İs­ma­il Be­şik­çi hem­şe­ri­mi­zin, bu nos­tal­ji do­lu ya­zı­sı­nı siz­ler­le pay­la­şı­yo­rum. Ya­zı­da Ço­rum Li­se­si, Ço­rum'a da­ir bir­çok ko­nu an­la­tı­lı­yor. Unu­tu­lan­la­rı ye­ni­den ha­tır­la­mak, unu­tul­ma­ma­sı­nı sağ­la­mak ne gü­zel. O yıl­lar­da ya­şa­nı­lan güç­lük­ler ile, şim­di bol bu­lu­nan im­kan­la­rı kar­şı­laş­tır­dı­ğı­mızda, şük­ret­me­miz ge­re­ken ne ka­dar çok şey var, onu ha­tır­la­mış olu­yo­ruz. 

ÇO­RUM Lİ­SE­Sİ 1954-1958
Li­se­ye 1954-1955 öğ­re­nim yı­lın­da kay­dol­dum. O yıl or­ta­oku­lu bi­ti­ren ar­ka­daş­la­rın bir­ço­ğu li­se­ye ka­yıt yap­tı­rı­yor­du. Ay­nı yıl Ço­rum'da İlk öğ­ret­men Oku­lu açıl­dı.  Bu ar­ka­daş­la­rın bir kıs­mı İlk öğ­ret­men Oku­lu'na ka­yıt yap­tır­dı. Ora­da eği­ti­me baş­la­dı. Bu ar­ka­daş­la­rın ba­zı­la­rı da Bo­lu İlk öğ­ret­men Oku­lu'nda eği­ti­me baş­la­dı.
O dö­nem, İs­ki­lip-Ço­rum yo­lu 65 km. çe­ki­yor­du. Ha­ra­mi Ge­çi­di'nde yol, kıv­rım­lar ya­pa­rak te­pe­ye ula­şır­dı. Ara­ba ço­ğu za­man arı­za ya­par, 'Su kay­nat­tı', 'Fren tut­mu­yor', 'Te­ker pat­la­dı' vs. de­ne­rek yol­cu­lar ara­ba­dan dı­şa­rı çı­ka­rı­lır­dı. Arı­za gi­de­ri­lin­ce­ye ka­dar yol­cu­lar dı­şa­rı­da bek­ler, arı­za­nın gi­de­ril­me­si ya­rım sa­at ka­dar sü­rer­di.  İs­ki­lip-Ço­rum se­fe­rin­de ba­zen, bir­den faz­la arı­za da olur­du.  65 km'lik yol, iki sa­ati aş­kın bir za­manda alı­nı­yor­du.
İs­ki­lip'ten Ço­rum'a gün­de bir oto­büs se­fe­ri ya­pı­lır­dı. Se­fer, sa­ba­hın er­ken sa­at­le­rin­de ya­pı­lır, bi­le­ti mu­hak­kak bir­kaç gün ön­ce­den al­mak ge­re­kir­di. An­ka­ra'ya oto­büs se­fe­ri her gün ol­maz, haf­ta­nın ba­zı gün­le­rin­de olur­du. Yol Ço­rum, Sun­gur­lu, Kı­rık­ka­le üze­rin­den An­ka­ra'ya ula­şır­dı. İs­tan­bul'a vs. git­mek is­te­yen­ler, An­ka­ra'da ye­ni­den bi­let alır­lar­dı. An­ka­ra'ya yol­cu­luk, sa­bah­tan ak­şa­ma ka­dar bir gün sü­rer­di. Son du­rak Et­lik Ga­raj­la­rıy­dı. 
İs­ki­lip-Ço­rum yo­lu, Ya­lakça­yı Kö­yü'nden son­ra Ka­ra­bu­run Kö­yü'ne ula­şı­yor, ora­dan Kı­zı­lır­mak üze­rin­de­ki bir köp­rü­den Sa­lur Kö­yü ta­ra­fı­na ge­çi­yor­du.  Yo­lu bu ke­sim de uza­tı­yor­du. Köp­rü, tah­ta­dan­dı. Tah­ta­la­rın ara­sı açıl­mış­tı. Kı­rık, çat­la­mış, bü­kül­müş, çu­kur­laş­mış tah­ta­lar da var­dı.  O za­man Kı­zı­lır­mak çok gür akar­dı. Su­la­rı çok­tu. Ara­ba köp­rü­ye gir­di­ği za­man, çok bü­yük sar­sın­tı olur­du. Bu sar­sın­tı, ara­ba köp­rü­den çı­kın­ca­ya ka­dar sü­rer­di. Oto­büs köp­rü­ye gir­di­ği za­man, oto­büs­te­ki yaş­lı ka­dın­lar dua et­me­ye baş­lar­lar­dı. Oto­büs köp­rü­den çı­kın­ca Oh…! der­ler­di. 
