Bir za­man­lar mek­tup­la­rı­mız var­dı. Se­vin­ci­mi­zi hüz­nü­mü­zü kâğıt­la­ra dö­ker, ba­zen o mek­tup kâğıt­la­rı­nın üze­ri­ne beş par­ma­ğı­mı­zı çi­zer, her par­ma­ğın içi­ne ay­rı özel ke­li­me­ler ya­zar sev­dik­le­ri­mi­ze gön­de­rir­dik. Bu­nun ya­nın­da bir­de ye­ni yıl­da ve bay­ram­lar­da gön­de­ri­len teb­rik kart­la­rı­mız var­dı.

Es­ki­den te­le­fon­lar bu ka­dar yay­gın de­ğil­di. Ço­ğu köy­de te­le­fon yok­tu. Olan­lar­da sa­de­ce muh­ta­rın evin­de bu­lu­nur­du. Te­le­fon bu­lu­nan köy­ler bu­ra­da gö­rev ya­pan imam, öğ­ret­men için bir şans­tı. En azın­dan uzak­lar­da bu­lu­nan sev­dik­le­riy­le ile­ti­şim kur­ma imkânı­na sa­hip­ti. Ta­bi muh­ta­rın evin­den ko­nuş­mak o ka­dar da ko­lay de­ğil­di. Her şey­den ön­ce muh­tar­la iyi ge­çi­ne­cek­sin, çün­kü va­kit­li va­kit­siz ka­pı­sı­nı çal­mak zo­run­da ka­la­bi­lir­sin ve­ya dı­şar­dan te­le­fon gel­di­ğin­de se­ni he­men ça­ğır­ma­ya­bi­lir. Bu du­ru­mu köy­de ya­şa­yan her­kes he­sap et­mek zo­run­da­dır. Yok­sa ezi­le bü­zü­le muh­ta­rın ka­pı­sı­nı çal­mak zo­run­da ka­la­bi­lir.

Muh­ta­rın evi­ne gi­din­ce ön­ce çe­vir­me­li te­le­fon­la PTT ara­nır, gö­rü­şül­mek is­te­nen nu­ma­ra yaz­dı­rı­lır ve baş­la­nır bağ­lan­ma­sı için bek­len­me­ye. Pos­ta­ne ta­ra­fın­dan ara­nıp is­te­nen nu­ma­ra bağ­lan­dı­ğın­da an­la­yış­lı ise ra­hat ko­nuş di­ye muh­tar ve­ya ai­le­si dı­şa­rı çı­kar. Yok bu has­sa­si­ye­ti gös­ter­mez­se özel ko­nu­la­ra gi­ril­mez, kı­yı­dan kö­şe­den şif­re­li ko­nu­şu­la­rak gö­rüş­me ta­mam­la­nır­dı. Bun­dan son­ra tek­rar PTT ara­na­rak ko­nuş­ma üc­re­ti öğ­re­nil­me­ye ça­lı­şı­lır­dı. O gü­nün şart­la­rın­da bu­na da şük­re­di­lir­di.

Ge­nel­de her köy­de fah­ri bir pos­ta­cı bu­lu­nur­du. Bun­lar işi ol­sun ol­ma­sın mut­la­ka her haf­ta şeh­re gi­der, pos­ta­ne­ye uğ­rar kö­ye ait mek­tup­la­rı ge­ti­rir, iti­na ile sa­hip­le­ri­ne tes­lim eder­di. Ön­ce­den gur­bet­te ça­lı­şan genç­ler şa­yet ni­şan­lı­sı­na mek­tup ya­zar­sa bu­nu ge­nel­de kız kar­de­şi­ne yaz­dı­ğı mek­tu­bun içi­ne ay­rı zarf­ta ko­yar, kim­se­ye gös­ter­me­den sak­lı ya­vuk­lu­su­na ver­me­si­ni is­ter­di. O dö­nem­ler­de ni­şan­lı­sı­na mek­tup yaz­mak hoş kar­şı­lan­maz­dı. Hat­ta genç evi­ler bi­le eşi­ne ra­hat mek­tup ya­za­maz, an­ne-ba­ba­sı­na yaz­dı­ğı mek­tu­bun için­de bir se­lam­la ye­tin­mek zo­run­da ka­lır­dı. Ya şim­di?
Yi­ne ön­ce­den rad­yo­lar­da mek­tup ar­ka­daş­lık­la­rı var­dı. Bu bağ­lam­da ben­de epey mek­tup ar­ka­daş­la­rı­na şi­ir mek­tup ya­zı­yor­dum. Do­lay­sıy­la köy­de en çok mek­tup ba­na ge­lir­di. Muh­tar 'pos­ta­ne sa­na ça­lı­şı­yor' di­ye ta­kı­lır­dı.

