Nakşi tekkesi:
Hacı Ömer Lütfi Efendi, Nakşibendi tarikatının ünlülerinden Mevlana Halid-i Bağdadi’nin öncülüğünü yaptığı Halidiyye koluna mensup bir şeyh idi. Nakşibendilikten başka Kadiri, Sühreverdi, Kübrevi ve Çeşti tarikatlarından da icazetliydi. Ama o, şeyhi Edirneli Seyyid Mehmet Nuri Efendi’nin huzurunda Nakşi tarikatına girmişti ve o yönüyle biliniyordu.
Seyit Mehmet Nuri Efendi’nin şeyhi de meşhur Hacı Feyzullah Efendi idi. Eyüp Sultan Mezarlığında metfundurlar. Yakınına da Mareşal Fevzi Çakmak defnedilmiştir.
Bu konuda bir anı anlatmak durumundayım.
Hafız Mehmet İhsan Kazancı, İzmit tersanesinde çalışan damadı Lütfi Kolağası’nı ziyarete gittiğinde birlikte İstanbul’a geçerler. Orada öncelikle Eyüp Sultan hazretlerini ziyaret ettikten sonra yanındaki Eyüp sultan Mezarlığını dolaşmaya başlarlar. Hafız Efendi’nin niyeti bellidir ama oraya varıncaya kadar bir şey söylemez.
Seyhi Ömer Lütfi Efendi’nin de şeyhi olan o büyük Nakşi şeyhinin huzuruna varınca Yasin okumaya karar verir. Eniştesini de tembihler:
-Lütfi, sen sessizce dinle. Sakın geri dönüp bakma.
Hafız İhsan Efendi, sesli olarak Kur’an okumaya başlar. Bir müddet sonra mezarlıkta hışırtılar belirir. Hafız okumaya devam ettikçe hışırtılar artar. Lütfi Kolağası, korku ve endişeyle geri dönüp bakar. O andan itibaren hışırtılar kaybolur.
Okuyup dualadıktan sonra Hafız Mehmet İhsan Efendi:
-Enişte, niye sabırsızlık ettin, diye sorar.
O da korktuğunu ifade eder. Hafız Efendi, bu büyük manevi hali açıklamak zorunda kalır:
-Aslında korkulacak bir şey yoktu. Onlar sekine melekleriydi. Ku’an dinlemeye ve duamıza iştirak etmeye gelmişlerdi. Yanlış yaptın…
Ulu Cami’de vaaz ve irşadı:
Çerkez Şeyhi, temiz giyimli, hoş sohbet, ağırbaşlı bir insandı. Çorum ve havalisindeki Çerkezler üzerinde pek olumlu etkiler bıraktı. Onların dini yaşayış ve anlayışına yön verdi. Medrese eğitimiyle dini bilgileri, tasavvuf eğitimiyle de batıni ilimleri öğrenmiş ve her ikisini de bir birleriyle iyice mezcetmişti. Ulu Cami’de zaman zaman vaaz ederdi. Az, öz ve etkili konuşurdu. Onu dinleyen herkes, Şeyh Efendi bu sözleri bana söylüyor, diye düşünmekten kendini alamazdı.
Bir vaazında kul hakkından bahsetmiş, bunun önemine işaret etmişti. Cami çıkışında birisi sormuş:
-Hocam, kul hakkı çetindir. Hesabı zordur dediniz. Neden zordur?
Bu soru üzerine aralarında şu diyalog geçmiştir:
-Allah Teala, affetmez de ondan.
-Çaresi?
-Bundan kurtulmanın bir tek çaresi var. O da dünyada iken helalleşmektir.
-Ya helalleşmezse?
-O zaman ahrette ödersin. Ama orada para geçmez. Sevaplarından alınıp hak sahibine verelir. Sevapların kafi gelmezse o zaman hak sahibinin günahları senin boynuna yüklenir. Velhasıl o borcu ödemedikçe cennete giremezsin.
-Çok ibadetimiz olsa da mı?
-Elbette… Bir insan, peygamberlerin yaptığı kadar ibadet yapsa, fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, o bir kuruşu ödemedikçe, onun hesabı mahşerde görülmedikçe cennete giremez.
Gençlerle sohbeti:
Ömer Lütfi Efendi, gençlere özel ilgi gösterirdi. Onlarla sohbet ederken daha çok onlara gerekli olan bilgileri vermeye ve onları kötülüklerden sakındırmaya özen gösterirdi.
Bir gün gençlerle sohbetinde şöyle diyordu: “Şunu asla unutmayınız ki, nefis kafir olduğu için küfür çabuk yayılır. Onun için küfre dur demek zordur. Neden zordur derseniz; nefis, şeytan ve kötü arkadaş el ele vermiş, insanı yoldan çıkartmak için uğraşıyorlar. Bu akıntıya kapılmamak imkansız gibidir. Ey cemaat, bu akıntıya kapılmamak için iyilerle beraber olun. Malumunuz olduğu üzere Peygamber Efendimiz (sav) ‘Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir.’buyuruyor. Onun için kiminle arkadaşlık yaptığınıza iyi bakın. Zira insanın kalbi, karşısındakine çabuk kayar. Yahut onun kalbi sana akar. Netice olarak arkadaşınız iyiyse siz de iyisiz demektir. Her zaman için kurtuluşun tek çaresi vardır; o da iyi arkadaş edinmektir.”