Mevlana, aslen Horasanlıdır. 604/1207 yılında Horasan'ın Belh şehrinde doğmuştur. Asıl adı Muhammed'dir.
Kendisine "Efendimiz" anlamında Mevlana unvanı verilmiştir. Doğduğu şehre nisbetle Belhi, Anadolu'da yaşadığı için Rumi, müderrisliğinden dolayı Molla Hünkar denilmiştir. Celaleddin ise lakabıdır.
Mevlana, hep tasavvufa yönelmiş, ilahı aşkı aramıştır. İlimle başladığı yola aşkla devam etmiş ve ilahi aşk çemberinde vecdle ilerlemiştir.
Mevlana, hayatını üç kelimeyle özetlemiştir. "Hamdım, piştim, yandım." O, hep ilahi aşkın peşinde olmuştur. Ömrü boyunca hayatını Resulullah (sav)in yolunda ve Kur'a çizgisinde sürdürmüştür. İşte onun kararlılık belgesi:
"Canım bedenimde oldukça be Kur'an'ın kölesiyim. Seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım. Eğer bir kimse benden bundan başka bir söz nakl ederse; Ben, ondan da şikayetçiyim, sözünden de şikayetçiyim."
Temel düşüncesini özetleyen bu dörtlük, onun inanç yapısının da temelidir. Mevlana, alemle de barışıktır. O, bunu şöyle ifade eder: "Pergel gibiyim; bir ayağım şeriat üstünde, sağlamca duruyorum. Öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum."
Mevlana, tasavvuftaki ölmeden önce ölme ilkesine uygun bir hayat sürdü. O, kendisini ölüme her an hazır tutuyordu: "Ölüm , şeker gibi tatlı bir şey, canı sen aldıktan sonra. Hele seninle olunca daha tatlı. O zaman candan da tatlıdır ölüm."
Evet, Mevlana kendini her an ölüme hazırlıyordu. Sevgilisine, Rabbine göstereceği güzel amellerle meşgul idi. Bu dünyadan götürülecek tek şeyin duru bir gönül ve salih amel olduğunun bilincindeydi.
Çevresindekiler de aynı düşüncedeydiler. Ama onu kaybetmekten de endişe duyuyorlardı. Daha hasta halindeyken gözyaşı dökenler vardı. Mevlana Celaleddin Rumi, onları uyarıyordu:
"Öldüğüm gün tabutum götürülürken bende bu dünya derdi var sanma. Benim için ağlama, yazık vah vah deme. Şeytanın tuzağına düşersen o zaman eyvah demenin zamanıdır.
"Cenazemi gördüğün zaman firak, ayrılık deme. Benim vuslatım, kavuşmam ve buluşmam o zamandır. Beni toprağa verdiklerinde elveda elveda demeye kalkışma. Mezar, cennet topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün, değil mi? Doğmayı da seyret. Güneşe ve aya, batışından hiç zarar gelir mi?
"Ölümden sonra mezarımı yerde arama Arif kişilerin gönlündedir bizim mezarımız. Burada ölüm olarak tezahür ediyorsa da orada doğumdur."
Nefsini ölüme adamış, ölümden sonrasına hazırlanmış, ölümü ayrılık değil de vuslat olarak gören bu büyük insanın ölüm gecesine bu yüzden Düğün Gecesi, Vuslat Gecesi anlamında Şeb-i Arus denmiştir.
Bu iman ve teslimiyet sahibi, ölümü ayrılık değil de vuslat gören Mevlana Celaleddin Rumi, 1273 yılı 17 Aralık günü maşukuna kavuşmuştur. Vasiyetine rağmen Konya mateme bürünmüş, gözler yaşla dolmuştur.
Sadece Müslümanlar değil, gayrimüslimler bile cenazesine koştu. Cenazesi, mahşeri bir kalabalıkla uğurlandı. Zira her millet ona aşıktı, her mümin onu severdi.
Kabri, Konya Mevlana Külliyesi'nin içinde Yeşil Kubbenin altındadır. Konya'ya gelen herkesin ilk ziyaret ettiği önemli bir mekandır.
Her 17 Aralık'ta Mevlana Celaleddin Rumi, vasiyeti gereğince Şeb-i Arus denilen törenlerle anılacaktır. Yine dünyanın her yerinden, her milletten, her dinden ve farklı felsefi düşünceden binlerce insan Konya'ya akın edecektir. Onu, öğreticisini, eserlerini ve düşüncelerini yakından tanımaya çalışacaklardır.
Biz de Mevlana Celaleddin Rumi'yi rahmetle anıyoruz.