İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin yoğun taarruzları neticesinde, Osmanlının elinde sadece 26 deniz mayını kalmıştı. Bir rivayete göre Nusret gemisinin kaptanı Tophaneli Hakkı Binbaşı, mayınları nereye ve ne zaman bırakması gerektiğini bir gece önce rüyasında görmüştü. Ertesi gün gerçekten de bu mayınların hiç akla gelmeyecek biçimde Ertuğrul koyunda kıyıya paralel olarak döktü. İngilizler boğazı defalarca dikine kontrol etmelerine rağmen bu mayınları tespit edemediler çünkü Nusret bu mayınları son mayın kontrolünden sonra sabaha karşı bırakmıştı.
Donanma güçlü bir hamle ile boğazı geçmeyi planlıyordu. Düşük top menzilli Fransız gemileri taktik gereği tabyalarımızı şaşırtmak için öncü atışlar yaparak, arkalarından gelen uzun menzilli İngiliz gemilerine yol açmak için kenara kayarlar. Bu kayma esnasında kıyıya paralel yerleştirilen mayınlara çarparlar. Neticede büyük bir panik yaşanır, ortalık karışarak gemiler birbirine girer. 200 yıldır yenilmeyen dünyanın en büyük donanması iki saatte darma dağın olur. Kalanlar ise arkalarına bakmadan kaçarlar.
Edremitli Seyit Onbaşı, Topun ağzına mermi süren vinç tesisatı bombardımanda kullanılamaz hale gelince "Ya Allah Bismillah" diyerek üç tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürer ve ateşler. Bu işlemi yapabilmesi için her defasında üç basamaklı metal bir merdivenden çıkması gerekiyordu ve üçüncü atışta İngilizlerin "Ocean" zırhlısının dümenini parçalamıştı. Dümeni kırılan "Ocean"ın sarhoş bir serseri gibi sürüklenerek bir mayına çarparak parçalanır ve yirmi dakika içinde batar.
İngiliz ve Fransızlar boğazı donanmayla geçemeyeceklerini anlayınca karadan çıkarma harekatı yapmaya karar verirler. Bunun için sömürgelerinden getirdikleri on binlerce askeri çeşitli vaatler ve yalanlarla toplayarak Osmanlıya karşı cepheye sürerler. Burada toplanan askerler 16 farklı ülkeden gelmişti ve aralarında Müslümanlar bile bulunuyordu, daha sonra bu askerler savaş esnasında kandırıldıklarını ve kime karşı savaştıklarını anlayarak bir çokları taraf değiştirmişlerdir. Mısırda toplanan askerlerin kayıtlarını tutan bir katibin sürekli "Australia and New Zealand Army Company/ Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği" yazmaktan yorulur ve pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını yapar.
Yaklaşık 258 Gün süren savaşın sonunda 250 bin gencecik şehidimiz etten ve kemikten kaleler oluşturarak düşmana geçit vermediler. 1916 Yılında bir çok Lise mezun veremez. Karadan da ilerleyemeyeceklerini anlayan itilaf devletleri ise geldikleri gibi gitmişlerdir. Onların bilmedikleri ve hesaba katmadıkları bir şey vardı ki Müslümanlar için vatan söz konusu olduğu zaman şehitlikten ve gazilikten başka alternatif yoktur. Bir Müslüman, Vatanı bir toprak parçası olarak görmez. Vatan: Ecdadımızın bıraktığı minarelerinden ezan seslerinin yükseldiği camileri, külliyeleri, köprüleri, çeşmeleri, kışlaları, kütüphaneleri vb. eserleriyle üzerinde yaşadığımız coğrafyayı vatan yapan abideler olup her karış toprağı şehit kanları ile sulanmıştır. Vatan sevgisi imandan gelir, Allah'a ve ahiret gününe inanan bir müslüman ölürsem şehit kalırsam gazi der, kaybedeceği bir şey yoktur, fakat kazanacağı çok şey vardır. Bir müslüman bilir ki vatan düşman çizmeleri altında kalırsa ne din kalır ne iman, ne namus kalır nede şeref, bunun canlı örneklerini Suriye de, Irak'ta, Bosna'da gördük. Bunun bilincinde olan bir müslüman için ise zilletle yaşmaktansa şerefle şehit olmak daha güzeldir. insanları severek ölüme götüren yüce duygu şehitliktir.
