11 Mayıs 1997 Pazar günü Sultanahmet Meydanı tarihinin en büyük mitingine şahit olmuştu. İmam-Hatiplerin orta kısımlarının ve Kur’ân kurslarının kapatılmasını amaçlayan girişimlere karşı düzenlenen “İmam-Hatiplerime Dokunmayın” ortak paydalı bu tarihi mitinge yaklaşık 600 bin civarında insan katılmıştı.

Mitingde yapılan konuşmalarda temel eğitimin kesintisiz bir şekilde sekiz yıla çıkarılması girişimlerinin asıl amacının İmam-Hatip’lerin orta kısımlarını ve Kur’ân kurslarını kapatmak olduğuna dikkat çekilerek bunun halk iradesine karşı küçük bir azınlığın dayatması olduğu dile getirilmişti. Mitingde değişik siyasi partilere mensup milletvekilleri, ilim adamları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri konuşmalar yaptılar. Ben de bir konuşma yapmıştım.

24 Temmuz 2020 Cuma günü benzer bir toplantıya şahit olduk. Toplantının ve ibadetin vakar içinde geçmesi çok önemli idi, öyle de oldu. Doğduğum yıl ibadete kapatılan ve müzeye çevrilen ulu mabed Ayasofya’nın, hayatta iken aslına çevrilmesini görmek benim için mutluluk ve şükür vesilesi oldu.
Bu 86 yıl içinde caminin yolunu bilmeyen yöneticileri gördük, camileri ahır, depo, gazino, matbaa, asker barınağı... yapan, yıkıp yerini satan idarecileri gördük. Şu fani dünyada kimse, hâl’in bekâsını ummasın, çok şey değişiyor, Allah Teâlâ değişimin rızasına uygun olanını nasip eylesin; bu da bizim kendimizi değiştirmemize bağlıdır. İyi olmak için çırpınan ferdi ve toplumu Allah kötü yapmaz.
Bu açılış kadar önemli olan bir husus da devlet erkânının baştan sona namaza katılmaları ve en tepedekinin hâfızlar gibi Kur’ân okumasıdır.
Bizi bizden uzaklaştırma hareketi yaklaşık iki asır sürdü. Aslımıza dönüş de bir adımda olmayacaktır. Tenkit ve beklentilerimizi hikmet ve insaf ölçüleri içinde tutmamız gerekiyor.
Bu büyük ve tarihi camiler cemaatsiz kalırsa isimleri cami olsa bile bence turistlere hizmet veren müzeler gibi olurlar. Gerçek manada müzeden camiye çevirme, camileri cemaatle, ibadetle, hizmeti bakımından Peygamberimiz’in (s.a.) mescidine benzetmekle olur.

Ey Müslümanlar!
Gelin camilerimizi cemaatle namaz dâhil olmak üzere İslâmî hayatın merkezi yaparak ihya ve imar edelim!
İhtikâr (stokçuluk) ve ürün sertifikası
Bundan önceki yazımın sonunda aşağıya tekrar aldığım bir soru-cevap vardı. Bu cevapta yalnızca stokçuluğu (ihtikârı) tarif etmiş, yer darlığından “zirai bir ürünü fiyatı artıncaya kadar tüccara emanete verme” konusunu bu yazıya ertelemiştim.
“Piyasada insanların muhtaç olduğu herhangi bir şeyin darlığı bulununca ve bu yüzden fiyatlar artınca, bir kimsenin, ürettiği veya ithal ettiği malı değil de piyasadan/pazardan satın aldığı malı, fiyatı artınca satmak üzere bekletmesi, haram olan ihtikârdır, stokçuluktur” demiştik.
Sorudaki işlemin bir stokçuluk tarafı var, bir de tüccar ile yapılan muamelenin meşruiyeti tarafı var. Birinci konu, stokçuluğun tarifinden anlaşılacaktır.
İkinci konuya gelelim:

“Fiyatı artıncaya kadar zirai ürünü tüccara emanete bırakma” ifadesinde kapalılık ve eksikler var. İhtimalleri düşünerek şu açıklamayı yapabilirim:
1- Zirai ürün tüccara emanet edilirse tüccar bu ürünü yalnızca deposunda muhafaza eder, onu harcayamaz, alıp satamaz,.. Fiyatlar yükselince ürünün sahibi bu malı ya bizzat veya tüccara vekâlet vererek satar. Tüccar kendine alacaksa “akdin iki tarafını temsil ihtilâfından kurtulmak için” ürün sahibi ile alım akdi yapar. Bu arada, satım akdinden önceye ait emanet edilen ürünü koruma masrafını ve bunun için sarf edilen emeğin ücretini de alabilir.

2- Tüccara emanet adıyla bırakılan ürünü tüccar kullanacaksa bu takdirde ürün ona emanet olarak bırakılmış olmaz; çünkü emanete bu işlem yapılamaz. Mislî mal olan ürün ona ödünç verilmiş olur. İstenilen fiyat oluştuğunda tüccar ya malı öder veya ödeme günündeki bedelini öder.

3- Şöyle bir meşru uygulama daha var:

Ofis, ürününü bir şirkete satıyor ve emanet olarak kendi depolarında muhafaza ediyor. Şirket, ürünü parçalara ayırarak sertifikaya bağlıyor ve bu sertifikaları yatırım yapmak isteyenlere satıyor. Ürün/sertifika, istenilen fiyatı bulunca satılıyor ve parça (sertifika) sahipleri kâr ediyorlar. Belli bir müddet sonra şirket feshediliyor ve kalan ürünü ofis rayiç bedelden geri satın alıyor.
Bütün bu işlemlerin haram olan ihtikâra dönüşmeden icra edilmesi gerekiyor.