Os­man­lı'nın son dö­ne­min­de ve Ha­ra­mi Ge­çi­di'nde­ki eş­kı­ya­lık olay­la­rı­nın, Ço­rum-İs­ki­lip yo­lu üze­rin­de­ki di­ğer ge­liş­me­le­ri, Ke­mal Ta­hir'in (1910-1973) ro­man­la­rın­da çok et­raf­lı bir şe­kil­de an­la­tıl­dı­ğı­nı gör­düm. Ke­mal Ta­hir'in Ye­di Çı­nar Yay­la­sı, Rah­met Yol­la­rı Kes­ti, Kör Du­man, Bü­yük Mal, Sa­ğırde­re gi­bi ro­man­la­rın­da bu tür olay­lar çok an­la­tı­lı­yor. Ke­mal Ta­hir, 1940'lar­da, Ço­rum Ce­za­evi'nde ya­tar­ken, İs­ki­lip'ten, Os­man­cık'tan, Sun­gur­lu'dan vs mah­kum­lar­la ta­nış­mış. Ço­rum-İs­ki­lip iz­le­nim­le­ri, bu mah­kum­lar­la yap­tı­ğı soh­be­te da­ya­nı­yor. Tey­ze­min eşi Ali Ça­lık, Ke­mal Ta­hir'i çok ya­kın­dan ta­nır­dı. Ali eniş­te­nin Ulaş Te­pe'de, Yu­ka­rı Tas­lı'da­ki evi­nin kü­tüp­ha­ne­sin­de, Ke­mal Ta­hir'in bü­tün ro­man­la­rı var­dı. Ali Ça­lık eniş­te, ka­nar­ya­la­ra düş­kün bir ki­şiy­di. Ali eniş­te için ki­tap­lar da önem­liy­di. 


Et­hem İz­zet Be­ni­ce de (1903-1967), Ya­kı­la­cak Ki­tap isim­li ro­ma­nın­da, Os­man­lı'nın son dö­nem­le­rin­de, Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı sı­ra­sın­da ve son­ra­sın­da, İs­ki­lip'te­ki in­san iliş­ki­le­ri­ni, Ço­rum-İs­ki­lip Yo­lu'nu, çev­re­si­ni ay­rın­tı­lı bir şe­kil­de an­lat­mak­ta­dır. 
O za­man­lar yük­ler, çe­şit­li araç­lar­la, çe­şit­li mal­ze­me­ler­le ta­şı­nır­dı. Çit­ler, se­le­ler, çu­val­lar, tor­ba­lar, boh­ça­lar, ba­vul­lar, va­liz­ler…vs. Tah­ta ba­vul­lar da var­dı. Ba­vul açıl­ma­sın, da­ğıl­ma­sın di­ye ip­ler­le,  kın­nap­lar­la, in­ce ur­gan­lar­la bağ­la­nır­dı. Ya­tak­lar, yor­gan­lar ki­lim­ler, ke­çe­ler vs. de önem­li yük­ler­den­di. Bu yük­ler oto­bü­sün üst ta­ra­fı­na yer­leş­ti­ri­lir­di. Düş­me­sin, da­ğıl­ma­sın di­ye bu yük­le­rin üze­ri­ne bran­da çe­ki­lir, bran­da­nın üze­rin­den de sı­kı bir şe­kil­de ur­gan­la bağ­la­nır­dı. Şo­för mu­avi­ni ba­zen, 'yü­kün faz­la, faz­la yük üc­re­te ta­bi­dir…' der­di. Bu ko­nu­da uzun tar­tış­ma­lar olur­du. 
