Vefatı:
Büyük veli Gavsu’l-Azam Abdülkadir Geylani hazretleri, hicri 561/ miladi 1165 senesinde Rebiülahirin dokuzunda Cumartesi gecesi sabaha karşı vefat etmiştir.
Vefatına yakın anlarda çevresindekileri “Yanımdan çekilin” diye uyarmış, “Gerçi zahirde sizinleyim ama gerçekte yanımda başkaları da var. Çevremi genişletin, gayet edepli davranın.”demiştir.
Oğlu Seyit Abdürrezzak Efendi, bu anları şöyle anlatmıştır: “Babam bu sırada ellerini kaldırıp ’Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatühu. Tövbe ediniz. Ve size geliyorum diyenlerin safına giriniz.’ buyurdular.”
Vefat ettiği sırada iki defa “Allahümme refiku’l-âla” dedikten sonra “Aleykümselam. Size geliyorum.”demiş ve “Bana kimse bir şey sormasın. Ben, ilm-i ilahide bir halden başka bir hale geçmekteyim.”diyerek tefekküre dalmış. Buna rağmen oğlu Seyit Abdülcebbar, babacığım, bedeninde acı hissediyor musun, diye sormuştur.”Bütün uzuvlarım acı içinde ama kalbimde hiç acı ve keder yok. Zira kalbim Rabbim iledir.”cevabını vermiştir. Oğlu Seyit Abdülaziz “Hastalığın, rahatsızlığın nedir?” diye sorunca Gavsü’l-Azam hazretleri: “Derdimi kimse bilmez. İnsan, cin ve melek anlamaz. Yüce Allah’ın ilmi ezelidir, hükmü kesindir. Allah, dilediğini yok eder, dilediğini sabit kılar. Hikmetinden ve yaptıklarından sual edilmez. Kullar ise yaptıklarından sorumludur.”diye cevap vermiştir.
Sonra ‘Allah’ demeye devam etmiştir. Oğlu Seyit Musa, babasının ‘Allah Allah’ derken sesinin gittikçe azaldığını, sonra duyulamaz hale geldiğini söylemiştir. O, artık geliyorum dediği yere varmıştır.
Sabahleyin bütün Bağdat halkı, vefatını duymuştur. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi hatta Sabiiler bile cenazesinde hazır bulunmuşlardır. Sabah erkence başlayan merasim, kalabalık nedeniyle akşama kadar uzamış, Gavsu’l-Azam hazretleri, ancak gece defnedilebilmiştir. Cenaze namazını da oğlu Abdülvehap kıldırmıştır. Cenazesi, ders verdiği medresenin haziresine defnedilmiştir.
Abdülkadir Geylani Sevgisi:
Gavsu’l-Azam hazretlerinin türbesi Bağdat’tadır. Müminler, onu orada ziyaret etmektedirler. Dervişler, muhibban oraya akın etmektedirler. Yunus Emre bile orayı işaret etmiştir:
Seyyah olup şol âlemi ararsan,
Abdülkadir gibi bir er bulunmaz.
Ceddi Muhammed’dir eğer sorarsan,
Abdülkadir gibi bir er bulunmaz.
Tasavvuf tarihinde dört büyük kutup (Aktab-ı Erbaa) olarak Abdülkadir Geylani, Ahmet er-Rufai, İbrahim Dessuki ve Ahmet el-Bedevi sıralanmaktadır. Bu dört büyük kutuptan biri olan Ahmet er-Rufai hazretleri, Abdülkadir Geylani hazretlerini sever ve sayardı. Yakınlarına ve müritlerine daima Gavsu’l-Azam hazretlerini ziyaret etmelerini emreder ve hatta onu ziyaret etmeden kendisine gelenlerin ziyaretini kabul etmezdi. Bağdat’a gitmek üzere kendisine uğrayanlara şöyle derdi: “Bağdat’a vardığınızda ilk yapacağınız iş, Abdülkadir Efendiyi ziyaret etmektir. Onu ziyaret etmeden hiçbir şey yapmayın. Şayet vefat etmişse mübarek kabrini ziyaret edin.”
Sadece Rufailer değil, Nakşiler de Abdülkadir Geylani’yi gönülden severler. Zira Şah-ı Nakşibend hazretleri, onun için övgü dolu sözler söylemiştir: “İki cihanın padişahı, insanoğlunun ulusu, arşın, kürsinin ayı ve güneşi Şah Abdülkadir’dir. En büyük ruh olan Hak Teala’dan akseden kalb nuru da odur.” Allah dostları, bir birlerini böyle sever ve sayarlardı. Aralarında haset ve rekabet yoktu.
Onun için türbesi, her tarikten insanın ziyaretgâhı olmuştur. Ecdadımız da buraya büyük değer vermiştir. 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle türbesi, yeniden yapılmıştır. Yanına cami, etrafına imaret ve tekke ilave ettirilerek bir külliye haline getirilmiştir. Bu külliyenin planını da Mimar Sinan hazırlamıştır. Daha sonra IV. Murat, III. Ahmet, Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamit dönemlerinde bazı tamirat yapılmıştır.
Günümüzde o muhteşem haliyle Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylani hazretlerinin türbesi, Bağdat’ta müstesna bir mekan olarak ziyaret edilmektedir.