Eski Mısır tarihinden, Hz. Musa döneminden söz etmek istediğimizde karşımıza devrin kralı / hükümdarı, en meşhur unvanıyla Firavun'u, onu koruyup kollayan, gücünü kralından alan Mısır ordularının başkomutanı ve sarayın en yetkili kişisi Haman ile devrinin para babası olan Karun'u birlikte anmamak mümkün değildir.
Hz. Yusuf zamanında Mısır Firavun'u olan Reyyan b. Velid, Allah'a iman etmiş, onun davetini kabul etmişti. Onun yerine geçen Kabus b. Musab ise iman etmeyi kabul etmemişti. Kabus, kafir ve zorba bir kişiydi. Büyüklük taslıyordu, zalimdi ve tanrılık idrasında bulunuyordu.
Kur'an-ı Kerim'de anlatıldığına göre bir gün kumandanlarını, yardımcılarını, danışmanlarını topladı ve müminlere karşı amansız bir mücadele başlattığını ilan etti. Ve Allah'ın mesajına karşılık küstahça baş kaldırarak" Sizin emir ve otoritesine boyun eğmeniz gereken (En Yüce Efendiniz Rabbiniz Benim) dedi." (Nazihat:23-24)
Firavun'un veziri Haman da onun bütün kötülüklerine ortaktı ve teşvikçiydi.
Firavun, kendini tanrı ilan etmekle yetinmedi. Halkına, sizin benden başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum, diyerek sınırları oldukça aştı. Sonra veziri Haman'a şöyle dedi:
"Ey Haman, benim için toprak üzerine bir ateş yak. Tuğla hazırla ve bana bir kule yap. Belki ben, o yollara, göklerin yollarına ulaşırım. Musa'nın ilahına yükselip çıkarım. Ben, onun mutlaka bir yalancı olduğuna inanmıyorum." (Kasas:38)
Firavun, kendisi gibi bir insan olan Hz. Musa'nın peygamberliğini kabul etmiyordu ama bir insan olduğu halde kendisini tanrı ilan ediyordu. Bu, Firavun gibi kafirler için normaldi. Firavun'un yer yüzünde kendisinden üstün kimse göremiyordu. Gökyüzüne de hükmedebilmek için başkomutanı/başveziri Haman'a emretti, kule yap dedi.
Firavun, aslında yaptıracağı bu kulenin göklere ulaşamayacağını, dağları aşıp uzaya varamayacağını çok iyi biliyordu. Ama bu kuleye çıkacak, bu kadar yükseklere çıktığım halde Musa'nın tanrısına rastlayamadım, diyecekti.
Firavun, yapılan yüksek kulenin üzerine çıktı. Kendisine bir ok, bir yay getirilmesini emretti. Semaya doğru nişan alıp oku attı. Ok, kana bulanmış olarak geri döndü. Bunun üzerine Firavun, "Ben Musa'nın ilahını öldürdüm" dedi. Dedi ama buna kendisi de inanmadı. Daha önce Nemrut da Babil Kulesi'ni yaptırmış, göğe çıkıp Hz. İbrahim'in tanrısını vurduğunu iddia etmişti. Tanrılık iddiasında bulunan bu büyük kafirlerin tarzları hep aynıydı. Nemrud'un akibeti ne olduysa Firavun'un ki de benzer olacaktı.
Mısır'da bulunduğum süre içinde Kahire'nin Giza bölgesinde Firavunların yaptırmış olduğu muazzam pramitleri defalarca inceledim. Ancak Firavun'un yaptırmış olduğu o yüksek kuleye de kalıntılarına da rastlayamadım. Öyle anlaşılıyor ki Firavun'un o haşmetli kulesinden en küçük bir kalıntı bile kalmamış.
Firavun, zaman zaman Hz. Musa'nın gösterdiği ejderha, yed-i beyza (beyaz el) gibi mucizeler karşısında geri adım atacak olsa da Veziri Haman, derhal onu caydırıyordu. Tanrılık iddiasınca ısrarcı olması için onu cesaretlendiriyordu. Bu durum, birkaç defa oldu, hem de halkın huzurunda tekrarlandı.
Zulüm ve Beddua
Hz. Musa'nın etrafında artık bir cemaat oluşmaya başlamıştı. Fakat iman edenleri rahat bırakmayan ve dünyevi üstünlükleri elinde bulunduran Firavun ve adamları sürekli zulüm peşindeydiler. Bunun üzerine Hz. Musa, onlar aleyhine bedduada bulundu.
Hz. Musa'nın Firavun ve adamları hakkındaki duası kabul oldu. Cenab-ı Hak, onlara ceza olarak Mısır'a kuraklık ve kıtlık verdi. Firavun tayfasının ve Kıptilerin canına tak dedi. Ama çareyi yine Hz. Musa'da aradılar. Aradan birkaç yıl geçince Firavun'a gidip de "Ey Yüce Tanrımız, bizi bu beladan kurtar" diye yalvarmak hiç akıllarına gelmedi. Firavun'un korkusundan Hz. Musa'ya da tam yaklaşamadılar.
Yüce Allah, kıtlık ve kuraklıktan sonra Mısır'ın Kıpti halkına tufan gönderdi. Onlara ait her şeyi sular bastı. Yedi gün sürdü. Evler sularla doldu, oturulamaz hale geldi. Arazileri sel bastı, tarlalar ekilemez duruma geldi.
Hz. Musa dua etti, tufan kesildi, ekinler büyüdü. Fakat onlar, bundan da hoşnut olmadılar. Tufan, bizim için bereketli dediler. Ne Hz. Musa'ya iman ettiler, ne de kavminin onunla birlikte gitmesine izin verdiler.
Bunun üzerine Yüce Allah, bir ay sonra onlara çekirge sürülerini musallat etti. Çekirgeler; ekinleri, meyveleri, yaprak ve çiçekleri yiyip bitirdi. Tavanlardaki ağaçları bile yedi. Hz. Musa'nın duasıyla bir rüzgar vasıtasıyla hepsi de denize döküldüler.
İnkar ve inatlarına devam etmeleri üzerine Yüce Allah, onlara kanatsız karıncalar, ekin biti gibi türlü türlü haşerat gönderdi. Yiyecekleri de giyecekleri de tehdit altındaydı. Bu beladan kurtulmak için yine Hz. Musa'ya başvurdular. Artık iman edeceklerini söylediler. Hz. Musa'nın duasıyla bundan da kurtuldular ama yine iman etmediler.
Bir müddet sonra Yüce Allah, onlara Nil'den kurbağa bela etti. Kurbağalar; evlere, çuvallara, kapkacaklara, ambarlara, binaların içlerine kadar daldılar. Firavun'un sarayı da bu belalardan uzak kalamadı.
Yine Hz. Musa'nın duasıyla bu beladan da kurtuldular ama inkarlarında inat ettiler. Bunun üzerine Hz. Musa'nın duasıyla içme suları kan gibi akmaya başladı. Yine Hz. Musa'nın duasıyla bu beladan da kurtuldular. Ama artık Hz. Musa kararlıydı. Onların saltanat ve servetlerinin yok olması, tümüyle helak olmaları için beddua etti. Firavun ve avanesi, Hz. Musa ve akrabalarına zulmü gittikçe artırdı. Bunun üzerine Hz. Musa, Mısır'dan ayrılmaya karar verdi.