Ço­rum'a ge­lin­ce, oto­bü­sün son du­ra­ğı Ve­li Pa­şa Ha­nı'ydı. Bu­ra­sı ay­nı za­man­da ga­raj­dı. İs­ki­lip oto­büs­le­ri, bu­ra­dan ha­re­ket eder­di. Yol­cu­luk sı­ra­sın­da oto­büs, köy­le­rin gi­ri­şin­de de dur­ur­du. Bu­ra­da oto­bü­se bi­nen­ler, oto­büs­ten inen­ler olur­du. Bu yol­cu­la­rın yük­le­ri de oto­bü­sün için­de ora­ya-bu­ra­ya sı­kış­tı­rı­lır­dı. 


İn­san­lar, yük­le­ri­ni oto­büs­ten in­dir­dik­ten son­ra, ya­kın­la­rı­nın ge­lip ken­di­le­ri­ni alıp gö­tür­me­si için Sa­at Ku­le­si'nin di­bi­ne gi­der­ler, ora­da bek­le­şir­ler­di. O za­man­lar,  şe­hir içi ulaş­tır­ma ara­cı fay­ton­lar­dı. 
O dö­nem­de, li­se­de eği­tim gö­ren ya­tı­lı öğ­ren­ci­ler için bir yurt var­dı. Bu yurt, Ka­dın Do­ğum Has­ta­ne­si'nin bu­lun­du­ğu so­kak­tay­dı. 1954 yı­lın­da, İs­ki­lip'ten li­se­ye ka­yıt yap­tı­ran ar­ka­daş­lar­dan bir kıs­mı bu yurt­ta ka­lı­yor­lar­dı.  Bir kıs­mı da, bir­kaç ar­ka­daş bir ara­da ev ki­ra­la­mış­lar, ev­de ka­lı­yor­lar­dı.  Ben de İs­ki­lip Ha­nı'nda ka­lı­yor­dum. Ço­rum'a ilk gi­di­şi­miz­de, Ya­şar Çi­zik­ci ile bir­lik­te, bu han­da­ki bir oda­da ka­la­cak­tım. Ama Ya­şar, Bo­lu İlk öğ­ret­men Oku­lu'na gi­din­ce, ai­le­si 1951 yı­lın­da Bul­ga­ris­tan'dan göç­le ge­len, bir ar­ka­daş­la kal­ma­ya baş­la­dım.  O ar­ka­da­şın ai­le­si, Ço­rum'a ya­kın bir kö­ye yer­leş­miş­ti. 
İs­ki­lip Ha­nı'nın sa­hi­bi Mus­ta­fa Nur­do­ğan'dı. Os­man­cık­lı’y­dı. Mus­ta­fa Nur­do­ğan, li­sede ve­lim de ol­muş, oku­la ka­yıt yap­tı­rır­ken, ba­na çok yar­dım­cı ol­muş­tu. Li­se­de okul nu­ma­ram 466'ydı.
İs­ki­lip Ha­nı, Ve­li Pa­şa Ha­nı'na çok ya­kın­dı. Ve­li pa­şa Ha­nı'nın he­men ar­ka so­ka­ğın­da yer alı­yor­du. Ha­nın gi­riş ka­tın­da, hay­van­lar için ahır­lar var­dı. Ço­rum ci­va­rın­da­ki köy­ler­den ge­len­ler, hay­van­la­rı­nı bu ahır­la­ra ko­yar­lar­dı. 
Yol­cu­lar için üst kat­ta, ge­niş oda­lar var­dı. Her oda­da 5-6, bir­ka­çın­da 7-8 kar­yo­la bu­lu­nur­du. Ran­za­lı oda­lar da var­dı. Tu­va­let ka­bin­le­ri, han için­de müş­te­rek­ti. Ha­nın gi­riş ka­tın­day­dı. Gi­riş­te or­ta­da, çok ge­niş bir boş­luk var­dı. Ya­zı­ha­ne­nin bu­lun­du­ğu kü­çük oda­nın önün­de de bir çeş­me var­dı. Çeş­me de müş­te­rek­ti. Su­yu her za­man akar­dı.  Hay­van­lar, bu çeş­me­nin olu­ğun­da bi­ri­ken su­la­rı içer­di. Ha­nın oda­la­rı­na, tu­va­let, çeş­me, mus­luk vs. yok­tu. Kı­şın oda­lar, odun kö­mür ya­kı­lan so­ba­lar­la ısı­tı­lır­dı. Ama so­ba­lar, her za­man yan­maz­dı. Ya­zı­ha­ne­de, ge­len-gi­den yol­cu­la­rın kay­dı­nı ya­pan, on­lar­la il­gi­le­nen gö­rev­li ba­zen so­ba­la­rı da ya­kar­dı. 
