24 Temmuz 2020'de Ayasofya'da yıllar sonra ilk Cuma kılındı.

Müzelikten aslına dönüşü için içte ve dışta fırtınalar kopsa da genel olarak tepkisi beklenen etkili kesimlerden çok fazla muhalif ses çıkmadı; hesabi davrandılar.
Bir televizyon kanalında tesadüfen seyrettim. Diyor ki kendine görüş sorulan uzman konuk; "Karşı değiliz Ayasofya'nın müzelikten çıkarılmasına ama Ayasofya camii olunca ekonomi mi rahatlayacak, işsizlik mi azalacak…"  

Bu konuda nötr görünüp içten içe köpürenler, Fatih'in İstanbul'u fethettiğinde Ayasofya niye camiye dönüştürüldü sorusunun cevabını aslında çok iyi biliyorlar ama ya işlerine gelmiyor ya da birilerinin değirmenine su taşıma derdindeler.
Şu fani dünyada herkesin bir derdi var emin olun.
Sabahleyin uyanan sadece insan değil her canlı bir şeylerin derdi ile güne başlar.
Kimisi can, kimisi mal, kimisi mide, kimisi namus, kimisi vatan, kimisi menfaat, kimisi ekmek...
Klişeleşmiş hasbi ve hesabi kelimeleri var ya hani; herkesin, her şeyin dert-davası bu olsa gerek. Beklentilerine uygun söz söyler, hareket gerçekleştirirler.
Afrika atasözleri olarak geçen şu cümlelere itirazı olan çıkar mı? Sizler gibi benim de çok hoşuma gider:
Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır,
En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir.
Afrika'da her sabah bir aslan uyanır,
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir.
Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur.
Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.
**
Birey olarak, ülke ve millet olarak koşmak zorundayız.
Çünkü herkes koşuyor, her ülke âli menfaatleri uğruna mücadele ediyor, keşifler yapıyor, icatlar çıkarıyor.
Daha önemlisi dünyada varlığını ve hükümranlığını ortaya koyan siyasi işler yapıyor, hak ve hukukunun peşine düşüyor.
Aksi takdirde eziliyorsunuz, sömürülüyorsunuz, adam yerine konulmuyorsunuz.
Ne yazık ki, dünya güçlünün sözünün geçtiği bir yer.
Uluslararası ilişkilerde istisnalar hariç bütün kararlar siyasi alınıyor.
Dolaysıyla Ayasofya'nın aslına rücu ettirilmesi kararı da siyasidir ve hükümranlık meselesidir.
Düşünebiliyor musunuz eti-budu belli Yunanistan, haddini aşan laflar ediyor, AB ülkeleri keza. Sanki aslı cami olup kiliseye çevrilen yerleri bu millet bilmiyor, Müslüman iken aldıkları yerlerde taş üstünde taş, beden üstünde baş bırakmayacak kadar barbarlıklarını unuttuk.
            **
Bilindik sözler ama N.Fazıl'dan Y.Kemal'e Ayasofya üzerine birkaç cümle paylaşalım:
"Gençler! Bugün mü, yarın mı bilemem. Fakat Ayasofya açılacak. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilir. Ayasofya açılacak..."
Y.Kemal, aslını/geçmişini inkar eden devrinin şair ve yazarlarına:
"Ne harabi ne harabatiyim,
Kökü mazide olan atiyim." der.
İstanbul'un fetih günlerini tasvir ettiği bir yazısında halet-i ruhiyesini paylaşır:
Yedikule'den Eyüb'e kadar Türk ordularının bir sel gibi taştığı uzun yolda yürüdüm. Topkapı'dan Edirnekapı'ya kadar giden büyük surun orta kapısından şehre girdim.
Rumi Mayısın Yirmi Dokuzuncu Salı sabahı şafak sökerken, fetih askeri ilk defa buradan girmişlerdi. O şafak vaktini, o müthiş mahşeri, 857 seneden beri İslâm'ın muntazır olduğu o sabahı, o büyük saatleri, o coşkunluğu, o sevinci, bütün kalbimle hissettim.
Elli yedi gün süren muhasarada ihtiyar Akşemseddin'in kocamış bir kartal gibi kollarını açarak top gürültüsüne karışmış bir sesle: "Ya Müfettiha'l-ebvab!" diye bağırdığı tepelerden surlara baktım.
            …
Birgün Ayasofya minaresinden ezan okunduğunu işittim. 857 senesinin o sabahından beri asırlarca günde beş defa okunmuş olan bu ezan, hal'i vaki'di.
Bu ezanı dinlerken Fatih'i asıl manasıyla ilk defa idrak ettim!

**
İstanbul'a gittiğimizde artık Ayasofya'yı bilet alarak değil abdest alarak ziyaret edeceğiz, üstelik büyük bir huşu ve hudu ile de namaz kılacağız.
Bu vesileyle atamız Fatih'in ruhu şad, zincirleri kaldıran/kıran siyasi ve yargı erkine selam olsun.
Dualarımızla...