Ey oğul;
Gün ge­le­cek in­san­lar en çok yal­nız­lık ve eş dost ak­ra­ba il­gi­siz­li­ğin­den şikâyet­çi ola­cak­lar. Şim­di da­ha iyi gün­le­ri­miz. Onun sen sen ol eşi dos­tu ak­ra­ba­yı ih­mal et­me­me­ye ça­lış oğul.
*
Ey oğul;
Bir amir me­mu­ru­na ile­ri­de ge­le­bi­le­cek bir ce­za­yı ön­ce­sin­de fır­ça ile ön­le­me yo­lu­nu ter­cih edi­yor­sa o ami­re ön­ce kı­zı­lır ama son­ra te­şek­kür edi­lir. Onun için ba­zen sui zan ye­ri­ne hüs­nü zan ey­le­mek la­zım­dır oğul.
*
Ey oğul;
Aç in­san­dan kork­ma do­yun­ca şük­re­der ama aç­göz­lü in­san­dan çok kork. Çün­kü ona dün­ya­yı ver­sen ya­nın­da ahi­re­ti de pro­mos­yon ola­rak is­ter oğul.
*
Ey oğul;
Köy yo­lun­da iki ara­ba kar­şı­la­şıp ta se­lam ver­me­den geç­me­ye baş­la­mış­lar­sa ''ey­vah köy­ler­de apart­man­la­şı­yor'' de­mek­tir. Onun için sen köy yo­lun­da bir araç­la kar­şı­laş­tı­ğın­da kor­na­ya ba­sıp se­lam ver­mek­ten im­ti­na et­me­me­ye ça­lış oğul.
*
Ey oğul;
Ço­cu­ğu­nu en iyi öğ­ret­me­ne ve­re­bil­mek için emek sarf eden eği­tim­ci, ken­di­si de en iyi öğ­ret­men ola­bil­mek için ay­nı eme­ği sarf et­me­ye ça­lış­ma­lı­dır. Sen ge­le­ce­ğin eği­tim­ci ada­yı ola­rak bu­nu şi­ar edin­me­ye ça­lış oğul.
*
Ey oğul;
Ne isa­bet ki, ba­zen kü­çük­ken hep 'ya­ra­maz' de­nir. Bü­yür yi­ne tam ta­nın­ma­dan 'ya­ra­maz!' de­nir. Sen sen ol biz­zat ta­nı­ma­dan sui zan­la ya­ra­maz de­me, bel­ki en ya­ra­ya­cak olan­dır oğul.
*
Ey oğul;
Ya­ban­cı bir mem­le­ket­te her yö­re­nin ken­di­ne has bir mut­fa­ğı var­dır. En iyi ye­ri bul­mak için tek ki­şi­ye sor­ma, en az iki ki­şi­ye sor ki ay­nı ye­ri söy­ler­ler­se al­dı­ğın da­mak ta­dı ver­di­ğin üc­re­te değ­sin. Tek ki­şi­ye so­rup gi­der­sen ak­ra­ba­sı­na eşi­ne dos­tu­na yön­len­di­re­bi­lir­ler. Son­ra ver­di­ğin üc­re­te mu­ka­bil ala­ma­dı­ğın da­mak ta­dı­na üzü­lür­sün oğul.
*
Ey oğul;
İn­san ha­yat­ta iki tür ar­ka­daş-dost bi­rik­ti­rir. 
Bi­rin­ci­si; ya­kı­nın­dan ge­çer­ken me­rak eder­sin, bir se­lam ve­rip iki mu­hab­bet ede­rek geç­mi­şi yâd ede­lim adı­na me­saj atar­sın ve mü­sa­it­sen gö­rü­şe­lim der­sin ama gör­mez­ler­den ge­lir. La­kin what­sApp ta gö­rül­dü ya­zı­ve­rir.
İkin­ci­si; uza­ğın­dan ge­çer­ken se­ni his­se­der ha­ber­dar olur. He­men te­le­fo­na sa­rı­lır, bir me­saj atar, bir kah­ve­mi iç­me­den bi­zim mem­le­ket­ten geç­me yok­sa üzü­lü­rüm der. Bu dost­ta ge­re­kir­se ar­tı 100 km de ol­sa ro­ta­yı çe­vir, çün­kü de­ğer. O hal­de oğul; bi­rin­ci­si ar­ka­daş ola­rak kal­sın çün­kü dost­luk ma­ka­mı­na eri­şe­me­miş­tir. Ama ikin­ci­si­ni ih­mal et­me, dost­lu­ğu­nu da­ha da per­çin­leş­tir oğul.
*
Ey oğul;
Ger­çek ay­dın kim­dir bi­li­yor mu­sun? İlim­de bil­gi­li din­le de il­gi­li olan­dır. Sen bu­nu şi­ar edin­me­ye ça­lış oğul.
*
Ey oğul;
bir ke­li­me bir bir cüm­le bir dört­lük ya­zar­ken üze­ri­ne bir dam­la göz­ya­şı dö­kül­müş­se o dün­ya­nın en sa­mi­mi sö­zü-şi­iri­dir. Bu tür söz ve şi­ir­le­ri ya­ba­na at­ma­ya­sın oğul.
*
Ey oğul;
Es­ki­den bay­ram­lar­da kab­ris­tan­la­ra zi­ya­re­te gi­di­lin­ce ak­ra­ba­yı bı­rak eş dost­tun ka­bir­le­ri bi­le me­rak edi­lip bi­li­nir­di. Şim­di ise ar­tık 20-25 ya­şı­na gel­miş ço­cuk­la­rı­mız ebe-de­de-ha­la-tey­ze­nin me­za­rı­nın ye­ri­ni bi­le bil­me­me­ye baş­la­dı. Sen il­gi­li olup bil­me­ye ça­lış oğul.