Marmara ve 12 Kasım depremlerinde başta sivil savunmacılar olmak üzere, valilik ve diğer kurum personelline görev verildi. Çünkü bu tür afetler insanın ömründe veya memuriyetinde bir iki defa denk gelir. Onda da ya işe yararsınız ya da yaramazsınız.
Tüm arkadaşlarım gibi bende, öncelikle depremin acı faturasını yaşayan afetzedelere karınca kadarınca hizmet edebilmek ve genç bir sivil savunmacı olarak gelecek adına tecrübe edinmek, deneyim kazanmak ve dönüşünde farklı olabilmek adına görev almayı gönüllü olarak istedim. 12 Kasım depreminde ikinci grupta yapılan görevlendirmelerde ismimi görünce sevindim. Deprem bölgesine gitmeden heyecanlı ve daha farklı duygular içindeydim. Ama oraya gidip çalışmaya başlayınca bir takım düşüncelerim maalesef değişime uğradı. 
Deprem bölgesine gitmek için yola çıktığımda Ankara terminalinden bilet alırken Düzce firmasını tercih ettim ki yolculuk esnasında deprem bölgesiyle bağlantısı olan vatandaşlarla sohbet imkânı bulayım. Otobüs Düzce'ye doğru yola çıktığında tüm yolcuların yanındaki ile konuştuğu tek konu deprem ve sonrası yaşananlardı. ''Şöyle oldu… Böyle oldu… Çoğu hakkı olmadan aldı… Benim tüm birikimim gitti… Raporu eksik tutmuşlar… Hakkımı vermediler… Adaletsizlik diz boyu… Ta Ankara'ya şikâyete geldim… Yüzüme bakan olmadı… Doğru dürüst açıklama yapmıyorlar… Adamı öyle uğraştırıyorlar ki, insana acısını unutturuyorlar… Yok canım bu ülkede yaşanmaz…'' türü konuşmalar devam ederken Avrupa'da çalışmış birisi hemen lafa katılıyor 'Kardeşim, ben Avrupa'da şu kadar çalıştım. Elin gavuru insanı eşya gibi kullanıyor ama yeri gelince de adam gibi değer veriyor. Biz basit işlerin çözümü için köyden kalkıp ta Ankara'ya kadar gidiyoruz.  Onlarda adam kayırma, torpil, bürokrasi diye bir şey yok. İşlerini sağlam yapıyorlar. Amir de memur da sırasını bekliyor' 
Daha bölgeye ulaşıp ayrıntıları görmesem de konuşulanlardan özellikle kriz merkezlerinden memnuniyetsizlikler olduğunu hissediyorum. Diğer taraftan insanoğlunun yapısında beklediği cevapla aldığı cevap aynı istikamette değilse ister istemez eleştiriye, karalamaya başlama özelliğinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Belki de eleştirdiğimiz noktada ki talebimiz hukuken mümkün değil diye düşünmüyoruz. Avrupa'yı överken bazen de ülkemize haksızlık yapıyoruz. En basiti, zamanında deprem sigortası yaptırmış olsaydım belki de bugün bu sıkıntıları yaşamayacaktım. Yıkılan evimin bedelini rahatça alacaktım diye biraz da suçu kendimize bulmuyoruz. 
Bende bu arada memlekete döndüğümde meslek hayatımda hem bana tecrübe olur hem de bir gün yazı dizisi hazırlarım niyetiyle yolculuk esnasında birinci ağızdan duyduklarımı unutmamak için kısa kısa notlar almaya çalışıyorum. 
*
Özetin Özeti: Çocuklarımıza arada bir güzel öğütler vermek çok önemlidir. Onların hayatına mutlaka o öğütler tesir edecektir. İnanamazsanız deneyiniz. Depremzede babadan yeni mühendis olan oğluna nasihat;
Toprağın altında kalsa da beton,
Kolonların içinde dursa da demir,
Boyanın altında görünmese de tesisat,
Üniversitede öğrendiğini tam uygula evlat,
Gelecek depremlerde artık böyle yaşanmasın hayat
Afet sonrası biz de dolaşalım halkın içinde rahat rahat
Budur evlat; annene babana vereceğin en güzel mükâfat!