Köylerden şehirlere göçün şimdiki gibi zirveye ulaşmadığı dönemlerde gerek ev yokluğundan gerekse örf adetlerden dolayı gelin kaynanalar beraber aynı evde kalırlardı. Hatta bir evde iki üç tane gelin kalırdı. Her geline bir göz oda tahsis edilip bir de anahtarı cebine verilmişse keyfine diyecek yoktu. Kazançlar ve harcamalar ortak olur kimse bir şeyler kaçırmaya tenezzül etmezdi. Tabiri caizse kaynana evin genel koordinatörüydü. Gelinler köyde bırakın yabancıyı bir akrabasının evine gideceği zaman bile kaynanadan izin almak zorundaydı. Köye gelen Çerçici'nin sergisinin başında kaynana rahatça pılı pırtıyı karıştırırken gelinler çağrılmamışsa yaklaşamaz uzaktan seyrederlerdi. Kaynana bir geline ne alırsa diğerine de ayrım yapmadan aynısını alırdı. Çerçici'den alınan iki metre basmaya, bir lastik ayakkabıya gelinler ne kadar sevinir ve bazen de gerisi gelsin diye ''benim (kayn)anam bir tane'' diye iltifat gösterirlerdi. Diğer taraftan da torunlar üzerinde kaynana egemenliği mevcuttu…
Dünden bugüne acısıyla tatlısıyla gelin kaynana muhabbeti şiirlere, türkülere, skeçlere konu olmuştur. Eskilere nazaran imkânlar iyileşmiş, evlerimiz modernleşmiş, gelinlerimiz özgürleşmiş ve 'bahçem kadar yağmur, pencerem kadar güneş' misali kalabalık aile ortamından bireysel aile ortamına geçilmiştir. Eskinin şaşalı otoriter kaynanalıkları dönemi son bulmuş yerine evladının evine giderken bile çekinerek giden veya çoğu zamanda gidemeyen bir kaynanalık dönemi başlamıştır. Eskiden köyde kayınvalidesinin Çerçici'den aldığı iki metre basmaya, bir lastik ayakkabıya sevinen gelinler, bugün onun katını alsa bile sevinmemektedir. Çünkü bugünün sevinçleri, üzüntüleri ve ihtiyaçları çok farklılaşmıştır. Bu farklılaşmada sosyal medyanın gücü ve tahribatı kaçınılmazdır. Eski toprak kaynanalar buna uyum sağlamakta zorlansalar da yeni kuşak kaynanalar 'zaman sana uymazsa sen zamana uyuver' misali isteyerek veya istemeyerek çoktan uyum sağlamaya başladılar bile…
Sözü fazla uzatmadan gerek kendi köyümde gerekse görev yaptığım köylerdeki gözlemlerim ve bugünkü durumu da harmanlayarak bir okuyucunun, 'Hocam, kaynanadan geline mektup yazmışsınız birde gelinlerden kaynanaya mektup yazsanız' ricası üzerine kaleme aldığım şiirimi paylaşmak istiyorum. Umarım gelinlerimizin duygularına hem hal olur. Özellikle yaz tatillerinin geçirildiği şu günlerde evliliklerinin baharında hayatlarının en güzel günlerini yaşamaları gerekirken 'senin annen - benim annem, senin memleket - benim memleket, eyvah kopacak kıyamet' türü ceviz kabuğunu doldurmayan ayrıntılarda boğulmazlar. Cicim ayları bittikten sonra evliliklerin pamuk ipliğine bağlı olmaya başladığı dönemlerde sıkıntı yaşamazlar… ''Allah ömür verirse, her GENÇ - kaynana, kayınpeder olur er GEÇ'          
                      *
GELİNDEN KAYNANAYA MEKTUP!
Elkızı oğlumu elimden aldı deme,
Beni de kızın gibi bil sakın irdeleme.
Senin görevin örnek olmaktır bizlere
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!

Bana rehberlik yap ama yönetme
Ufak tefek eksiklerimi büyütme
Barışçıl ol, tartışınca kin gütme
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!

Mutluluğumuzu, mutluluğun bil
Benim de kıymetlidir annemgil
Oğluna sakın verme, kötü yil*
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!

Bana annelik yap hiç kusur arama
Her şeyi büyütüp üzerime varma
İki de bir oğlunu tutup da, bana vurma
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!
Benim hakkımda dedi kodu yaptırma
Durmadan nasihat edip te bıktırma
Hele komşulara dert yanıp seyre baktırma
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!

Kendi zamanınla bugünü kıyaslama
Benim yanımda oğlunla fısıldaşma
Doğru ol, dürüst ol güvenimi asla sarsma
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!

Senin yüzünden yuvam yıkılmasın
Tatlı aşıma gizlice zehir katılmasın
Huzuru mahşere alacaklı çıkılmasın
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!

Ayşe'yim,  Fatma'yım doğrudur sözüm
Edebiyat yapmıyorum geçinmekte gözüm
Başta anlaşalım sonra kolay olsun çözüm
Kendini sevdir, gerisi gelir KAYNANAM!
         (*yil: kurmak, ortamı bozmak)