As­ker­de ilk mek­tup ba­na ge­lin­ce çok se­vin­dim. An­cak se­vin­cim kur­sa­ğım­da kal­dı. Çün­kü ar­ka­da­şı­ma yaz­dı­ğım mek­tu­bun ad­re­si­ni yan­lış yaz­mı­şım, do­lay­sıy­la ia­de ola­rak ge­ri gel­miş­ti.
Yi­ne köy­de­ki yaş­lı am­ca­lar, tey­ze­ler gur­bet­te olan oğul­la­rın­dan, kız­la­rın­dan ge­len mek­tup­la­rı okut­mak ve he­men ce­vap yaz­dır­mak için ima­mın, öğ­ret­me­nin ka­pı­sı­nı ça­lar­dı. Biz­de, ge­len am­ca­nın tey­ze­nin duy­gu­la­rı­na ter­cü­man olur­ca­sı­na;
''Sev­gi­li oğ­lum / kı­zım mek­tu­bu­ma ön­ce Al­lah'ın se­la­mı ile baş­lar, si­zin ve to­run­la­rı­mı­zın göz­le­ri­niz­den in­cit­me­den öpe­riz. Ca­nım yav­rum na­sıl­sın? To­run­la­rım na­sıl? On­la­rı çok öz­le­dik… Biz­ler­den su­al ede­cek olur­san rab­bi­mi­ze şü­kür çok iyi­yiz. Tek üzün­tü­müz siz­le­rin has­ret­li­ği­dir. Bi­zi me­rak et­me­yin. Siz­den ge­len mek­tu­bu, Al­lah ra­zı ol­sun şim­di ho­ca oku­du. Su­lu göz­lü anan baş­la­dı ağ­la­ma­ya…
Bu­ra­da mek­tu­bu­ma son ve­rir­ken Al­lah'ın se­la­mı­nı tek­rar ve­rir, he­pi­ni­zin göz­le­ri­niz­den ay­rı ay­rı öpe­riz…''  tü­rü ka­lıp­laş­mış şe­kil­de ya­zıp, bir­de ya­zı­lan­la­rı ken­di­le­ri­ne oku­yun­ca dün­ya­lar on­la­rın olur, ''Al­lah ra­zı ol­sun bi­zim ak­lı­mı­za gel­me­yen şey­le­ri bi­le yaz­mış­sın' di­ye­rek dua eder­ler­di. Ta­bi bu ara­da imkânı ney­se süt yo­ğurt, yu­mur­ta vb. he­di­ye­yi de ge­tir­me­yi ih­mal et­mez­ler­di. Ves­se­lam işe ya­ra­mak­ta bi­zim için ay­rı bir zevk­ti.

Ya şim­di;
Ön­ce sa­bit te­le­fon­la­rın, son­ra cep te­le­fon­la­rı­nın, in­ter­ne­tin ha­ya­tı­mı­za gir­me­siy­le ve üc­re­ti­nin de ucuz­la­ma­sıy­la mek­tup­la­rın pa­bu­cu da­ma atıl­dı. Ar­tık pos­ta­cı­lar öz­len­mez ol­du. Hat­ta is­ten­mez ol­du. Gü­nü­müz­de pos­ta­cı­nın bi­zim ad­re­si sor­ma­sı ve­ya ka­pı­ya gel­me­si de­mek; ya ev, ya iş, ya cep, ya ha­nı­mın, ya ço­cuk­la­rın te­le­fon, in­ter­net fa­tu­ra­sı ya da kre­di kar­tı öde­me eks­tra­la­rı­nı ge­tir­miş­tir muh­te­me­len. Ha­di ha­zır olun ge­cik­tir­me­den öde­me­ye. O hal­de ''söy­ler mi­si­niz ba­na es­ki­si gi­bi öz­lem­le pen­ce­re­den, pos­ta­cı­nın yo­lu­nu ni­ye bek­le­ye­yim ben?'' Di­yen­ler hak­sız da sa­yıl­maz.
Ne­ti­ce ola­rak, tek­no­lo­ji ile be­ra­ber 83 mil­yon olan ül­ke­miz­de 96 mil­yon cep te­le­fo­nu kul­la­nı­cı­sı olu­ver­dik. Di­ğer ta­raf­tan dün­ya da do­kuz ay­da bir te­le­fon de­ğiş­tir­mek­le lüks tü­ke­tim­de ön saf­lar­da ye­ri­mi­zi alı­ver­dik. Ön­ce­den ko­ca kö­ye ma­hal­le­ye bir te­le­fon ye­ter­ken şim­di ai­le­mi­ze bir­kaç ta­ne te­le­fon yet­mez ol­du. Fa­tu­ra­lar ka­bar­dı. Sa­hi bi­ze ne ol­du? Di­ğer ta­raf­tan mad­di kül­fe­ti­nin ya­nın­da, sağ­lık ve ma­ne­vi za­rar­la­rı­nı bil­mem açık­la­ma­ya ge­rek var mı? 

Ve en önem­li­si de ai­le içi ve­ya ala­cak ve­re­cek tü­rü kav­ga­la­rı ve ci­na­yet­le­ri da­ha da te­tik­le­di. Es­ki­den rah­met­li ba­bam ana­cı­ğı­ma kı­zın­ca eve ge­lin­ce­ye ka­dar öf­ke­si iner­di. Ya şim­di? Te­le­fon­la tar­tı­şa tar­tı­şa eve yol alı­yo­ruz ve ka­pı­yı açın­ca da teş­bih­te ha­ta ol­ma­sın kı­ya­met ko­pu­yor…
Te­le­fon­la­rı­mı­zı ai­le bo­yu bi­linç­li kul­lan­ma­mız ve ha­yır­lı ha­ber­ler ver­me­miz - al­ma­mız di­lek­le­rim­le…