Vatan sevgisi bir aşktır, sevdadır. Vatanı vatan yapan manevi değerler ve uğrunda ölen şehitlerin hatıralarıdır. Onun için Çanakkale ruhunu yaşatmak gerekir çünkü orada ırk renk dil, cinsiyet ayrımı yapılmadan farklılıklarımıza rağmen ortak paydalarımız uğrunda birlikte kardeşçe kahramanlık destanları yazıldı. Çanakkale zaferini tarihe yazan insanların ruh yapısına, imanına, karakterine yakından baktığımız zaman o insanların sağlam bir iman yapısına sahip, cephede bombalar altında namaz kılacak kadar Allah'a yakın, cephede savaşırken oruç tutacak kadar güçlü irade sahibi olduklarını görüyoruz.
Anlatıldığına göre, Çanakkale Türk kuvvetleri komutanı Alman Mareşal Otto Liman Von Sanders bir gün cepheyi denetlerken, Albay Cevat bey'de yanında, Mehmetçiklerden birine, niçin savaşıyorsun diye sorar. Cevap "Allah için!" der. Farklı birliklerdeki birkaç askere daha sorar aynı cevabı alınca, Osmanlı Subaylarına bakarak "Bravo beyler…" diyerek "Yaptığı işi Allah için yapan evlatları olan bir millet yok olmaz." der. Bu gün aynı inanç ve kararlılıkla aynı şeyleri söyleye biliyorsak problem yok demektir. İngiliz genelkurmay başkanı Çanakkale hezimetinden sonra "Bu Kur'an Müslümanların hayatında oldukça onları asla yenemeyiz" demiştir.
"Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız." (Bakara 154) Peygamberimiz de mahşer günü, Allahu Teâlâ cennetliklere: "Dünya daha iyi idi diyerek tekrar dünyaya dönmeyi arzu edeniniz var mı diye soracak ve sadece şehitler dönmeyi arzu edecekler, nedeni sorulduğunda ise tekrar şehit olup o anı yeniden yaşayıp buraya dönmek için arzu ediyoruz diyecekler" Peygamberimizin onun hakkında ne güzel kul dediği Mute savaşında ki başarılarından dolayı Allah'ın kılıcı diye övdüğü, İran üzerine yürürken o zaman Mecusi (ateşperest) olan İranlılara" sizin dünyayı sevdiğiniz kadar ahiret'i seven bir ordu ile üzerinize geliyorum." Diyen Halid bin Velid'in en büyük arzusu Allah yolunda şehit olmaktı. O doksan iki yaşında ölmeden önce ağlıyor, kendisine yoksa ölümden mi korktun diye sorduklarında "Katılmadığım savaş kalmadı. Vücudumda ok, mızrak ve kılıç darbesi izi olmayan yerim yok. Bana şehitlik nasip olmadı. Gördüğünüz gibi yatağımda ölüyorum, şehit olamadığım için ağlıyorum" dediği rivayet edilir.
Onlar bu ruhla yaşadılar, bu sevda ile geride güzel hatıralar bıraktılar, insanların sevgisini Allah'ın rızasını kazanarak bâki âleme intikal ettiler. Bütün şehitlerimizin ruhları şâd, mekânları cennet olsun.
Türkiye'mizin her tarafından, akın akın gençlerimizi Bursa da ecdatla buluşturmak ve şehitler diyarı olan Çanakkale de şehitlik ruhunu teneffüs ettirmek için Belediyelerimizin, Gençlik ve Spor Bakanlığımıza bağlı Gençlik Merkezlerimizin seferber olduklarını gördüm. Bu güzel hizmetlerinden dolayı Çorum Belediye Başkanımız Sayın Zeki Gül ve bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ederiz.