Si­yo­nist ve te­rö­rist İs­ra­il dev­le­ti ve bu dev­le­ti des­tek­le­yen Ya­hu­di ke­si­mi ile men­fa­at bir­li­ği­ne da­ya­lı dış des­tek­çi­le­ri yal­nız bu­gün­ler­de de­ğil, yet­miş yıl­dır maz­lum ve mağ­dur Fi­lis­tin hal­kı­na zul­me­di­yor­lar. Si­yo­nist­le­rin ne ba­rış yap­ma­ya ne de Fi­lis­tin hal­kı ile hak ve ada­let da­ire­sin­de yer­le­şil­miş Fi­lis­tin top­rak­la­rın­da be­ra­ber ya­şa­ma­ya ni­yet­le­ri var (böy­le bir ni­yet ve he­def­le­ri mev­cut de­ğil). Baş­tan be­ri si­yo­nist­le­rin he­de­fi, “Nil’den Fı­rat’a uza­nan top­rak­lar üze­rin­de bü­yük İs­ra­il dev­le­ti­ni kur­mak, Ku­düs’ü baş­kent yap­mak, Mes­cid-i Aksâ’yı yı­ka­rak ye­ri­ne Sü­ley­man Ma­be­di’ni kur­mak­tır”. Bu mak­sat­la­rı­nı, tır­nak­la­rı bu top­rak­lar­da yer tu­tun­ca açı­ğa da vur­du­lar, tu­rist­le­rin zi­ya­re­ti­ne açık ma­hal­ler­de üç ay­rı ma­ket­te Mes­cid-i Aksâ’nın bu­gün­kü ha­li­ni, onun ya­nın­da da yı­kıl­dık­tan son­ra ya­pa­cak­la­rı Sü­ley­man Ma­be­di’ni teş­hir et­mek­ten çe­kin­me­miş­ler­di, bu man­za­ra­yı içi­miz kı­yı­la kı­yı­la gör­müş­tük.

Bu mer­ha­met­siz, ada­let­siz, taş yü­rek­li, hu­kuk­suz, şı­ma­rık, güç­ten baş­ka hak ve hu­kuk se­be­bi ta­nı­ma­yan… top­lu­lu­ğu yal­nız­ca biz Müs­lü­man­lar böy­le gör­mü­yo­ruz; in­saf­lı Ya­hu­di­ler de bu ta­nım­la­ma­da bi­ze ka­tı­lı­yor­lar.

Es­ki­le­ri ve baş­ka­la­rı da var ya, en ya­kın za­man­dan bir ör­nek ve­re­lim:
İs­ra­il’i ta­nı­ma­yan Ya­hu­di Or­to­doks­la­rı ta­ra­fın­dan ku­ru­lan Ne­tu­rei Kar­ta gru­bu söz­cü­sü Yis­ro­el Do­vid We­iss, İs­tan­bul’da Ye­ni Şa­fak’a özel açık­la­ma­lar­da bu­lun­muş­tu, şöy­le di­yor­du:
“Si­yo­nist dev­let sa­de­ce Müs­lü­man­lar için de­ğil, tüm dün­ya için ezi­yet­tir.”

“Tev­rat bi­ze öl­dür­me­ye­cek­si­niz, bu­lun­du­ğu­nuz top­rak­la­ra sa­dık ola­rak ve Tan­rı için ça­lı­şa­cak­sı­nız di­yor. Ama İs­ra­il bu­nun dı­şın­da her şe­yi ya­pı­yor. Öy­le bir dev­le­ti ka­bul et­me­miz müm­kün de­ğil”.
“Fa­şist­li­ğe dö­nen bir an­la­yış or­ta­ya ko­yan Si­yo­nizm, Ya­hu­di­li­ğin tem­sil­ci­si de­ğil, ide­olo­jik iş­gal­ci bir pro­je­dir. Bu olu­şu­mun kar­şı­sın­da du­ran tek dev­let Tür­ki­ye’dir. Re­cep Tay­yip Er­do­ğan, İs­ra­il’in teh­dit­le­ri­ne al­dır­ma­dan Fi­lis­tin top­rak­la­rı­na sa­hip çı­kı­yor.”

“Biz Müs­lü­man­lar­la yüz yıl­lar­ca be­ra­ber ya­şa­dık. Bir prob­lem yok­tu. Di­ni prob­lem de­ğil, si­ya­si prob­lem­dir. Ger­çek an­lam­da Ya­hu­di olan­lar Fi­lis­tin­li­le­rin acı­sı­nı his­se­di­yor. Müs­lü­man­la­ra kar­şı çok mah­cu­buz”.

