Be­yan­dan mak­sa­dım di­ni açık­la­mak­tır, da­vet ise in­san­la­rı İs­lam’a ça­ğır­mak, Müs­lü­man ol­ma­la­rı­na yar­dım­cı ol­mak­tır.
Ya­zı­lı ve­ya söz­lü ola­rak İs­lam açık­lan­dı­ğın­da, ta­mam­lan­mış olan di­nin de­ğiş­mez hü­küm­le­ri ol­du­ğu gi­bi açık­lan­ma­lı, kim­se­nin ha­tı­rı için ek­sik bir ta­raf bı­ra­kıl­ma­ma­lı­dır.
İman­da ve amel­de ek­sik­li Müs­lü­man­la­rı kâmil İs­lam’a da­vet ve Müs­lü­man ol­ma­yan­la­rı İs­lam’a ça­ğır­ma ve hi­da­yet­le­ri­ne yar­dım­cı ol­ma fa­ali­ye­ti­ne gel­di­ği­miz­de ted­riç, ehem-mü­him, ön­ce­lik ku­ral­la­rı­na ria­yet et­mek mak­sa­da ulaş­mak için ge­rek­li­dir. Sev­gi­li Pey­gam­be­ri­miz’in (s.a.) “Müj­de­le­yin/sev­di­rin nef­ret et­tir­me­yin, ko­lay­laş­tı­rın zor­laş­tır­ma­yın” bu­yur­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz. Bu em­rin uy­gu­la­nı­şın­da en önem­li ala­nın di­ne da­vet ve din eği­ti­mi ala­nı ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum.
İman ko­nu­sun­da şüp­he­le­ri olan bir kim­se­ye bu şüp­he­le­ri or­ta­dan kal­dı­ra­cak ve iman et­me­si­ni ko­lay­laş­tı­ra­cak bir usul uy­gu­lan­ma­lı­dır; bu­nun ye­ri­ne me­se­la İs­lam ce­za hu­ku­ku an­la­tıl­mak­la iş­le baş­la­mak ak­lı ba­şın­da bir Müs­lü­ma­nın ya­pa­ca­ğı şey ol­ma­ma­lı­dır.
Di­ne da­vet ve din eği­ti­mi her­ke­sin ya­pa­bi­le­ce­ği bir iş de­ğil­dir; din­de ma­ru­fu emir mün­ke­ri ne­hiy (iyi ola­nı em­ret­mek kö­tü ola­nı ya­sak­la­mak) var di­ye usul­süz ola­rak bu­nu yap­ma­ya kal­kı­şan­lar in­san­la­rı ıs­lah et­mek­ten ve İs­lam’ı sev­di­re­rek hi­da­yet­le­ri­ne yar­dım­cı ol­mak­tan zi­ya­de nef­ret et­me­le­ri­ne ve işi ina­da bin­dir­me­le­ri­ne se­bep olur­lar ki, di­nin mak­sa­dı as­la bu ola­maz.
Pey­gam­be­ri­miz’in (s.a.) teb­li­ği ile din ta­mam­lan­mış ol­sa da na­sıl ta­mam­lan­dı­ğı­nı bil­mek­te fay­da ol­sa ge­rek­tir.
Ön­ce Hz. Ai­şe’nin hik­met­li bir ifa­de­si­ne ba­ka­lım:
“Kur’an-ı Kerîm’in mu­fas­sal sûre­le­rin­den ilk nâzil olan­la­rı, Cen­net-Ce­hen­nem gi­bi ko­nu­la­rın an­la­tıl­mış ol­du­ğu sûre­ler­dir. İn­san­la­rın kalb­le­ri ısı­nıp İslâm’ın emir ve ya­sak­la­rı­nı tâki­be baş­la­yın­ca helâl ve ha­ram­la il­gi­li hü­küm­ler in­miş­tir. Eğer ‘iç­ki iç­me­yi­niz, zi­na yap­ma­yı­nız’ gi­bi emir­ler, ilk inen hü­küm­ler ol­say­dı, mut­la­ka ‘iç­ki­yi ve zi­na­yı as­la ter­ket­me­yiz’ der­ler­di.”
Pey­gam­be­ri­miz (s.a.) ha­yat­ta iken fık­hın olu­şu­mu­nun üç özel­li­ği var­dır: Tedrîc, ko­lay­lık ve ne­sih.
Tedrîc hü­küm­le­rin za­ma­na ya­yı­la­rak, top­lu­mun ha­zır­lan­ma­sı ve haz­mı sağ­la­na­rak de­re­ce­le­rin ve par­ça­la­rın bir ara­ya ge­ti­ri­le­rek ta­mam­lan­ma­sı­dır. Za­man açı­sın­dan tedrîc yir­mi üç yı­lı kap­la­mış­tır. Ha­zım, ha­zır­lan­ma, aşa­ma­lar ha­lin­de ta­mam­lan­ma ba­kı­mın­dan na­maz, ze­kat, iç­ki ve fa­iz ya­sa­ğı, ci­had ör­nek­le­ri il­gi çe­ki­ci­dir.
