18 Mart Tarihimizin şanlı ve unutulmaz zaferlerinden biri olan Çanakkale Zaferi'nin 104. Yıldönümü. Sömürgeci devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki amaçlarını, işgal vasıtasıyla ortaya koydukları bir dönemde, canlarını siper ederek kahramanca savaşan Mehmetçiklerimizin, iman dolu destanı, Çanakkale zaferinin Yıl dönümünde şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.  


Yıl 1915 Cihan savaşı alabildiğine devam ediyor. Mısır'da Cemal Paşa, Kafkasya'da Enver Paşa, Çanakkale'de Vehip Paşa, doğuda ise Ermeni ayaklanmaları var. Bir takım güçler Osmanlı'yı tarihten tasfiye etmeye karar vermişler, bütün cepelerde savaş hız kesmeden devam ediyor. Fakat onlar için Çanakkale çok önemli, Çanakkale'yi geçmeleri demek Anadolu'yu işgal etmeleri demektir. Çanakkale zaferi tarihte kazandığımız en muhteşem zaferlerden biridir. Ancak bedeli ağırdır, iki yüz elli binden fazla şehit. Boğazın her iki yanındaki topraklar şehit kanlarıyla sulanmıştır. Orada Türkü, Kürdü, Lazı, Gürcüsü, Çerkez'i ve Arap'ı yan yana omuz omuza vatanımızı ve değerlerimizi savunmak için şehit olmuşlardır.                  

                             
Bir Müslüman, Vatanı bir toprak parçası olarak göremez. Vatan: Ecdadımızın bıraktığı minarelerinden ezan seslerinin yükseldiği camileri, külliyeleri, köprüleri, çeşmeleri, kışlaları, kütüphaneleri vb. eserleriyle üzerinde yaşadığımız coğrafyayı vatan yapan abideler olup her karış toprağı şehit kanları ile sulanmıştır. Vatan sevgisi imandan gelir, Allah'a ve ahiret gününe inanan bir müslüman ölürsem şehit kalırsam gazi der, kaybedeceği bir şey yoktur, fakat kazanacağı çok şey vardır. Bir müslüman bilir ki vatan düşman çizmeleri altında kalırsa ne din kalır ne iman, ne namus kalır nede şeref, bunun canlı örneklerini Suriye de, Irak'ta, Kosova'da, Bosna'da gördük. Bunun bilincinde olan bir müslüman için ise zilletle yaşmaktansa şerefle şehit olmak daha güzeldir. Gerektiğinde vatanı savunmak için insanları severek ölüme götüren yüce duygu şehitliktir. Mithat Cemal'e "toprak eğer urunda ölen varsa vatandır"  M. Akif Ersoy'a: 
Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda?  
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.    Dedirten duygu vatan sevgisi ve şehitlik ruhudur.
Vatan sevgisi bir aşktır, sevdadır, anadır, vatan bir tutkudur. Vatanı vatan yapan manevi değerlerdir ve uğrunda ölen şehitlerin hatıralarıdır. Onun için. Çanakkale ruhunu yaşatmak gerekir çünkü orada ırk renk dil, cinsiyet ayrımı yapılmadan farklılıklarımıza rağmen ortak paydalarımız uğrunda birlikte kardeşçe kahramanlık destanları yazıldı. Çanakkale zaferini tarihe yazan insanların ruh yapısına, imanına, karakterine yakından baktığımız zaman o insanların sağlam bir iman yapısına sahip, cepede bombalar altında namaz kılacak kadar Allah'a yakın, cepede savaşırken oruç tutacak kadar güçlü irade sahibi olduklarını görüyoruz. Seyit Onbaşı 275 kiloluk top mermisini o ruhla Bismillah, Allah u ekber diyerek namluya sürmüştü. Savaştan sonra Almanlar hatıra fotoğrafı çekmek için tekrar kaldırmasını isterler, Seyit Onbaşı defalarca denemesine rağmen kaldıramaz. Topun maketi yapılarak resimlerini çekerler. Bunu anlayabilmek için Anadolu insanının manevi ruhunu çözmek gerekir.


