ROMAN                                                                                                                    
Şehir merkezinde bir çarşı, sağda karşılıklı terzi dükkanlarını sıralandığı arasta. Üste boydan boya, belki 50, belki daha fazla yıldır esnafı tatlı, ince kabuk ve de bol şıralı yapıncak üzüme kandıran çardaklı asma.

Hemen sağ girişte tek basamakla çıkılan berber dükkanı. Kapı üstünde kancalı çiviye asılı, sabah dükkanı açar açmaz çırak İsmail'in etrafı silip süpürdükten sonra tandır külüyle parlattığı içi bembeyaz çinko tıraş leğeni. Leğen değil reklam aracı sanki. "Heeey! Gelip geçenler, burası Tıraş yeri, berberdir haaa!" Diye bas bas bağırıyor adeta. Az önce dua ve niyazlarla içeri girip boş müşteri koltuğuna oturan ceket stili beyaz önlüğüyle Neş'et Usta, karşı aras  tada Şarapçı Fazlı'nın bitişiğindeki kıraathaneden garson Kel Mıstık'ın getirdiği -yan dan çarklı- sabah kahvesini höpürdetmekte. Ama ne höpürdetme! Sanırsın 50-60 yıl önce Temmuz güneşinde, saatlerce harmanda döven döndürüp içi yanan Akçakaya'lı  Cinik İhsan’ın kara Camışı çeşme yalağından su içmekte. Gort cuuuuk cuk corruuuk cuk. Beride makinaları yağlamakla meşgul çırak İsmail;
Çırak-Ustam gözünü seveyim yapma, sen her höpürdettikçe, aha şimdi içeri bir canavar girecekte beni yutacak gibi geliyor bana!
Neş'et Usta, orta yaş, orta boylu, mavi göz, sarı saçlı, güler yüzlü. Konuşkan, neşeli görünse de  hep, insanlardan sakladığı bir derdi varmış gibi, neşesiz ara ara. Çırağın dediğini duymamışçasına derin bir göğüs geçirdikten sonra:         

Neş'et Us- Eeee İsmail'im, bizimki evden dükkana, dükkanda eve, Amasya sığırı gibi git  git gel işte...
Çırak-Camiye de gitsen ya ustam, ferahlarsın. Benim babam beş vakit camiye, Pazar günleri de bağa gider bizimle.
Derken, kamyoncu Kara Bebek girer içeri         

K B-Neş'eet bir traş et heri beni, (deyip oturur tıraş koltuğuna, aynadaki görüntüsünden afallar bağırır!) Ula, adamlıktan çıkmışık valla, papaza dönmüşük papaza!
N.U-Ha şunu bileydin kara, paraya kıyıp da  berbere gelmez, 10-15 günde bir Paşa Hamamı'na soyunup göbek taşına camışlar gibi yatmazsan böyle olur. Ulan şuraya gelmeden önce,  insan, hiç değilse cami şadırvanın daki bedava sudan yüzüne çarpar da gelir be. Şu sıfata bak şu surata.

Tam o anda, karşıki manifatura mağazası sahibi Güzel İsmail'in Murtaza gelip, diğer koltuğa kurulur. Tıraştaki garip müşteriye bakar bakmaz; 
G.M- Kim bu ula Şam Şeytanı gibi! Eli yüzü kirli, kimsin sen efendi, hangi köydensin?
(Traştaki adam soranı tanımıştır. Alaya alır gibi; 

KB-Gobsenli'yim (Çorum'un bir köyü), bilin mi?
GM-Haa, sesinden tanıdım şimdi seni, arapoğlu pardon kamyoncu Kara Bebeksin. Lan bu ne hal, bacadan düşmüş ecinni tayfası misal!.
KB-Ne varmış halimde?

G.M- Yahu tanıdık birinin tıraşı üstüne varır da (adet olduğu üzere) saç sakalı bedavaya getiririm diye ümitlenmiştim, sevincimi kursağımda koydun kursağımda... Yok yok üste para versen de duramam, böylelerinin girdiği dükkanda tıraş olamam...

Deyip çıkar.
NU-Gördün mü müşterimi de kaçırdın aha, yahu düşünüyorum da şu zamanda kadın olmak zor hala, 
Ka Be-Ne alaka?

N.U- Yengem seni nasıl alsın koynuna?
KB-Kes kes be, sen ne bakıyorsun şu şamatacı Murtaza'ya, kiralık koca mıyız ki biz, koynuna da alacak bağrına da basacak elbette. Şu kir pas içinde kimin için çalışıyoruz gün boyu  eşşek gibi!.. Oğlum, biz sizin gibi eli ayağı kuru, gölge altında, kolonya havluyla dans eden cici beylerden değiliz... Osmancık Kömür Ocağından geliyoruz kömür ocağından anlaşıldı mı?
Derken, karşı arastadan terzi Yavulu'nun Nureddin'in çırağı Kamil (Çırak İsmail'in biricik arkadaşı) seslenir.

Çırak Kamil-Neşet emmi, ustam diyor ki öğle güvecine sizi de dahil edelim mi?
Neşet-O da sorulur mu hiç Kamil'im, kıymaya kuyruk yağı da katmayı ihmal etmeyin, bol domates bol sarımsaklı, az acılı olsun. Omuza attığımız uzun sıcak pideden şöyle tavşan kulağı sunak yapıpda kaba daldırınca kızıl tiridi çıtır pideyi ıslasın haaa.