Fıtrat; Kelime olarak yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, adetullah (Yüce Rabbimizin, içinde yaşadığımız âlemi bir takım ilahi kanunlar çerçevesinde yaratmasıdır) Peygamberlerin sünnetleri, hilkat, tabii eğilim, huy,  içgüdü, gibi manalara gelir. Terim olarak ise, Allahu Teâlâ'nın, mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak, idrak ederek gereklerini yerine getirecek bir yapı ve kabiliyet üzere yaratmasıdır. 
Fıtrat; ilk yaratılışı kavramlaştırdığı gibi, sürüp giden her yaratılışı da kapsam alanı içine alır. Yani herhangi bir şeyin bir maddeden veya ilk yaratılıştaki gibi yokluktan ilk var oluşu ve ilk çıkışına fatr, bunun ortaya çıkış biçimine ve taşıdığı özellikleriyle birlikte görünüşüne fıtrat denmiştir. Yaratılanların fıtrat üzerinde kazandığı özelliklerine de tabiat denilmiştir. Kâinatın Allah'ın fıtratı üzere işleyişi İslâmî dilde, sünnetullah, âdetullah, fıtratullah gibi ifadelerle isimlendirilmişlerdir. 
Fıtrat ile ilgili Kur'an-ı Kerîm'e baktığımız zaman; "(Resulüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler" (Rum 30) "Allah'ın kanununda bir değişme bulamazsın" (Fâtır 43) "Bundan önce gelip geçen (ümmet)ler hakkında Allah'ın kanunu (böyle) dir. Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın" (Ahzâb 62) "Allah'ın öteden beri süregelen kanunu (böyle) dir ve (sen) Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın" (Feth 23) "Biz ona hayır ve şer olmak üzere iki yol gösterdik" (Beled 10). "Biz ona yolu gösterdik, ya şükredici veya nankör olur" (İnsân 3). "Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir" (Tâhâ 50). "De ki: Yeryüzünde gezin ve bakın, yaratılış nasıl başlamış?" (Ankebût 20). "Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir" (Mü'minûn 14).
Kur'an-ı Kerîm'deki bu ayetler birbirini tefsir ederek fıtratın anlamını açıklarken. Peygamberimiz de fıtrat konusunda şöyle buyurmuştur. "Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen müminsin" (Müsned, V. 251-252). "Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra ebeveyni onu Hristiyan; Yahudi, Mecusi yapar. Eğer ana-babası Müslüman iseler, çocuk da Müslüman olur" (Buhâri, Cenâiz, 79) "Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak" (Tirmizî, Edeb, 14). "Hayr, nefsin kendisine ısındığı, kalbin rahatladığı, yüreğin oturduğu şeydir. Şer de, nefsin kendisine ısınamadığı, kalbin mutmain olmadığı, içinde tereddüt ve ıstıraplar meydana getiren şeydir, her ne kadar müftiler hilafına fetva verseler de" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 194). "Seni işkillendiren şeyi bırak, işkillendirmeyene geç" (Nesâî) "Kötülük, insanın içine sıkıntı verir" (Müslim, Birr, 14) "Rabbim buyuruyor ki: Ben bütün insanları Hanif (salim fıtrat) üzere dünyaya gönderdim. Sonra şeytanlar onu dinden saptırdılar. Benim helâl ettiklerimi onlara haram ettiler, insanlara bana ortak koşmalarını söylediler. Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim" (Müsned, IV, 162).
Ayet, hadis ve bu tür açıklamalara baktığımız zaman fıtratın ne anlama geldiğini, her şeyin Yüce Yaratanımızın kanunları çerçevesinde yaratılış fıtratına uygun bir şekilde tecelli ettiğini görmemiz mümkün olur. Aile, alınan eğitim ve çevre faktörleri fıtratı ya İslâm üzere devam ettirir yahut ta fıtratı bozarak yaratılış amacından tamamen saptırır. Kur'an'ın deyimi ile bütün insanlar Hanif üzere yaratılmışlardır. Fakat imtihan vesilesi olan şeytan ve nefis onları bozabilmektedir. Yüce Allah insanın nefsini takva ve fücurla yoğurarak yaratmıştır. Şeytanın hilelerine karşı yine de kullarını kurtarmak için peygamberler aracılığıyla onları fıtrat dini üzere yaşamaları konusunda bilgilendirmiştir.
İnsanı yaratan Allah onda iyilik ve kötülüklerle dolu dünya hayatında iyilikten yana tercih yapabilecek bir irade ve kabiliyet vermiştir. İnsanoğlunun kalbine her an şeytan veya melekler tarafından hayır ve şer telkin edilmektedir. İşte bunu hidayete çevirmek insanın iradesi dâhilindedir. İslam'ın hedefi fıtratı korumak, geliştirmek ve nefsi arındırarak insanların kurtuluşunu gerçekleştirmektir. Vahye bilerek karşı çıkan, şeytanın kontrolündeki bazı insanlar ve taraftarları bazen fıtrata aykırı eğitimle aile ve toplumun düzenini saptırmaya çalışırlar. Bu aşamada İslâm ancak bir öğüt, bir tebliğdir. Dileyen inanır kurtulur, dileyen batağa saplanarak helakini hazırlar. Tercih insanın kendisine aittir.
İslâm ümmeti, insanların yaratılışlarındaki hayra eğilimli taraflarını ortaya çıkararak onları en yüksek ahlâka ulaştırmakla yükümlüdür. İnsanlığın günah ve şirk bataklığından, doğru yola çıkarılması, vicdanların ilahi temizliğine ve özüne dönüşü, takva mertebesinde en güzel olana ulaşması, İslâm'ın rehberliği ile olabilir. İnsanlar fert olarak nefislerinde olanı görebilirlerse veya kâinattaki her çeşit sayısız nimetleri fark edebilirlerse veyahut ta geçmiş ümmetlerin başına gelenlerden ibret alabilirlerse hakikati idrak edebilirler. Bir insan, nefsine ve çevresindekilere karşı yaptığı yanlışların farkında ve vicdan azabı duyabiliyorsa onda bozulmamış bir ahlaki yapı ve hala ümit var demektir. 
Bütün yaratılmış varlıklar bu kâinatta Allah'ın değişmeyen yasasına (âdetullah) göre yaşamaktadırlar. İnsan bu kâinatta halife olarak yaratılmış ve emaneti yerine getirmekle sorumlu tutulmuştur. Allah'ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye yaratılışta sorguladığı insan, Rabbine şu sözü vermişti: "Evet, şahidiz."(A'râf 132). "Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör" (İnsan 3) İslâm'a göre hayatın anlamı ancak fıtrata uygun yaşamaktır. İnsanın fıtratı her şeye rağmen, her türlü muhteşem teknik gelişmelere, maddi ilerlemelere rağmen tabiatı gereği, gerçek mutluluğu bulamamakta ve manevî bir boşluğa düşmektedir. Bu boşluk ise Allah'ın sınırlarını aşmak ve nefse zulmetmektir. Bu boşluk ise ancak Yüce Allah'a kul Peygamberimize de ümmet olmakla doldurulabilir.
"Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur" (Ra'd 28)