Hâkimin Madun, Madunun Hâkim olduğu dönemlerde birçok konuda ayrımcılık yapıldı, yapılıyor ve dünya döndükçe de yapılmaya devam edeceği mutlak bir gerçektir.

Çoğunluğu sağlayan güçlü (Hâkim) tarafın her zaman haklı olmadığı gibi, azınlık olan zayıf (Madun) tarafın da baskılandığı için her zaman haklı olmadığı gerçeğini bilmeli ve bunu gözler önüne sermeliyiz.

Eşitlik, hak, adalet, saygı herkes için gerekirken; görüşü, inancı, kökeni, okulu, mesleği, grubu, cinsiyeti, yaşı, fiziksel özelikleri vb. durumu ayrı olduğu için yani kendisinden olmadığı için karşısındaki insana selam dahi verilmemesi bir ayrımcılıktır.

Kendinden olmadığı için; küçük görülmesi, dalga geçilmesi bir ayrımcılıktır.

Kendinden olmadığı için; okumasına, iş bulmasına, bazı haklara sahip olmasına ve hatta yaşam hakkına mani olması bir ayrımcılıktır.

Kendinden olmadığı için; üst makamlarda bulunmasının yanlış olduğunu düşünmek bir ayrımcılıktır.

Kendinden olmadığı için; karşısındaki kişinin dilini, konuşmasını yasaklamak bir ayrımcılıktır.

Kendinden olmadığı için; çeşitli spekülasyonlarla ve provokasyonlarla bulunduğu yeri, ülkeyi bölme-parçalama çabaları içerisinde bulunmak bir ayrımcılıktır.

Kendinden olmadığı için; sömürgecilik yapma, yok etme hakkını kendinde görme bir ayrımcılıktır.

Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Mesela kendinizi bir düşünün; ailenizde, çevrenizde, evinizde, iş hayatınızda size yapılan ayrımcılıkları…  Ailede en küçük çocuk olduğunuz için ekmek alanın hep siz olması, ya da büyük çocuk olduğunuz için hep susmanızın  gerektiği söylenmesi, kız çocuk olduğunuz için okula gidemeyişiniz, iş hayatınızda yaşadığınız mesleki şovenizm ya da ageism(yaşa dayalı ayrımcılık), çevrenizde oluşan can sıkıcı gruplaşmalar, evinizde sadece kadın olduğunuz için yüklenilen iş yükü ya da erkek olduğunuz için geçim kaynağı olarak görülmeniz….  Evet, okudukça tüm yaşananlar film şeridi gibi gözünüzün önünden geçiyor değil mi? Bazılarına evet bu bir ayrımcılık, bazılarına ise hayır bunlar bizim asli görevlerimiz diyorsunuz. Bu görevlerin neye göre kime göre verildiğini araştırıp üzerinde biraz düşündüğünüzde aslında ne kadar çok ayrımcılığa uğradığınızın farkına varacaksınız.

Esas mesele, yapılan bu kadar ayrımcılığın nedeni nedir? Neden dünya döndüğü sürece devam edeceğinin iddiası içerisindeyim… Yetiştiğimiz toplumun kültürüne bağlı çeşitli kalıp yargılar ediniriz. Çok klasik bir örnek verelim: Beyaz önlük gördüğünüzde hangi meslek grubundan olduğunu düşünürsünüz? Tabi ki doktor dediğinizi duyar gibiyim. İşte bu bir kalıp yargıdır. Ve oluşan  bu kalıp yargılar kime nasıl davranacağınızı, bireyler gruplar hakkında neyi nasıl düşüneceğinizi dikte eder. Kalıp yargıların doğruluk payı olsa da tüm grubu ya da kesimi kapsamaz. Konuyu bir örnekle açıklayalım. A sınıfındaki öğrenciler yaramazlığı ile okulda ün salmış olması o sınıfta yaramaz öğrencilerin doğruluğunu verdiği gibi tüm öğrencilerin de yaramaz olduğunu göstermez. İşte bu nedenle A sınıfındaki yaramaz olmayan diğer öğrencilerin yaramaz olmakla suçlanması, etiketlenmesi ve hatta öğretmenleri tarafından dikkate alınmaması etik değildir. Ve bu yapılan bir ayrımcılıktır.

Hazır konumuz ayrımcılık iken; okurlarım tarafından bana çok yöneltilen bir soruyu da yanıtlayayım. J  Soru şu: Yazılarınızı ilgiyle okuyorum ve neden sadece genel ifadeler kullanmak yerine, çeşitli örnekler vererek detaylandırmıyorsunuz?

Burada belirttiğim ayrımcılık çeşitleri o kadar az ki, yeryüzünde bundan kat be kat fazla ayrımcılık çeşitleri var ve çoğunluğu günlük hayatımızda uyguladığımız ve uygulanmakta olanlardır. Olaylara taraf olarak değil dışarıdan bir gözle bakıyor, inceliyor ve analiz ediyorum. Sonrasında ise sizlerle paylaşıyorum. Şimdi yazılarımda genel ifadeler yerine; kişileri, grupları ya da kökenleri ele alsam... Misal: İş bulup çalışma isteği ile dolu tahsil yapmış bir genç , günler sonra Şişli tarafında bir şirkette is buluyor. Gencin CV’sini çok beğenen şirket kendisiyle çalışmak istediklerini belirtiyor ve genci ise alıyor. Yalnız işe giriş işlemleri için birtakım belgelerle birlikte ikametgah belgesini de istiyorlar. Büyük bir mutlulukla şirketten ayrılan genç tüm belgelerini tamamlayarak ertesi gün işe giriş işlemlerini yaptırmak için şirkete gidiyor. Her şey yolundadır ta ki; ikametgah belgesinde yazan adresin Kuştepe olduğu anlaşıncaya değin. Evet adres romanların yaşadığı yere aittir. Şirket üzgünüm romansınız bu nedenle sizi işe alamayız diyerek işten çıkartılır.

Evet gencimiz bir romandır ve romanlar hırsızdır kalıp yargısı ile işten atılıyor.  Şimdi burada roman kardeşimize yapılan ayrımcılığı anlatırken; türke, kürde, aleviye, sünniye, başı kapalıya/açığa vb. Yapılan ayrımları anlatmazsak biz de ayrımcılık yapmış olmaz mıyız? Ayrımcılık yaptığımız gibi amaç bu işin kötü olduğunu anlatmak olsa da bu olguları zihinlere yerleştirip kalıp yargıları kökleştirmiş ya da yeni kalıp yargılara neden olmuş olmaz mıyız?

Amacımız burada size yanlışı ifade edip derinlemesine düşünmenizi sağlamak iken neden derinini de anlatıp sizi düşünmekten alıkoyalım öyle değil mi?