KAMİL İLE NAZİFE 
Aynı sokakta kapı karşı komşu çocuklarıydı Kamil ile Nazife. Biri şu zamanda hala köylerde çerçicilik yapan (seyyar satıcı)gariban Memo'nun oğlu, diğeri  mobilyacı esnafından dükkan tezgah sahibinin kızı. Henüz taşra sokaklarında çocukların dolu dolu cıvıldaşıp oynaştığı o 90’lı yıllarda kentin bir kenar mahallesinde birlikte büyüyorlardı
Gün boyu kızlar ve oğlanlar mutaassıp büyüklerin yasaklamalarına rağmen, ne vakit birlikte oyun kursalar, (Ay Gözüktü, Saklambaç, Aç Kapıyı Bezirganbaşı, Körebe, v.s) Kamil'le Nazi hep aynı gurupta eşleşir, birbir lerine eşim, diye hitap ederlerdi. Bazen sokağın çok bilmiş bücürleri onlara takılır kızdırır, bazen de zavallı oğlanı kız anasına şikayet eder, kadının bağıra çığıra Kamil'i haşlamasından sinsi bir keyif alırlardı.
Bir gün yine öyle, kız oğlan kaçamağıyla, saklambaç oynamaya karar verdiler. Ebelik Marangoz Deli Şakir'in oğlu Şişik İsmet'e verildi. Kendisi yaşına göre uzun, hafiften göbekli, yüzü gülmez, sert bakışlı, sarı beniz, koca kafalı, mahallenin belalılarındandı. Şişik duvara başını yapıştırıp elleriyle gözlerini kapadı: 50’yi sayıncaya kadar  kız, oğlan, herkes  bir tarafa saklandı. Kamil'le Nazife çoğu kez olduğu gibi yine birlikteydi.. Kafa kafaya verip gıcık İsmet'i çıldırtacak bir kurnazlık düşündüler; Üstlerindeki ceketle hırkayı birbiriyle değiş tokuş yapıp yüzlerini de örtüp öyle saklandılar.Oyun devam etti.  Ebe, kıyafet değişimini anlayamadığından, kızı oğlan, oğlanı da kız olarak sobeledi! Çocuklar hep bir ağızdan "çanak çatladııı, oyun bozulduuu" diye bağrıştılar!   
Kural gereği İsmet tekrar ebe olunca, şaşırtılmayı hazmedemeyip oyunu terk etti.. Kenarda beklerken öyle, yenemediği öfkesiyle gitti, sinsice Nazifelerin kapıdan içeri girip Kamil'i kız anasına şikayete gitti.            
Şişik-Hüsne nineee! Kamil var ya, yine senin kızla eşleşti, eşim eşim deyip duruyor ona… 
Kadın, işi gücü bırakıp çar pabuç fırladı sokağa. Oyuna devam eden Kamil'le Nazife bu kez beride, Çer keslerin Konak  altındaki Tarihi Sokak çeşmesinin göğüs taşıyla komşu duvarı arasındaki kovuğa saklanmışlardı. Kadın onları öyle görünce çıldırdı! Oğlanı kulaklarından tutup dışarı çıkardı.. Vur ha vur!
Hüsne-Ulan tahtaya gelesice daha el kadar bebeksin, kader yaşına kalkmadan (Buluğ çağına girmeden) utanmıyor musun küçücük kızıma eşim, karım  demeye? Çerkes Musa'nın avludaki dede çarpsın seni inşallah..                
Kamil- (masumane) Ne karısı be Hüsne teyze, oyun eşim o...
Hüsne- (öfkeyle) Sus, daha dırlanıyor daha, ağzına biber sürerim ha!   
Kamil'in bir numaralı arkadaşı Çırak İsmail koştu, kadını tırmalayarak elinden zor kurtardı arkadaşını Kamil'le Nazife'nin birbirine düşkünlükleri, bir iki yıl evvel, mahalle çocuklarının akıllarını başdan alan o feci kaza ile başlamıştı. 
İlk mektebe yeni başladıklarında ailenin mutaassıplığından birlikte gidemeseler de biraz ilerde bir araya gelir öyle yürürlerdi okula. Gün içi teneffüslerde, sokak oyunlarında Kamil, Nazife'yi hep geriden izler, (ip atlama, minik dolma lastik toplarla el şip şip oynamalarında yaramaz oğlanlardan hep korurdu onu.
