Öncelikle hemen belirtmek gerekir ki, bir konuda aynı havuzdaki rakamlar kullanıldığı halde farklı yorumlarla karşılaşılabiliyor. Esasen yorum farklarının nedenleri saptanabilir ve söz konusu fark sağlıklı verilerle çalışıldığında ve doğru analiz yöntemleri kullanıldığında asgariye indirilebilir. 

Burada söz konusu raporla ilgili olmamakla birlikte; hesaplama tekniğiyle ilişkili bir bilgiyi paylaşmak uygun olacaktır. Bilindiği gibi tarımdaki mevsimsel farklılıklar ve özellikle açıkta üretim koşullarında (doğa koşullarına bağımlılık nedeniyle), tek yıl verisini kullanarak hareketle değişimi sorgulamak genellikle sorunludur. Bu nedenle dikkate alınacak yıl verisiyle bir önceki ve bir sonraki yıl verileri ortalaması üzerinden, yani 3 yıllık veri ortalaması üzerinden değerlendirme yapmak ve diğer faktörlerle ilişkilendirmek doğru bir pratiktir. Aksi halde yanlış yorumlar yapılması, çıkarımlarda bulunulması söz konusudur. Örneğin Buğday ile ilgili olarak 2008 ile 2018 kıyaslaması yapıldığında; buğday ekim alanı 8,08 milyon hektardan 7,30 milyon hektara düşerek, buğday ekim alanı %9,7 azalmıştır, denilebilir. Üretim alanı ise 17,78 milyon tondan 20 milyon tona yükselerek %12,5 artmıştır, denilebilir. Bu matematik olarak doğrudur, ancak yöntem açısından hatalıdır. Bu gerçeklik çoğu zaman yazık ki farklı gerekçe ve tarafsız olmayan amaçlarla göz ardı edilmektedir.

 Bu örnek üzerinden devam edersek, verileri negatif mesaj vermek isteyenler "2008-2018 yılları arasında Buğday ekim alanı %9,7 düştü, arz güvenliği tehlikede!", pozitif mesaj vermek isteyenlerse "2008-2018 yılları arasında Buğday üretimi %12,5 arttı, arz güvenliği sorunu yok!"  şeklinde ifade edilebilir. Her ikisi de hatalıdır ve yanlıştır. 
Doğru ve en kolay şekliyle ekstrem yıl verilerini göz ardı etmeden ve uzun yıllar ortalamasını dikkate alarak, ya da en azından 3 yıllık ortalamalar üzerinden ve doğru analiz yöntemleri kullanarak değerlendirme yapmaktır.

Yorumlar üzerinden değerlendirme
Küresel ölçekte, pandeminin ortaya çıkışıyla birlikte gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere tarım ve gıda ürünlerine olan talep arışı sadece marketlere koşmak şeklinde olmamış aynı zamanda yağmalamaya kadar giden kargaşa ortay çıkmıştır. Gelişmiş ülkelerde yaşanan özellikle toplumsal hareketlenme ve kaosa karşın, Türkiye'de söz konusu kaosun yaşanmamasının temel bir nedeni olarak Türkiye'nin tarım ve gıda üretimindeki gücüdür ve bu gücün toplum tarafından kavranmış olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye'nin tarım ve diğer sektörlerdeki performansının toplum tarafından pozitif olarak anlamlaştırılması, toplum nezdinde "kıtlık olacak" gibi bir kaygıya yol açmamış ve Avrupa dahil pek çok ülkede yaşanan gıda ve diğer ürünlere yönelik talep patlaması ve kaos, ulusal düzeyde yayın yapan bazı medya ve yazarların yanlı ve yanlış bilgi paylaşmasına rağmen yaşanmamıştır. Bu, insanımızın bir bakıma sağduyusuyla ilgilidir ve bilgisizliğe dayalı veya kasıtlı olarak çıkarılan olumsuz mesajların artık geçmişte olduğu gibi geniş toplum kesimleri tarafından dikkate alınmadığını görmek bakımından önemlidir.  

Burada belirtmek gerekir ki; Türkiye'nin bu kriz döneminden hiçbir kargaşa yaşamadan çıkması ve yoluna devam etmesi bir başarı öyküsüdür. Bu başarı öyküsünde şüphesiz toprağına, ülkesine, gönülden bağlı, fedakar ve özveriyle üretim yapan çiftçilerimiz en önemli aktör durumundadır. Bununla birlikte uzman bilgiyi çiftçi ve üretimle buluşturan kamu ve özel sektörde yer alan ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, su ürünleri ve gıda mühendisleri ve diğer ilgili lisans ve ön-lisans mezunları , tarım girdisi üreten, tedariğinde, lojistiğinde yer alan tüm paydaşlar büyük role sahiptirler. Tabi ki, üretim sezonuna ilişkin verileri, konjonktürün getirdiği şartlarla ilişkilendirerek üretici beklentileriyle tüketici algısıyla buluşturarak, dinamik veri setlerinden hareketle karar alma sürecinin gereklerini yerine getiren Tarım ve Orman Bakanlığı ve ilgili kurulları da hayati müdahaleler de bulunması çok önemli olmuştur. Ve tabiî ki hemen her alanda başarılı müdahale ve sonuç alınmasında çok fark edilmeyen ve dile getirilmeyen ve başka bir yazımızda ele alacağımız bir başka etken daha var ki, bu etken  Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Bu yeni hükümet sistemi Türkiye'nin alışık olmadığı kadar hızlı karar almak ve hızla müdahale etmek, eşgüdüm içinde çalışmak ve etkileşimli iletişimi kullanmak gibi büyük avantajlar sağlamıştır. Yazımızı özellikle son iki yılda karşılaşılan iç-dış tehditler, doğal afetler ve küresel  pandemi karşındaki etkili politikalar Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği sistematiğin ve son yirmi yıldaki istikrarın ürünüdür, diyerek tamamlayalım.