Bosna Hersek… 
Balkanlarda bir toprak parçası olmasının ötesinde bir düşüncedir; mefkûredir. Farklı dinlere, kültürlere, uluslara ve geleneklere sahip insanların bir arada yaşadığı, yaşayabileceğine dair umutların hala var olduğu inançtır Bosna.
Belki 1990'larla birlikte gündemimize giren ve gündemimizden hiç düşmeyen, düşmemesi gereken bir ülkeden bahsediyoruz. Habsburg İmparatorluğu'dan Dayton Ateşkesine kadar sürekli çekişmelerin ve savaşların ortasında kalmış, Osmanlı yönetimiyle bir nebze olsun nefes almış insanların yurdunu iyi anlamalıyız. 
Anlayışımızın, oryantalist ya da oksidentalist zaviyeden olmaması gerektiği hemen vurgulamamız gerekiyor. Boşnakların, Hırvatların ve Sırpların bir arada yaşamak mecburiyetinde olduğu Bosna Hersek'in sırtında bıçakla gezdiğini unutmamız elzemdir. 
Kimileri için Avrupa'ya açılan kapı, kimileri için "Büyük …. Cumhuriyeti" hayallerinin sahası, kimileri için denizlere açılan kapı olan bu ülkeyi tarihi planda detaylı ele almak orayı anlamamız için çok önemli olacaktır. Örneğin; Cumali Ünaldı (Hasannebioğlu)'un Ord.Prof.Dr. Georgi Ostrogorski'nin "Bizans Tarihin"'den aktardığı bilgiye göre o dönemde mezhepleri Pavlikan olan Boşnakların -ki Pavlikanlar tek tanrı inancına sahip, Katolik ya da Ortodosk öğretileri, sembol ve geleneklere karşı çıkan ve/veya kabul etmeyen insanlar- inançlarından dolayı kitlesel zulme uğradıkları, kılıçlar yıpranmasın diye boğularak öldürüldükleri farklı kaynaklarla teyit edilmiştir. Yine aynı aktarıma göre bu zulme uğrayan Pavlikanlar dünya devletlerinden yardım ve göç için kabul mektupları yazdıkları, bunun sonucunda da Malatya'ya geldikleri görülüyor. 100 yıl kadar Anadolu'da kalan Pavlikanlar kendi ülkelerine dönmek istediklerinde Malatya Emirliği onları koruduğu gibi gitmelerine de yardımcı oluyor. Bosna'ya döndüklerinde ise Bogomil mezhebiyle -Pavlikan mezhebinin ileri halidir- ülkelerine dönüyorlar. Sonraları İslamiyeti kabul etmelerinde bu durumun ve yaşanmışlığın etkilerinin olduğu yadsınamaz olarak karşımızda duruyor. Bu örnekte olduğu gibi Bosna tarihini ilmek ilmek dokumamız ve Bosna düşüncemizi bu minvalde şekillendirmemiz gerekiyor.
Yakın tarihte Yugoslavya'nın dağılması sonucu ülkelerin kendi kaderini tayin etme hakkı olan self-determinasyon dahi Bosna halkı için ikiyüzlü anlayışla zulme dönüşmüştür. Öyle ki Boşnak, Hırvat ve Sırpların bir arada yaşadığı tecrübe Büyük Sırp Devleti hayallerini taşıyanlar yüzünden tarumar edilmiş durumdadır. Özellikle "etnik temizlik" ve "soykırım" dayatmalarıyla sonuçlanan Dayton Ateşkesi durumun vahametini daha da çıkılmaz hala getirmektedir. Dayton için "antlaşma" kavramını ısrarla kullanmıyorum çünkü mevcut durumun antlaşmayla uzaktan yakından hiçbir alakası bulunmamakla birlikte sadece Sırp kantonlarının eğitim müfredatlarında yer alan "Büyük Sırbistan nasıl kurulur" derslerinin verrilmesi ve Srebrenitsa soykırımının yıl dönümünü Sırbistan'da ulusal kurtuluş günü olarak kutlanması dahi Bosna düşüncesinin kalemle değil kanla yazılacağının işaretlerini sunarak Dayton'un geçici bir ateşkes olduğunu anlamamız için yetiyor. (Srebrenista konusunu bu yazıda detaylı yazmıyorum, bir sonraki yazıda başlı başına bir Srebrenista konusunu yazmaya gayret edeceğim.)
Dayton sonrası Bosna Hersek 10 kanton 13 anayasa, Halklar Meclisi ve Temsilciler Meclisinden oluşan iki parlamento ve 8 ay süreyle dönüşümlü devlet başkanlığını ön gören 3'lü Cumhurbaşkanlığı Konseyi ile siyasi çıkmazlara mahkum edilmiş haldedir. Bir karar alınacağı zaman her bir kantonun ayrı ayrı, iki meclisin onayı, devlet başkanının kabulü şeklinde ciddi bir siyasi enkazla yönetilmeye çalışılmaktadır. Bununla birlikte uluslararası güç tarafından ülkedeki siyasi çıkmazları çözmesi için Yüksek Temsilci sürekli ülkenin iç işlerine karışmaktadır. ("Dayton Ateşkesi Neden/Hangi Şartlarda İmzalanmıştır" başlıklı başka bir yazıyla Dayton sürecini ve sonrasını ele alacağız.)
Yukarıdaki siyasi durum, Bosna düşüncesinin yeniden yeşermesi için en büyük engeldir ve çözümü için her birimize görev düşmektedir. Bu kadar karmaşaya rağmen Bosna düşüncesini inşa etmek, yeşertmek çok zor ancak bu bize karamsarlığı sevk etmemelidir. Umut Tüneli'ne bakarak Bosna'nın tekrar ayağa kalkacağına inanmaz gerekmektedir.  
Birleşmiş Milletlerin Bosna'da öldüğü gerçeğini diri tutmamız gerektiği kadar Bosna düşüncemizin hiçbir zaman engellenemeyeceği gerçeğini de unutmamalıyız. 
Bosna üzerine söz de yazı da bitmez, yetmez…
Vesselam…