Yine bir gün ikindi paydosu ardından  okuldan evlerine dönüyorlardı. Küçük Nazife elinde okul çantası birkaç arkadaşıyla o gün öğrendikleri (Bir küçücük Aslancık vaarmış) şarkısını söyleyerek eve dönüyorlardı. Çürük Pınar'ı geçip Devane Meydanına girmişlerdi ki, karşı Yazı Mahalle cihetinden gelen yüklü bir arabanın beygiri pallayıp (ürküp) şaha kalktı! Etrafa tangır tungur saçılan yüklerden daha da  dellenen at son sürat kızların üzerine doğru koşmaya başladı! Üç kız korkudan çığırarak kaçarlarken,Nazife tökezleyip yere yığıldı. Azgın hayvan arabayla birlikte kızcağızı ezip geçmeye ramak kalmıştı ki arkadan Kamil yetişti. Yüzde yüz tehlikeyi hiçe sayarak atıldı kızın üstüne, sarmalayıp yuvarlandılar beriye. Hepsi hepsi göz açıp kapayıncaya kadar olmuştu. Kamil'in ardında  Şişik İsmet'le, Hancı'nın Akkuş ağızları bir karış açık bakarken öyle, kapı eşiğin de oturan komşu kadınlar, etraftaki çocuklar koştu, Kamil'i bir güzel alkışladılar. Kızı oğlanı kucaklayıp Allah'a şükrettiler. Yüz yıkama, kolonya, şeker yedirme ardından kadının biri kızı, diğeri oğlanı ellerinden tutup evlerin deki tuvalete götütdüler. "Haydi çiş edin, korku çişi" dediler.  Adetti. Nazife, niçe sonra kendine geldiğinde her kesin ortasında kurtarıcısına sarılıp sağ yanağından öptü, tezden eve koştu.
Nazifecik, o  ölümcül kazadan, kurtarıcısına karşılık olarak sevgisi, gönlünü verip de ödeşeceğini nereden bilecekti ki o yaşta.
Kamil, arada bir çerçi babasının köylerde sattığı mini nane şeker, rengarenk boyalı akide şeker, leblebi, incir, sakız verirdi kimseye göstermeden eşine. Son sınıftayken, yine bir gün, arkasında -İstanbul Hatırası-  yazılı Kız Kulesi resmi olan küçük yuvarlak bir cep aynası birkaç da saç tokası hediye etti arkadaşına.
Kamil-Al bununla güzel yüzüne baktıkça beni hatırla. Sen çok masum iyi kalplisin dedi.                          
Nazife-Bu sözleri televizyonlardaki süslü kadın kızlardan mı öğrendin?                                                
Kamil-Yoo, öylesin zati, içimden geldi.    
Nazife kıkırdayarak utanıp evlerine kaçtı..                                                                  
Keşke vermeseydi! O akşam kızının çantasındaki  hediyeleri gören annesi çıldırdı, "Bunları nereden  kimden aldın" diye saçlarını çekip kızı sıkıştırdı!
Ertesi gün çocuklar oyundayken, kadın öfkeyle Kamil'i yakalayıp kulaklarından asıldı.
Hüsne-Sen nasıl benim gül gibi kızıma yadigar verirsin, yettin  artık yettin!
Diyerek mahalleye rezil etti. 
Ertesi gün ikisinin de okuduğu Ulu Camii berisindeki sarı taş mektebe (Eski İstiklal ilk öğretim Okulu u)gidip Kamil'i "kızımın namusu şerefiyle oynuyor, onu hediyelerle kandırıyor" şeklinde öğretmenine şikayet etti
Öğretmen oğlanı da dinledikten sonra; 
Öğretmen- Bak hanım, bunlar hem mahalle hem okul arkadaşları. Biz burada onlara birbirlerini sevmelerini de öğretiyoruz. Sevmek korumaktır, insan sevdiğine zarar verebilir mi? Hediyeleşmek dinimizce de sünnet değil midir? Sen nasıl yorumluyorsun olanları? Ayıp, hadi güle güle dedi.
Yetmedi, o gün okul dönüşü oğlanı elinde sopayla karşıladı Hüsne, yakalayıp vurmaya başladı!        
Hüsne-Sen kızıma yaklaşacak mısın bir daha edepsiz, anan baban Allahlık olmasa sen bunları  yapamazdın ya?
Zavallı oğlan canı çok yandığından, ancak kadının kolunu hartıdanak ısırarak kurtulabildi, Hüsne, kanlar akan elinin acısıyla temelli dellenip kovalamaya devam etti. Bir süre sonra da ayağı taşa takılıp yere çakıldı, daha da kalkamadı! Bacağı kırılmıştı! Cankurtaran, doktor, hastane, karakol, alçı günlerce yattı. Sonunda bir ayağı topal kaldı. (Sürecek)