''Geçmişi iyi okumayan milletler, geleceği inşa ederken hata edebilirler, bütün dünler yarınları aydınlatan fenerlerdir veya gelecek geçmişte gizlidir '' sözlerinden hareketle,  1939 senesi 26 Aralık'ı - 27 Aralık'a bağlayan gece saat 02.00'de yaşanan yaklaşık kırk bin kişinin ölümüne sebep olan ve Türkiye'de meydana gelen en büyük deprem olarak tarih kitaplarında yerini alan 7.9 şiddetinde ve 32 saniye süren Erzincan depremini yaşayan canlı tanıkların,  bugün içinde ders alınması gereken anılarını şiir diliyle siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum. Çünkü ''Natural disaster comes when it is forgetten - Afet unutulduğu zaman meydana gelir'' sırrınca afetleri unutmamak unutanları da lisanı kibarla uyarmak lazımdır.
27 Aralık 1939
Soğuk bir kış gecesi,
Erzincan'a ateş düştü.
Yüzyılın en büyük felaketi,
7. 9 olarak belirlendi,
Bu depremin şiddeti.
Tabi edeceğini etti, 
Dile kolay 33 bin can birden gitti.
Geriye kalanları da yaşam mahvetti.
Çünkü soğuk kış gecelerinde,
Üstlerine bir şey giyemediler,
Çaresiz kaldılar, bir şey diyemediler.
Ortalık mahşer gününe döndü.
Yardım alamayanlar enkaz arasında öldü.
Güllük, gülistanlık Erzincan birden soldu.
Akan gözyaşları buharlaşıp bulut oldu.
1992'de bir daha gelmek üzere kayboldu.
3'ncü Kolordu Komutanlığı yetersiz kaldı.
Arama - kurtarmada kullanılmak üzere,
Hapishanedeki mahkûmlar serbest kaldı
Cesetler toplanamadı bir ay ortada kaldı
Tüm köpeklere vur emri verildi.
Çünkü cesetlere dadandı
Yaralılar trenle Sivas'a acil gönderilirken,
% 90 'nı çaresizlikten yolda ölüverdi birden.
Çünkü kimsenin kimseye yardıma takati yoktu.
Uzun söze ne hacet herkesin derdi birbirinden çoktu.
O yılları yaşayan yaşlı teyzem şöyle anlatıyor anılarında;
'' - Depremden kurtuldum, koşuyorum son hızla.
Bir çocuk kollarını açmış, lisanı haliyle imdat diyor!
Belli ki  donmak üzere zavallı, çünkü tir titriyor…!
Ama ben, dönüp yardım edemedim kendi derdimden,
Çünkü annem, babam imdat! Diye haykırıyor enkazın diğerinden.
Can havliyle enkaza dalıp, annemi, babamı kurtardım,
Baktım tehlikesi yok, hemen geri dönüp, çocuğu aradım.
Ama heyhat, nafile!  O zavallı çocuk donarak ölmüş çoktan,
O gün bugündür eriyorum niye cahillik yaptım hiç yoktan!
O masum çocuğun ahvali, hep gözümün önünde duruyor.
Geceleri deliksiz uyuyamıyorum,  çünkü uykularımı bölüyor,
75 yıl geçse de aradan suçluluk psikolojisi içimi kemiriyor!
'En iyi okul tecrübedir ama okul masrafı biraz çoktur' derler,
İhtiyarların duvarda gördüğünü, gençler aynada göremezler!
Bu nedenle benim yaşadığımdan ibret alın sevgili gençler…
Neticeyi kelam; hep dua ediyorum, deprem olmasın memlekette,
Bir daha deprem yaşarsam eğer ilk gördüğümü kurtarırım elbette.
Neden diye sormayın, çünkü anlattım size yukarıda özetle…''
ÖZETİN ÖZETİ: Şiirde geçen olaylar 1939 depreminde aynen yaşanmıştır. Bu vesile ile başta 1939 Erzincan depremi olmak üzere tüm depremlerde hayatını kaybedenleri rahmetle yâd ediyor, öksüz, yetim kalanlara sabrı cemil diliyorum Rabbim bir daha böyle acılar göstermesin..
Ama ne olur şu depremleri, yangınları, kazaları ve bilinçli korunmaları işin uzmanları tarafından Türkiye genelinde camilerde cuma günü cemaate zaman zaman anlatalım...En iyi profesörü getirseniz dinlemek için konferans salonuna 10 kişi gelmez ama camide mecburen 10.000 kişiye hitap imkanı bulursunuz. Bu nimeti başka türlü nasıl elde edebilirsiniz? Bu teklifimi katıldığım tüm seminerlerde dile getiriyorum ama bir türlü hüsnü kabul görmüyor. (Elhamdülillah Çorum'da kabul gördü. Çorum Merkez, Osmancık, Uğurludağ ve Ortaköy ve Alaca Ulu camilerinde depremi anlattık. Çok memnun kalındı)  Sonra da da bir afet meydana gelince en basiti ekmek dağıtımı yaparken bile afetzede vatandaşla sıkıntı yaşıyoruz...
70'ne gelmiş dedemin depremin D'sinden haberi yok. Teşbihte hata olmasın ama dolap üzerindeki Yangın işaretinin Y'ni yaba zannediyor. Bilinçli korunmadan bi- haber. 'İnsanlar, sadece bildiklerinden değil, bildikleri halde yapmadıklarından da sorumludur' sırrınca; bir can- bir canan giderse bunun vebali günahı bize yeter. Ben yine diliyorum afetsiz afiyetler...