Ço­rum'un çar­şı kıs­mın­da, çe­şit­li semt­ler­de, bir­kaç ta­ne da­ha han var­dı. Ye­ni ye­ni otel­ler de ya­pı­lı­yor­du. 
İs­ki­lip Ha­nı, haf­ta­nın bir­kaç gü­nü çok ka­la­ba­lık olur­du.  Mer­di­ven al­tın­da­ki oda­da, cam üze­ri­ne yağ­lı bo­ya ile re­sim­ler ya­pan, hır­pa­ni kı­lık­lı bir res­sam ka­lı­yor­du.  Bu res­sa­mın, uzun sü­re mekânı bu­ra­sı ol­muş­tu. Bu res­sam, pa­zar­lar­da re­sim­le­ri­ni sa­ta­rak ge­çi­mi­ni sağ­lar­dı.


1954-1955'de İs­ki­lip Ha­nı'nda, epey zor­luk çek­tim. Ders ça­lış­ma imkânı vs. kı­sıt­lı idi. Oda­da ma­sa, san­dal­ye yok­tu. So­ba da yok­tu. Se­ne so­nun­da iki ders­ten bü­tün­le­me­ye kal­dım. Ey­lül'de bu sı­nav­la­ra ye­ti­şe­me­di­ğim için, bir yıl kay­bet­tim.



Ço­rum Li­se­si, An­ka­ra-Ço­rum-Sam­sun yo­lu­nun, şe­hir­den çı­kar­ken sol ta­ra­fın­da yer alı­yor­du. Li­se­den son­ra Ço­rum Par­kı ve bi­ti­şi­ğin­de, Ço­rum Dev­let Has­ta­ne­si var­dı. Ço­rum Li­se­si, yo­la pa­ra­lel ola­rak uza­nan in­ce, uzun bir bi­nay­dı.  Or­ta­okul, li­se, ay­nı bi­na­da eği­tim gö­rü­yor­du.  O za­man li­se­ler dört yıl­dı. Biz­le­rin ka­yıt yap­tır­dı­ğı 1954 yı­lın­da üç yı­la in­di­ril­miş­ti. Ders­lik­le­re I'den VII'ye ka­dar nu­ma­ra ve­ril­miş­ti. İs­ki­lip Or­ta­oku­lu'ndan fark­lı ola­rak I/A, I/B, II/A. II/B gi­bi bö­lüm­ler de var­dı. 1954’de ben IV/B sı­nı­fı­na ya­zıl­mış­tım. Li­se bir, o za­man iki sı­nıf­tı. Ama Li­se iki (V) bir sı­nıf­tı. Li­se son­da Fen bö­lü­mü, Ede­bi­yat bö­lü­mü ola­rak iki­ye ay­rıl­ma söz ko­nu­suy­du. 