“ABD na­sıl olur da Ku­düs’te bir bü­yü­kel­çi­lik aça­bi­lir? Ku­düs Fi­lis­tin’in baş­ken­ti! İs­ra­il’in na­sıl ola­bi­lir? Böy­le bir iş yap­ma­ma­la­rı­nı söy­le­dik. Ya­ra­ya tuz bas­mak gi­bi bir şey bu. Si­yo­nist dev­let sa­de­ce Arap­lar ve Müs­lü­man­lar için zu­lüm de­ğil, tüm dün­ya için ezi­yet­tir.”

“İs­ra­il’in ku­rul­ma­sı bir ide­olo­ji­dir, Ya­hu­di­li­ğe gö­re ha­ram­dır. Biz­ler doğ­ru ya­şa­ya­ma­dık, bu yüz­den de ce­za­lan­dı­rıl­dık. İs­ra­il bu ta­ri­hi as­la ka­bul et­mi­yor.”

Evet, in­sa­fı­nı, vic­da­nı­nı kay­bet­me­miş, in­san­lık­tan na­si­bi sı­fır­lan­ma­mış her­kes bu­na ben­zer iti­raf­lar­da bu­lu­nu­yor, fa­kat dün­ya­yı yö­ne­ten­le­rin vic­dan­la­rı gi­bi ku­lak­la­rı da sa­ğır ol­muş; Ame­ri­ka’da Kı­zıl­de­ri­li­le­ri öl­dü­rüp top­rak­la­rı­nı iş­gal eden­ler, Avus­tral­ya’da Abor­jin­le­ri öl­dü­rüp yurt­la­rı­nı gas­pe­den­ler, Af­ri­ka’ya al­da­tı­cı kı­lık, yar­dım ve söz­ler­le pa­paz­la­rı­nı gön­de­rip za­val­lı hal­kın eli­ne İn­cil’i tu­tuş­tu­rup elin­de­ki mad­di ve ma­ne­vi var­lı­ğı­nı sö­mü­ren­ler, da­ha ev­ve­li de var ya, en azın­dan Haç­lı Se­fer­le­rin­den be­ri Müs­lü­man­la­rı yok et­mek için her pla­nı, tu­za­ğı, gü­cü kul­la­nan­lar, yal­nız­ca Müs­lü­man­la­rı da de­ğil, fark­lı din­le­ri ve kül­tür­le­ri olan da­ha ni­ce hal­kı zor­la di­ze ge­ti­ren, ül­ke­le­ri­ni iş­gal edip yıl­lar­ca sö­mür­ge ha­lin­de tu­tan ve bü­tün ser­vet­le­ri­ni ken­di (Ba­tı) ha­zi­ne­le­ri­ne ak­ta­ran in­san­lar­dan bah­se­di­yo­ruz. Bu­gün de dün­ya­yı bun­lar yö­ne­ti­yor, BM’le­re ve Gü­ven­lik Kon­se­yi’ne bun­lar ha­kim­ler, apa­çık ve in­san­lık dı­şı zu­lüm­ler, kat­li­am­lar, hu­kuk­suz­luk­lar kar­şı­sın­da su­su­yor, bu­nun­la da kal­mı­yor ka­rar aşa­ma­sın­da me­se­la ve­to yet­ki­le­ri­ni kul­la­na­rak des­tek çı­kı­yor­lar. Cum­hur­baş­ka­nı­mız Da­vos’ta Si­yo­nist­le­rin ayıp­la­rı­nı yüz­le­ri­ne vur­du, BM top­lan­tı­sın­da ve on­dan son­ra her yer­de “Dün­ya beş­ten bü­yük­tür” de­di, za­lim­le­re kar­şı maz­lum­la­rın ya­nın­da dur­du… di­ye onu yok et­me­ye ka­rar ver­di­ler ve içe­ri­den de iş­bir­lik­çi­ler bu­la­rak so­nuç al­ma­ya ça­lı­şı­yor­lar (Al­lah onu üm­me­te ba­ğış­la­sın ve ko­ru­sun!)

Ne ya­zık ki, ko­nuş­mak­la so­nuç alı­na­mı­yor, hak­kı ve hak­lı­yı gü­cün ta­yin et­ti­ği bu çağ­da gü­cün yok­sa hak­kın da ol­mu­yor.

Kur’an bi­zi ne­ye ça­ğır­dı ise bir­kaç asır­dır biz onun ter­si­ne git­tik. Bu çağ­rı­lar­dan bi­ri de üm­me­tin bir­li­ği, kar­deş­li­ği ve düş­ma­na kar­şı cay­dı­rı­cı gü­ce sa­hip ol­ma va­zi­fe­si idi; ne o var, ne bu var; iş­te bu yüz­den zu­lüm var, acı var, kan var, göz­ya­şı var!

Yi­ne de dua ede­lim ve Al­lah’tan ümit kes­me­ye­lim. Na­si­hat­le ol­ma­dı bel­ki mu­si­bet üm­me­ti yo­la ge­ti­rir.