HABER-YORUM/EROL TAŞKAN

Hiç bir acımızı, hiç bir sevincimizi birbirimizle kavga etmeden yaşayamaz olduk.

Eylül öldü, Leyla öldü.

Körpecik bedenlerini öldürmeden, ruhlarını öldürdüler.

Biz onların acısına yanmayı bırakıp, onları ölü bedenlerini kendimize siper eder olduk. O siperden saldırdık birbirimize. Siyasetimize, inancımıza, kavgamıza silah, tartışmalarımıza meze yaptık cennetlik yavrularımızı.

Çözüm aramak yerine, bu derde dur demek yerine, bu bataklığı besleyen kanallara su taşıdık gece gündüz.

En ağır ahlaksızlıkların yaşandığı hikayeler, tv dizileri olup aktı ruhumuza.

Ahlaksızlığı çağdaşlık, hayâ ve edebi gericilik gördük.

Süslü kelamlarla geçiştirip, en çok üzülen pozlarına yatmaktan başka ne yapıyoruz?

Elbette üzüleceğiz, aştan ekmekten kesilene kadar, yüzümüzün rengi solup, nefesimiz kesilene kadar.

Ahlak ve erdem savunuculuğunu ahlaksızlara bıraktığımız zaman, ne kadar da geç kaldığımızı anladığımız zamandır.

Her kim ki bu meseleyi kendine araç edinip, önüne gelene sopa gösteriyorsa, bilin ki bu suçun parçasıdır.

Leylalar, Eylüller,  niyeti bataklığı kurutmak olmayan edep yoksunlarının ağzında sakız olmamalı. Canilerin kıydığı evlatlarımız, canavar ağızlarından salya akıtarak bir kez daha öldürmeye yemin etmiş zihinlerin malzemesi olamaz.

Yazıklar olsun bu acıyı bile siyaset malzemesi yapana, yazıklar olsun bu acıdan nemalanmak için dine saldıranlara, her türlü ahlaksızlığı yapıp ardından da ahlak savunuculuğu yapan sahtekarlara.

Yazıklar olsun, bu acıyı görmezden gelip sıradanlaştıranlara.

Yazıklar olsun, bu kan dolu çanaktan çıkar sağlayıp, acıya ekmek doğrayana.

Devlete idam, topluma izan düşer.

Devlete adalet, topluma ahlak düşer.