Li­se­ye, ön­de­ki yol ka­pı­sın­dan da, ar­ka­da­ki bah­çe ka­sın­dan da gi­ri­li­yor­du. Ön ka­pı­dan gi­ril­di­ğin­de, sağ­da, öğ­ren­ci İş­le­ri Bü­ro­su var­dı. Bu­ra­dan sa­ğa dö­nül­dü­ğü za­man, bir ko­ri­dor uza­yıp gi­di­yor­du. Ko­ri­do­run Sağ ta­ra­fı­na ders­lik­ler di­zil­miş­ti. Ders­lik­le­rin pen­ce­re­le­ri bah­çe­ye, yo­la ba­kı­yor­du.  Gi­riş ka­tın­da, Türk­çe, Ma­te­ma­tik, Ta­rih, Coğ­raf­ya ders­lik­le­ri var­dı. Mü­zik atöl­ye­si de bu kat­tay­dı. Mü­dür oda­sı, Öğ­ret­men­ler Oda­sı, gi­riş ka­tı­nın üs­tün­de­ki kat­tay­dı. Bu kat­ta, Ede­bi­yat, Fel­se­fe, Ya­ban­cı Dil ders­lik­le­ri var­dı. Sos­yo­lo­ji, Psi­ko­lo­ji, Fel­se­fe gru­bu adı al­tın­da oku­tu­lu­yor­du. Bi­yo­lo­ji, Kim­ya, Fi­zik ders­lik­le­ri de bu kat­tay­dı. Fi­zik ders­li­ği am­fi şek­lin­de dü­zen­len­miş­ti. Fi­zik ders­li­ği­nin için­den bir ka­pı la­bo­ra­tu­va­ra açı­lı­yor­du. Bu la­bo­ra­tu­va­rın kul­la­nıl­dı­ğı­nı hiç ha­tır­la­mı­yo­rum.  Bu ders­lik­le­rin ço­ğu­nun pen­ce­re­si bah­çe­ye, yo­la açı­lı­yor­du. Kim­ya ders­li­ğin­de de la­bo­ra­tu­var vs. yok­tu. Re­sim Atöl­ye­si de bu kat­tay­dı.  
Li­se 1'den iti­ba­ren, seç­me­li ders­ler de ko­nul­muş­tu. Re­sim, Mü­zik, Ya­ban­cı Dil, se­çim­lik ders­ler­den­di. Öğ­ren­ci, bu ders­ler­den is­te­di­ği­ni se­çe­bi­lir­di. İs­ki­lip Or­ta­oku­lu'nda Fran­sız­ca oku­tu­lu­yor­du. Li­se­de, se­çim­lik ders ola­rak İn­gi­liz­ce’­yi al­mış­tım. An­fi şek­lin­de dü­zen­len­miş Fi­zik ders­li­ği, L şek­lin­de­ki bi­na­nın kı­sa olan ko­ri­do­ru­nun ucun­day­dı. Re­sim Atöl­ye­si de onun bi­ti­şi­ğin­dey­di. Mü­zik Atöl­ye­si de bu ke­si­min al­tın­da­ki kat­tay­dı. Fi­zik ders­li­ği­nin pen­ce­re­le­ri­nin bir ta­ra­fı bah­çe­ye, bir ta­ra­fı da ma­hal­le­le­re ba­kı­yor­du. Li­se­nin kü­tüp­ha­ne­si, gi­riş ka­tı­nın al­tın­da­ki bod­rum ka­tın­day­dı. Kü­tüp­ha­ne, ala­ca ka­ran­lık bir me­kan­dı. 
Ço­rum Li­se­si'nin ka­pa­lı spor sa­lo­nu da var­dı. Kış­la­rı bu sa­lon çok kul­la­nı­lır­dı. Ka­pa­lı spor sa­lo­nu, bah­çe­nin ya­nın­da yer alı­yor­du. Bah­çe ile ka­pa­lı spor sa­lo­nu ara­sın­da kü­çük bir yol var­dı. 
Li­se­de, Türk­çe, ede­bi­yat, Ma­te­ma­tik, Ce­bir, Geo­met­ri, Ya­ban­cı Dil, Ta­rih, Coğ­raf­ya, Fi­zik gi­bi ders­le­rin bir­kaç ho­ca­sı var­dı. Li­sede Ede­bi­yat ho­ca­sı Han­dan Ba­kır­cı'ydı. Li­se II, III’de Ede­bi­yat ho­ca­sı Nur­can Tan­ver­di'ydi. Ce­bir-Geo­met­ri öğ­ret­me­ni, Mus­ta­fa Ro­na'ydı. Li­se II’de Meh­met Al­tan'dı, Li­se III’de Ali Er­söz'dü, Ali Er­söz, ay­nı za­man­da Li­se'nin mü­dü­rüy­dü. 
Ta­rih ho­ca­sı, Ma­hir Ke­leş­ti­mur'du. Ma­hir ho­ca, Ela­zığ, Ağınlı’y­dı. İs­ki­lip'ten Mey­dan Ma­hal­le­si'nde, Bo­ru­cu­lar Ai­le­si'nin da­ma­dıy­dı. Eşi Kız Sa­nat Ens­ti­tü­sü'nde öğ­ret­men­di. Ma­hir Ke­leş­ti­mur ho­ca, 1960'la­rın son­la­rın­da, İs­tan­bul İl Mil­li Eği­tim Mü­dür­lü­ğü gö­re­vi­ne ta­yin ol­du. 
