Eskiye tahassür ne yazık ki her geçen gün artıyor. Modern dünyanın albenisi içerisinde fiziksel ihtiyaçların karşılanmasında eskilerden kurtulma furyası bir yerde tıkanıp kalacak. Zira ihtiyaçlar ile ihtiraslar birbirine karışmış vaziyette.


"Eskiyi getir yeniyi götür" sözünü günlük hayatta çok duyar olduk. Nereye kadar eski gelecek yeni gidecek. Her yeni eskimeye mahkum. Bir gün sonrakine göre bir önceki eski değil mi?
İktisatçılar, iktisatı, "kıt kaynaklarla, sonsuz insan ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için malların üretim ve değişimini inceleyen bilim" olarak tanımlarlar.. (http://www.sakarya.edu.tr /sites/eryuzlu.sakarya.edu.tr/)
Modern insan "iktisat"ı habire mal değişimi olarak anlıyor gibi geliyor bize. Ama kaynaklar kıt, insan ihtiyaçları sınırsız.

Üreten de tüketen de ihtiraslı.
İşte bu durum sürdürülebilir bir şey değil ve çıkmaz sokak.
Eskiye zorunlu bir dönüş olacak.
Bakınız köylerden kentlere yoğun göçler oldu, köyler boşaldı.
Şehirliler ve sonradan görme şehirliler diye iki sınıf oluştu. Çatışma halindeler çoğu kere. Şehirliler köy hayatı yaşamanın, sonradan şehre inenler medeni olabilmenin mücadelesini veriyorlar.
Köy yumurtası, köy ekmeği, köy tereyağı, köy pazarı vs. ülkemizin bütün illerinde yaygın ve ciddi alış-veriş yapılan emtialardır.
**
Eski yeni meselesi sosyal hayatta da kendini örf, adet ve ahlak olarak göstermektedir.
Şimdi artık sokaklarda renkli topaçlar, birdir bir, sek sek oynanan tebeşir izleri, yakan top, saklambaç, çelik-çomak… yok.
Leblebi tozu kokan, mantar tabancaları, gaz lambaları ve gereçlerini satan, mahallenin yerlisinin-yabancısının sorulduğu, alınan malların kese kağıdına konulduğu bakkallar da yok.
Mevsimler eski mevsimler değil.
İşte kış aylarına girdik. Eski kış böyle mi olurdu?
Kar, her yer bembeyaz.
Toprağın içindekilere örtü ve su, dışındakilere temiz hava, temiz çevre demekti kar.
Bakınız önce insan içiyle dışıyla kirlendi bu gün.
Ahlak çöktü, çökecek, değerler birer birer örseleniyor, roller değişiyor mesela; kadın- erkek, erkek-kadın rolünü oynuyor, çocuklar büyümüşte küçülmüş, herkes her meslek hakkında ahkam kesiyor.
Anne-baba evlatlarından hayır beklemiyor, fayda ummuyor; herkes kendini idare etsin yeter deniliyor. Mektup tarih, kartpostallar nostalji oldu. El yazıları da öyle.
Alışkanlıklarımız değişti.
**
Önümüzde yılbaşından itibaren rivayet o ki marketlerdeki naylon poşetler ücretli hale getirilerek kullanımı sınırlandırılacak, file ve kesekağıdı gibi eski yöntemler yeniden gündeme gelecek.
Eskicilere rağbet arttı, beklemediğiniz bir eski eşya antika olabiliyor.
Antika eşyalar çok para..
Koleksiyoncular patlaması yaşanıyor.
Eskiye ait ne varsa toplayanlar…
Bu arada eski eserleri okuyacak ve değerini bileceklere ihtiyaç hasıl oldu.
Okullara zorunlu yeni Osmanlı Türkçesi dersi konuldu çok isabetli bir kararla..
Yukarda değindik, alışkanlıklarımız değişmeye başladı. Ülkemizde de öyle ama Avrupa'da el yazısı alışkanlığı(kullanımı) %44 azalmış, yeniden el yazısı kursları açılıyormuş..
"Eskiye rağbet olsaydı pit pazarına nur yağardı" derler ya hani.
Böyle giderse bitpazarına nur yağacak dostlar.
**
Son olarak Özdemir Asaf'ın "Eskiden" isimli şiirinden ilk bölüm:
Ne güzel insanlar vardı eskiden.
Çocukluğumuzu kaplamışlardı.
Bize masal anlatırlardı
Cinlerden, perilerden.
Büyük anneler, büyük babalar vardı.
O zaman hepsi uzaktı ölümden.
Hem sevdirir hem korkuturlardı.
Acı hikâyeleri bile tatlı başlardı.
Demek bunun için gittiler hikâyelerden.
Ne güzel insanlar vardı eskiden.

Vesselam...