MURAT ÇETİN
Gazetemiz Yazarı Ethem Erkoç, tartışma konusu haline dönüştürülen İskilipli Atıf Hoca’nın hain mi yoksa vatansever mi olduğuna ışık tuttu.

Gazetemizi ziyaret ederek konu hakkındaki araştırmalarını ve görüşlerini paylaşan Erkoç, “Atıf Hoca’nın suçlu olduğuna, hele de idamlık bir suç işlediğine inanmıyorum. Sayın valimizle aynı düşüncedeyim. Atıf Hoca’nın vatan haini değil, vatansever bir alim olduğuna inanıyorum. Var mı bir diyeceğiniz?” dedi. 

Genel Yayın Yönetmenimiz Erol Taşkan’la konu hakkında sohbet ederek, açıklamalarda bulunan Ethem Erkoç, konuya ilişkin görüş ve tespitlerini şu ifadelerle paylaştı, “1876 tarihinde Toyhane Köyü’nde doğmuş olan Mehmet Atıf Efendi, ilmi kariyerini İstanbul’da sürdürmüş bir Anadolu çocuğudur. Devrinin alimlerinden dersler alarak kendisini yetiştirmiş, ünü İslam dünyasının her tarafına yayılmıştır. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptığı, medreselerin ıslahı projesini başarıyla gerçekleştirdiği malumdur.

Aktif bir ilim adamıdır. Cemiyetçidir. 15 Şubat 1919 yılında alimlerin ve müderrislerin haklarını korumak ve muhtaç talebelere yardımcı olmak için İstanbul’da Cemiyet-i Müderrisin adlı kuruluşa öncülük etmiştir. Başkanlığını Mustafa Sabri Efendi’nin yaptığı bu cemiyet, Kasım 1919 tarihinde adını Teali-i İslam (İslamın Yükselişi) olarak değiştiriyor. Mustafa Sabri Efendi’nin şeyhülislam olmasıyla Atıf Efendi başkanlığı devralıyor.
Bu cemiyet, halkın güvenin kazandığı için İstanbul’un işgali ve İzmir’in işgalini protesto ettiğinde düşman devletlerini büyük bir endişeye sevketmişti. Bu dönemde Atıf Hoca sıla-ı rahim için İskilip’e gelmiş, köyünü ve akrabalarını ziyaret etmişti. Bir defasında İskilip’te Ulu Cami’de vaaz etmişti. Burada hala İstanbul’un işgal altında olduğunu, bu yüzden Padişah’ın ve İstanbul Hükümeti’nin İngilizlerin esiri durumunda olduğunu ve bu sebeple hiçbir şey yapacak gücü olmadığını anlattıktan sonra “Umut, Ankara Hükümeti’ndedir. Ankara’yı ve Kuvey-ı Milliye’yi (Milli Kuvvetleri yani Kurtuluş Savaşını) desteklemek lazım” diye konuşmuştu.

İstanbul’u işgal eden İngilizler, Milli Mücadele aleyhinde bir bildiri yayınlatmak istiyorlar. Bunun için de halk üzerinde etkili olduğunu bildikleri Teali-i İslam Cemiyeti’nin adını kullanmayı planlıyorlar. Cemiyetin eski başkanı Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’yi baskı altına alıyorlar. Atıf Hoca’nın ilk anda bundan haberi yoktur. Bildirinin hazırlanıp Yunan uçaklarıyla Anadolu’da dağıtılacağına dair duyum alan Tahirü’l-Mevlevi, cemiyetin başkanı olduğu için durumu, derhal M.Atıf Hoca’ya bildirir. Birlikte Mustafa Sabri Efendi ile görüşmeye karar verirler. 

Cemiyete gittiklerinde bildirir müzakere edilmiş ve oya sunulma aşamasına gelmiş. Atıf Hoca’nın karşı oyuyla bildiri reddedilmiş olmasına ve cemiyetin mührü de bulunmamasına rağmen cemiyet adı kullanılarak Yunan uçakları tarafından Eskişehir semalarında dağıtılmıştır. Bu duruma engel olamayan Atıf Hoca, o dönemde İstanbul’da yayınlanan ve Milli Mücadeleye destek veren Vakit Gazetesi’nde bir tekzipname/yalanlama yazısı yayınlıyor. İşte bu olayın perde arkasını halktan gizleyenler, cemiyet başkanı Atıf Hoca’yı vatan haini, İngiliz uşağı gibi damgalarla anmaya devam etmektedirler. Atıf Hoca’ya isnat edilen ikinci suç da Şapka İnkılabı’na muhalefet idi. Acaba bu olay gerçek miydi? 25 Kasım 1925 tarihinde Şapka Giyilmesi Kanunu TBMM’de kabul edildi. Ancak halkın birden bire bu değişikliğe uymasını beklemek kolay değildi. Uyumsuzluk hatta tepki gösterenler oluyordu. En küçük karşı koyma, tutuklanmalara sebep oluyordu.