Coğ­raf­ya ho­ca­la­rın­dan bi­ri­ne "Tass" ta­bir edi­li­yor­du. Ho­ca böy­le anı­lır­dı. Fran­sız­ca öğ­ret­me­ni Me­li­ha Atok. İn­gi­liz­ce öğ­ret­me­ni Su­na Yo­ğurt­çu'ydu. Le­man Al­tan Bi­yo­lo­ji öğ­ret­me­niy­di.  Le­man ho­ca, Meh­met Al­tan ho­cay­la ev­liy­di. Li­se I’de iken, Bi­yo­lo­ji der­sin­de bir­kaç de­fa, mik­ros­kop kul­la­nı­la­rak ba­zı ko­nu­lar an­la­tıl­mış­tı. Kim­ya der­si­ne da­ha çok, Ço­rum'da­ki ec­za­cı­lar gi­ri­yor­du. 
Fi­zik ho­ca­sı­na 'Ba­di', 'Ba­dik' ta­bir edi­li­yor­du. Kı­sa boy­lu bir ho­cay­dı. Bu ho­ca, ya­tı­lı öğ­ren­ci­le­rin kal­dı­ğı yurt­la da ya­kın­dan il­gi­le­ni­yor­du. Öğ­ren­ci­le­rin di­sip­li­nin­den so­rum­luy­du. 1957-1958 yıl­la­rın­da, Li­se bi­na­sı­na bi­ti­şik bir şe­kil­de ye­ni bir yurt bi­na­sı ya­pıl­dı. Ho­ca, bu bi­na­nın ya­pı­lı­şıy­la çok il­gi­liy­di. Ders sı­ra­sın­da, sık sık, 'tes­ke­re öy­le ta­şın­maz', 'harç öy­le ka­rıl­maz', 'o mal­ze­me­ye iki ki­şiy­le ta­şı­mak ge­re­kir' vs. di­ye ba­ğı­ra­rak iş­çi­le­re, mü­te­ah­hit­le­re mü­da­ha­le eder­di. Re­sim Öğ­ret­me­ni Ha­san Sağ­lam'dı. 
Be­den Eği­ti­mi ho­ca­sı, üç se­ne­de de Ali Yal­çın'dı. Be­den Eği­ti­mi der­si ço­ğun­luk­la, ka­pa­lı spor sa­lo­nun­da ya­pı­lır­dı. 
Ço­rum Li­se­si 19 Ma­yıs, Genç­lik ve Spor Bay­ra­mı'na da ka­tı­lı­yor­du. Ho­ca, bir ke­re kı­şın sı­nı­fı, Ço­rum'da ka­yak ala­nı­na da gö­tür­müş­tü. Na­ka­ra­tı, 'Coş­kun­dur, taş­kın­dır, gür­le­yen se­si/İde­al kay­na­ğı Ço­rum Li­se­si' mar­şı za­man za­man söy­le­nir­di.
* * * 
Ah­met Şi­ran­lı, Ma­hir Ke­çe­ci, İs­met Kös­tek­çi, Emin Er­gün, Ce­lal Ko­ca­bay, Mus­ta­fa De­ri­ci, Ba­hat­tin Ha­zi­ne­ci, Or­han Uy­sal, Ke­mal Ilı­cak sı­nıf ar­ka­daş­la­rım­dı. Çe­şit­li za­man­lar­da ve yer­ler­de, çe­şit­li gö­rev­ler­dey­ken ve­fat eden bu ar­ka­daş­la­ra, rah­met di­li­yo­rum. Or­han Uy­sal, 1954'de ve­fat et­ti­ğin­de öğ­ren­ciy­di, Ke­mal Ilı­cak, 1958'de Amas­ya Li­se­si'nden na­kil gel­miş bir öğ­ren­ciy­di. 1990'lar­da, Bur­sa Özel Tip Ce­za­evi'ndey­ken, Ke­mal Ilı­cak'ın Ter­cü­man Ga­ze­te­si'nin sa­hi­bi ol­du­ğu­nu öğ­ren­dim. Ga­ze­te­ci Naz­lı Ilı­cak'la ev­liy­di. 
