İman-amel ilişkisi kadim/eskiden beri tartışılan bir meseledir. Yani büyük günah işleyen kişi, mümin kabul edilecek mi edilmeyecek mi meselesi. Bu anlaşılır bir durum. Neticede Müslüman - gayrimüslim tarifi/tespiti içindir diyebiliriz. (Bu konuya girmiyorum.) Ancak İslam toplumlarında sadece ahlaklı olmak hem dünyevi hem uhrevi felah olarak yeterli midir yoksa ibadetler de lüzumlu mudur konusu sanırım nevzuhur bir garabet. Zira günümüzde olduğu gibi kendini Müslüman olarak ifade edip ibadetsizliğin bu derece yaygınlaştığı, ibadetli(!) kötüler yüzünden, ibadetsiz "iyi insan, iyi Müslüman" tipolojisinin yaygınlaşmaya başladığı bir toplum sanırım mevcut değildir. İbadet - ahlak ilişkisini Yunus Emre'nin şiiri üzerinden ele almaya çalışayım.
Yunus Emre der ki:
"Bir kez gönül yıktın ise. Bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi. Elin yüzün yumaz değil."
el-Hak doğrudur. Ne de güzel söylemiş Derviş Yunus. Ancak izaha muhtaç. Zira başta değindiğim tarzda istismar ve yanlış anlamalar çok yoğun bu söze dair. Kısaca izaha çalışalım.
Yunus Emre burada "namazın kötülüklerden alıkoyduğu" hakikatini (el-Ankebut, 29/45) vurgular. Eğer namaz ve sair ibadetlerde devamlı olduğun halde muamelatta yani insani ilişkilerinde berbatsan, (Erzurumluların tabiriyle) devamsızsan yani ahlaksızsan aslında o ibadetleri hakkıyla eda etmiyor, hakikatini idrak edemiyorsun demek ister. Yunus Emre bu sözüyle asla "yeter ki iyi ve ahlaklı ol, ibadete lüzum yok" anlamını kastetmez.
Gerek Yunus Emre'nin sözünü yanlış anlayarak gerekse bir şekilde fikrederek ibadete lüzum olmadığı önemli olanın "iyi/ahlaklı insan" olmak olduğu görüşünü benimseyerek ibadetsiz ama mükemmel bir dünyevi ahlak ile yaşayanlar ifade ettiğimiz gibi iyi birer insan olurlar. Ancak iyi bir Müslüman oldukları iddiası tartışmaya açıktır. Zira güzel bir muamelat ahlakıyla kulların hakkı ifa edilirken, ibadetsiz bir hayatla Allah'ın hakkı ihlal edilmektedir. Bu grupta olanlar dünyada iyiler arasında sayılmayı, övgü ve saygıyı sonuna kadar hak ederler. Ama haklarındaki uhrevi hükmü Allah'a bırakmak ve ibadetsizliğin dünyevi hükmünün haram bu durumun da, İslami açıdan bir nevi ahlaksızlık olduğunu söylemek lazım kanaatimce. İbadetlerin amaçları arasında güzel ahlaklı olmayı sağlamak ve pekiştirmek elbette vardır. Ancak meselenin teabbüdi/kulluk yönü dikkatlerden kaçmamalıdır. Ayrıca ibadetsiz güzel ahlakın ahirette de yeterli olacağı fikrinin ibadette devamlı olmaya çalışanların motivasyonlarını olumsuz yönde etkileyecek olması bu anlayışın yaygınlaşmasının bir başka ciddi tehlikesidir.
Benzer durum ibadette devamlı muamelatta devamsız olanlar için de geçerlidir. Hatta bu gruptakiler daha ciddi bir tehlike ile karşı karşıyadır. O da ahiret hayatını imar edelim derken ahiretin tarlasını (dünyayı) tarumar ettikleri için her iki tarafta da yüzlerine bakılmayanlardan olma tehlikesi.
Hasılı, haddimiz olmayarak Yunus Emre'nin şu beytine bir tetimme yapalım. Derviş Yunus der ki:
"Bir kez gönül yıktın ise. Bu kıldığın namaz değil."
Biz de bu beyti şu ilaveyle şerh etmiş olalım:
"Savm ı salatı unuttun ise, O yaptığın gönül değil."
Dolayısıyla, bir kimsenin Müslüman kardeşine "ibadetin senin olsun bana insanlığın lazım" demek yerine "ibadetlerine özen göster zira insanlığın ibadetle daha mükemmel. Allah'a uzak kalıp bana yaklaşman anlamsızdır" demesi gerekir.
Aksi şekildeki düşünce bir İslam toplumunda yaygınlaştığında, namaz kılmayan ama iyilik yapan, oruç tutmayan ama ancak ihtiyaç sahiplerine yardım eden, zekat vermeyen ama sosyal sorumluluk projelerine iştirak eden, hacca gitmeyen ama turistik yahut kültürel gezilerle sosyalleşen ve tüm sosyal hayatında evrensel ahlaki değerlerle uyumlu ama İslam hukukunun/ahlakının ibadet kısmını ihmal eden bir dindarlık anlayışının baş göstermesi kaçınılmazdır.