İşte bu noktada 12 Temmuz 1924 tarihinde yani Şapka İktisası Kanunu’nun kabulünden yaklaşık 17 ay önce Atıf Hoca’nın yayınlamış olduğu “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitapçık akla geldi. Ancak hukukun temel prensiplerinden biri de “Yeni çıkan kanunlar, makabline şamil olmaz” şeklindedir. Yani eski kanunda serbest olan bir fiil yeni kanuna göre yasaklansa da daha önce o fiili işleyen kimse, bundan dolayı yargılanamaz.
Hukuki kural böyle olmasına ve tarihi tespitlerde bu gerçeği göstermesine rağmen M.Atıf Hoca, ev baskınıyla suçlu muamelesi yapılarak karakola götürülür. Giresun’daki İstiklal Mahkemesi’ne sevkedilir. Orada M.Atıf Hoca suçsuz bulunur. Ancak yine de bilekleri kelepçeli olarak vapurla İstanbul’a gönderilir. Vapurdan iner inmez tekrar gözaltına alınır. Şapka kanununun ilanından sonra bazı illerde ortaya çıkan şapka karşıtı hareketlerde parmağı olduğu ve kitabının halkı isyana teşvikte etkili olabileceği kanaatiyle Atıf Hoca ve bazı şahıslar yargılanmaya başlanır.

Suç; şapka kanununa muhalefet ve İngilizler lehine Teal-i İslam Cemiyeti adına bildiri yayınlamak.
26 Ocak 1926’da başlayan duruşmalar 3 Şubat 1926’ya kadar süren duruşmada Atıf Hoca’ya isnat edilen suçlar bunlardan ibarettir. Mahkeme heyetinde Ali Çetinkaya ve Ali Kılıç asker kökenlidir, Reşit Galip de tıp doktorudur. Sadece savcı Necip Ali Bey, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca ile İskilipli Atıf’ın üç yıl hapsini talep ediyor. Mahkeme heyetinin daha az bir ceza vereceği veya berat ettireceği tahmin ediliyor. Hukukla alakası olmayan hakimler, bu iki zatın idamına kara vermişlerdir. Karar, acilen 4 Şubat 1926 tarihinde infaz edilmiştir.

İbret olsun diye eski Meclis Binası’nın önünde bir gün asılı bekletildi. Cenazesi ailesine teslim edilmedi. Ertesi gün Mamak Mezarlığı’nın kimsesizler bölümüne, kimsenin bilmediği bir yere defnedildi.
Ancak takdir-i ilahi diyelim; Dr Mehmet Sılay’ın uzun araştırması ve gizli operasyonuyla mezarı bulunup cesedi ortaya çıkarılıyor. DNA karşılaştırmalarıyla durum netleşince cesedi 22 Nisan 2008 tarihinde İskilip’e getirilip şimdiki kabrine yerleştiriliyor.

Atıf Hoca’nın asılsız yere suçlanarak İstiklal Mahkemesi’nde yargılanıp hukuksuz olarak idam edilmesinden utanmayanlar, mezarını da kaybederek milletin gönlünden sileceklerini sanıyorlardı. Dr. Mehmet Sılay’ın cesareti ve gayretiyle kabri İskilip’e taşınınca birilerinin tebdili şaştı. 2012 yılında “İskilipli Atıf Hoca Anıt Mezarı ve Külliyesi” resmen halkın ziyaretine açıldı. Kenti ziyarete gelen pek çok zevat, burayı ziyaret etmektedir. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç da Nisan 2012’de Atıf Hoca’nın kabrini ziyaret etmiş ve veciz bir konuşma ile Atıf Hoca’yı anmıştır.

O tarihten beri her yıl İskilip Belediyesi ve Atıf-Der tarafından anma törenleri düzenlenmektedir. Ben de İskilip’te ve Hitit Üniversitesi’nde yapılan sempozyumlarda “Atıf Hoca’nın İthamı ve İdamı” başlıklı bildiri sundum, konferans verdim.
Atıf Hoca’nın suçlu olduğuna, hele de idamlık bir suç işlediğine inanmıyorum. Sayın valimizle aynı düşüncedeyim. Atıf Hoca’nın vatan haini değil, vatansever bir alim olduğuna inanıyorum.
Var mı bir diyeceğiniz?”