Mef­tun Odun­cu, Os­man Dal­dal, Ba­şar Sa­bun­cu, Nu­ran Sa­bun­cu, Ül­ker Uğur, Tü­may Tü­zün, Er­can Boz­do­ğan, Edi­be Il­gaz, Ül­kü Ecer, Hü­se­yin Gü­ler, Ab­dul­lah Ahıs­ka­lı, Mus­ta­fa Du­rak, Yü­cel Bay­ka­ra, Fi­liz Mer­gen, Ay­ten Bur­gut, Ati­la La­çin, Mus­ta­fa Çö­rek­çi, İl­han Il­gaz, İl­han Bez­gin, Mü­nir Bel­lek, Or­han Şe­ner sı­nıf ar­ka­daş­la­rım­dı. Gü­lay, Gül­ser Tun­cer, Ta­hir Pe­rek sı­nıf ar­ka­daş­la­rım­dı. Gül­ser'in ba­ba­sı, Ço­rum İlk öğ­ret­men Oku­lu Mü­dü­rüy­dü. İl Mil­li Eği­tim Mü­dü­rü, Ta­hir Pe­rek'in da­yı­sı olu­yor­du… Bu ar­ka­daş­la­ra sağ­lık ve uzun ömür di­li­yo­rum. Tü­may Tü­zün'le, Er­can Boz­do­ğan'la, Mü­nir Bel­lek'le, Or­han Şe­ner'le, Si­ya­sal Bil­gi­ler Fa­kül­te­si'nde de öğ­re­ni­me de­vam et­tik. İl­han Bez­gin, 1955 yı­lın­da, Ço­rum Li­se­sin den, Ço­rum Sa­nat Oku­lu'na nak­le­dil­miş­ti. İl­han Bez­gin, 1960'la­rın or­ta­la­rın­da, İs­ki­lip'ten bi­zim bir ak­ra­ba­mız­la ev­len­miş­ti. 


Me­ral Çe­len'i, Ço­rum Li­se­si'nden ha­tır­lı­yo­rum.1954-1955 ders yı­lı­na Ço­rum Li­se­si'ne baş­la­dı­ğım­da, o da üçün­cü sı­nıf­tay­dı.  Sa­nı­rım 1955 yı­lın­da, me­zun ol­du. Aziz Ne­sin'le ev­li­li­ği de ka­nım­ca ay­nı yıl ger­çek­leş­ti. 


1955 kı­şın­da, Li­se'nin kü­tüp­ha­ne­sin­de sah­ne ku­rul­muş, Na­mık Ke­mal'in, Va­tan Ya­hut Si­lis­tre oyu­nu oy­nan­mış­tı.  Me­ral Çe­len bu oyun­da, Ze­ki­ye ro­lün­dey­di. Olay, 1853-1854 Kı­rım Sa­va­şı sı­ra­sın­da ge­çi­yor­du. İs­lam Bey Gö­nül­lü ola­rak cep­he­ye gi­di­yor­du. Ona kar­şı duy­gu­sal bağ­la­rı olan Ze­ki­ye de, onu ta­kip edi­yor­du…  Oyu­nu iz­le­yen­ler, öğ­ren­ci­ler ve öğ­ren­ci ve­li­le­riy­di. 1955 ya­zın­da, Ah­met Kut­si Te­cer'in Kö­şe ba­şı oyu­nu oy­nan­mış­tı. Bu oyun Ço­rum'da­ki, Yal­çın Si­ne­ma­sı'nda oy­nan­mış­tı. Bu oyu­nun iz­le­yi­ci­le­ri da­ha ka­la­ba­lık­tı. Me­ral Çe­len'in Gül­lü Gü­zel isim­li bir  öy­kü ki­ta­bı da var­dı.
Ah­met Ne­sin'le, Prof. Ali Ne­sin'le, za­man za­man ki­tap fu­ar­la­rın­da, im­za gün­le­rin­de kar­şı­la­şı­yo­rum. Ama bu kü­çük anı­mı da he­nüz on­la­ra an­la­ta­ma­dım.