız için broşür istemeye insanlar geliyordu. Dairedeki arkadaşlara, resmi dairelere okullara dağıttım. Ayrıca diğer İlçe Kaymakamlıklarına  postaladım. Sonradan bazı ilçelerde gönderdiğim broşürün altındaki ismimim silinip kendi isimlerinin yazılarak kaymakamlık kanalıyla ilçelerindeki resmi kurumlara, okullara dağıtımın yapıldığını öğrenince, ismim önemli değil önemli olan broşürdeki bilgilerin çok kişiye ulaştırılması dedim. Bugün düşündüğümüzde bir sayfalık broşür çok basit görünse de o zamanın şartlarında  çam sakızı çoban armağanı hesabı  bunu yapmakla sanki sorumluluğu üzerimden atmış gibi oldum... 
Yuvalar yıkılmasın… 
Analar - babalar ağlamasın… 
Çocuklar öksüz, yetim kalmasın…
17 Ağustoslar, 12 Kasımlar, 23 Ekimler 
Asla unutulmasın… Unutturulmasın…