Anlatıldığına göre, Çanakkale Türk kuvvetleri komutanı Alman Mareşal Otto Liman Von Sanders bir gün cepheyi denetlerken, Albay Cevat bey'de yanında, Mehmetçiklerden birine, niçin savaşıyorsun diye sorar. Cevap "Allah için!" der. Farklı birliklerdeki birkaç askere daha sorar aynı cevabı alınca, Osmanlı Subaylarına bakarak "Bravo beyler…" diyerek "Yaptığı işi Allah için yapan evlatları olan bir millet yok olmaz." der. Bu gün aynı inanç ve kararlılıkla aynı şeyleri söyleye biliyorsak problem yok demektir. İngiliz genelkurmay başkanı Çanakkale hezimetinden sonra  "Bu Kur'an Müslümanların hayatında oldukça onları asla yenemeyiz" demiştir.


Bakara 154. ayette "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız."  Buyurulur. Peygamberimiz de mahşer günü, Allahu Teâlâ cennetliklere: "Dünya daha iyi idi diyerek tekrar dünyaya dönmeyi arzu edeniniz var mı diye soracak ve sadece şehitler dönmeyi arzu edecekler, nedeni sorulduğunda ise tekrar şehit olup o anı yeniden yaşayıp buraya dönmek için arzu ediyoruz diyecekler" Buyurmuştur. Uhud savaşı sonrası peygamberimizin çok sevdiği amcası Hz Hamza'ya üzülüp başında ağlamıştır. Birde beni Sâd kabilesinden Sâd adında evlenme hazırlıkları içerisinde olan zenci bir gencin şehit olduğunu görünce çok üzüldüğü, ağladığı ve daha sonra da tebessüm ederek yüzünü çevirdiği, daha sonraki bir zamanda nedeni sorulduğunda ise peygamberimiz o evlenme hazırlığı içerisinde idi. Şehit olduğunu görünce gözyaşlarımı tutamadım. Benim üzüldüğümü gören Rabbim perdeyi kaldırdı birde baktım ki melekler onun etrafını kuşatmış, bu durumu görünce tebessüm ettim, birde baktım ki orada ona âid birde huri vardı, Onu görünce de yüzümü diğer tarafa çevirdim dediği rivayet edilir. Peygamberimizin ashabından Eba Eyyüb El Ensariyi İstanbul'un fethi için sefere katılmasını sağlayan, Süheybi Rumi, Kerebi Gazi, Übeyd Gaziyi Mekke'den, Medine'den kalkıp Çorum'a getiren burada şehit olarak meftun kılan anlayış, Allah rızası ve şehitlik ruhu idi. 


Peygamberimizin onun hakkında ne güzel kul dediği Mute savaşında ki başarılarından dolayı Allah'ın kılıcı diye övdüğü, İran üzerine yürürken o zaman Mecusi (ateşperest) olan İranlılara" sizin dünyayı sevdiğiniz kadar ahiret'i seven bir ordu ile üzerinize geliyorum." Diyen Halid bin Velid'in en büyük arzusu Allah yolunda şehit olmaktı. O doksan iki yaşında ölmeden önce ağlıyor, kendisine yoksa ölümden mi korktun diye sorduklarında "Katılmadığım savaş kalmadı. Vücudumda ok, mızrak ve kılıç darbesi izi olmayan yerim yok. Bana şehitlik nasip olmadı. Gördüğünüz gibi yatağımda ölüyorum, şehit olamadığım için ağlıyorum" dediği rivayet edilir. 


   Onlar bu ruhla yaşadılar, bu sevda ile geride güzel hatıralar bıraktılar, insanların sevgisini Allah'ın rızasını kazanarak bâki âleme intikal ettiler. Bütün şehitlerimizin ruhları şâd, mekânları cennet olsun. Milli Şairimiz M. Akif Ersoy ne güzelde tasvir eder.    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber 
Sana âğûşunu açmış duruyor peygamber!