Ko­lay­lık ya­sa­ma­da, ku­ral koy­ma­da, uy­gu­la­ma­da in­sa­nın ta­bi­atı­nı, ya­ra­tı­lış­tan ge­len özel­lik­le­ri­ni ve ih­ti­yaç­la­rı­nı göz önü­ne ala­rak din ile mu­ha­ta­bı ara­sı­na zor­luk en­ge­li­ni koy­ma­mak, te­ka­mül eği­ti­min­de ta­bii olan uy­gu­la­ma­lar dı­şın­da sev­dir­me ve ko­lay­laş­tır­ma­yı esas al­mak­tır. İba­det­le­rin gü­nün kı­sa sa­yı­la­cak par­ça­la­rı­na da­ğı­tıl­ma­sı, in­san­la­rın ta­biî ih­ti­yaç­la­rı­nı kar­şı­la­yan nes­ne­le­rin mü­bah kı­lın­ma­sı, has­ta­lık, yol­cu­luk, bas­kı, ya­nıl­ma, unut­ma gi­bi hal­le­rin ma­ze­ret ola­rak ka­bul edil­me­si ve dar­da kal­ma (za­ru­ret) ha­lin­de ha­ram­la­rın mü­bah ha­le gel­me­si önem­li ko­lay­laş­tır­ma ör­nek­le­ri­dir.
İslâm alim­le­ri ara­sın­da tar­tış­ma ko­nu­su olan ne­sih de alış­tır­ma, ko­lay­laş­tır­ma hik­me­ti­ne bağ­lı ola­rak ba­zı hü­küm­le­rin ön­ce ko­nup, son­ra kal­dı­rıl­ma­sı şek­lin­de ger­çek­leş­miş­tir.
Fık­hın fü­ru kıs­mın­dan Mek­ke dö­ne­mi­ne ait olan­lar ara­sın­da gu­sül, ab­dest, ne­ca­set­ten ta­ha­ret, na­maz, cu­ma na­ma­zı gi­bi önem­li iba­det­ler var­dır.
Me­di­ne dö­ne­mi­nin bi­rin­ci yı­lın­da hut­be, ezan, ni­kah, ci­had, be­le­di­ye ni­za­mı; ikin­ci yı­lın­da oruç, bay­ram na­maz­la­rı, fı­tır sa­da­ka­sı, kur­ban, ze­kat, kıb­le­nin de­ğiş­ti­ril­me­si, ga­ni­met­ler ve tak­si­mi; üçün­cü yı­lın­da mi­ras hü­küm­le­ri, bo­şan­ma; dör­dün­cü yı­lın­da yol­cu­luk­ta ve teh­li­ke­li du­rum­lar­da na­maz, top­rak ıktâ’ı, te­yem­müm, if­fe­te if­ti­ra (ka­zif) ce­za­sı, ör­tün­me, ev­le­re izin­le gir­me, hac ve um­re; be­şin­ci yı­lın­da yağ­mur du­ası ve na­ma­zı, îlâ (ka­dı­na yak­laş­ma­ma ye­mi­ni); al­tın­cı yı­lın­da mil­let­le­ra­ra­sı an­laş­ma­lar, hac ve um­re yo­lun­da en­gel­len­me (ih­sar), iç­ki ve ku­ma­rın ya­sak­lan­ma­sı, zı­har (eşi­ni ana­sı­na ben­zet­me şek­lin­de bir ye­min), va­kıf, is­yan ve hay­dut­lu­ğun ce­za­sı; ye­din­ci yı­lın­da eh­li eşe­ğin, di­şi ve pen­çe­siy­le av­la­nan eto­bur­la­rın ha­ram kı­lın­ma­sı, zi­rai or­tak­lık; se­ki­zin­ci yı­lın­da Mek­ke’nin kut­si­li­ği ve do­ku­nul­maz­lı­ğı, kı­sas, iç­ki sa­tı­şı­nın ve ge­çi­ci ni­ka­hın ya­sak­lan­ma­sı, hu­kuk kar­şı­sın­da in­san­la­rın eşit­li­ği, ka­bir zi­ya­re­ti­ne izin ve­ril­me­si; do­ku­zun­cu yı­lın­da çıp­lak ta­va­fın ya­sak­lan­ma­sı, mülâ’ane; onun­cu yı­lın­da in­san hak­la­rı­nın ila­nı, va­si­yet, ne­seb, na­fa­ka ve borç­la il­gi­li ba­zı hü­küm­ler, ce­za­nın şah­si­li­ği, fa­iz ya­sa­ğı hü­küm­le­ri gel­miş­tir.