18 Mart 1915  Çanakkale zaferin 104. Yıldönümü arifesinde, Yeni Zelanda’da Cuma namazında 50 Müslümanın katledilip Türkiye düşmanlığı yapılması   kutlamaları  hüzne boğdu.  Çanakkale’de 20 kilometrelik cephede 538 bin İngiliz-Anzak-Fransız, 310 bin Türk askeri dokuz ay boyunca birbiriyle savaşmıştı. Ölü, yaralı ve kayıplar Türk tarafında 166 bin,  Müttefikler tarafında ise 140 bin kişiydi. Bunlara yaralanma ve hastalık sonucu yaşanan ölümler dâhil değildi. Çanakkale Zaferinde Batılı Müttefikler Türk kuvvetlerinin, vatanseverliğine yenilmişlerdi. Biz her 18 Mart’ta zaferi kutlarken, Anzaklar da  25 Nisan’ı  Anzak günü olarak kutlanmaktadır. Türk, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli, Kuzey Afrikalı Çanakkale’de savaşmıştı.   Biz vatanımızı savunuyorduk, Anzaklar ise İngiliz sömürgeciliği için savaşıyordu.  Bu dünyanın en onurlu savaşıydı ve bu onurun sembolü zaferi kazan Mehmetçik idi. Mustafa Kemal, Çanakkale’de ölen düşman askerleri ve onların ailelerine hitaben söylediği, şu sözler sömürgeci devletleri mahcup eden anlamlı cümlelerdir:

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır”. Atatürk’ün düşmanlara insanlık dersi veren bu konuşması, yıllar sonra yankı buldu. Türkiye, 1985 yılında, savaşın 70. yıldönümü törenlerinde Arıburnu sahilinin adını Anzak koyu olarak değiştirdi. Avustralya’nın Canberra kentindeki Savaş Müzesinin yakınındaki bir parka ve Albany sahiline Atatürk ismini verildi abidesi dikildi. Yeni Zelanda, Wellington limanının girişinde bir yere Atatürk adını vererek dostluğu perçinledi. Savaşla başlayan ilişkiler dostluğa dönüştü.

Avustralyalı tarihçi, Dr. Bruce Scates, Gelibolu’ya “hac” için giden her yaştan Avustralya’yı kapsayan bir araştırma yapmıştır. Onun bulgularına göre buraya gelmeden önce ziyaretçilerden hemen hiç birisinin Türklerin buradaki kayıpları hakkında fikri yoktu. Queensland’lı biri: “Türkiye’ye gelmekle insan, onların vatanları için savaştığının ve düşmanın “biz olduğunun” farkına varıyor” diyordu. Savaş alanlarını ziyaret etmek insanlara, savaşların gerçekte ne kadar trajik bir olay olduğunu çok iyi anlatıyor:

“Beni en çok etkileyen Türklerin anıtlarının ziyareti oldu. Şehitlerini ağlayarak, duayla ve büyük bir saygıyla anıyorlar. Conkbayırı’nda bir gece kaldık. Arkadaşlarımla birlikte güneşin batışını izlemeye gitmiştik… O sırada bir Türk aile geldi. Biz onların fotoğraf çekebilmesi için bir kenara çekildik. Ancak onlar, orada kalmamızı söylediler. İçlerinde yaşlı bir kadın kollarımı tuttu ve bana sarılıp ağlıyordu… Genç bir Türk… Rob’u göstererek: “bundan seksen yıl önce olsa, sen ve ben burada savaşıyor olacaktık, fakat şimdi dostuz… Bizim siz Anzaklara saygımız var”. İşte savaşıyor olabilecek iki genç, el sıkışıyor ve gülümseyerek birlikte kameraya poz veriyorlardı. Bu beni düşündürdü. Niçin? Neden bu insanlar öldü? Acaba Rob ile bu genç Türk’ü bir araya getirip birbirlerine dost etmek için miydi?”

Her 18 Nisan’da biz Türkler, her 25 Nisan’da Anzaklar Çanakkale’de acılarını paylaşırken, Yeni Zelanda’da Müslümanların katledilmesini Batı dünyası basit bir terör saldırısı olarak değerlendiriyor. Burada asıl hedef ne Arabistan ne de Mısır’dır; hedef Türkiye’dir. Biz Müslüman-Türk olduğumuzu unutuyoruz ama onlar bizi, İstanbul’un fethini unutmuyorlar. Peygamber Efendimizin:Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur” mübarek sözlerine nail olmak bizlere yeter. İyi ki bu asil milletim var; iyi ki Türkiye’miz var. Allah, devletimize milletimize zeval vermesin.