HABER YORUM/EROL TAŞKAN

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzeri görülmedik işgal girişimine canlarını siper ederek dur diyen şehitlerimiz ve gazilerimizi unutmamaya-unutturmamaya yemin ettik. Bu kaville çıktığımız Sincan yolculuğunda, şehit yakınlarının ve gazilerimizin yanındaydık çok şükür.
Orada yaşananlarla ilgili haberdardık, bilgi de alıyorduk. Ancak şunu samimiyetle belirtmeliyim ki, tüm duyduklarımız, görüp yaşadıklarımızın yanında solda sıfır kaldı.
Adeta, kavanozun içindeki balı, camın üzerinden tatmak isteyenlerin haliymiş meğer bizim tüm bildiklerimiz ve biliyoruz dediklerimiz.
Tüm şehit yakınları ve gazilerimiz, mahkeme salonlarında 15 Temmuz'un kara gecesini her gün yaşıyor.

Yazımızın başlığı biraz sitem içeriyor, buradan bir kez daha tekrar ediyorum. Hani söz vermiştik, unutmayacaktık, unutturmayacaktık. Saat Kulesi meydanlarını dolduran binlerce Çorumlu olarak o gece söz vermedik mi? Unutmamak-unutturmamak, yalnız bırakmak olmamalıydı.
Ben kendi adıma bu vakte kadar gitmediğim için bin pişmanım, tüm şehitlerden, bizim için yetim bıraktıkları evlatlarından, eşlerinden, kardeşlerinden, anne ve babalarından özür diliyorum, helallik istiyorum.
Şükrediyorum ki, geç te olsa unutmamak sözünün lafta kalmasının hiç bir anlam ifade etmediğini anladık. Bize yol açan Rabbim'e hamd olsun. Peki gittik de kahraman mı olduk. Tanklara, mermilere göğüs mü gerdik? Vallahi ne kahraman olduk, ne de tanka-topa göğüs gerdik.
Ama şu ki, o şerefsizlerin gözlerinin içine baka baka hesap soran yiğitlerin yanında durduk elhamdülillah.

Orada sayısal çoğunluk, psikolojik dengeyi belirleyen en önemli unsur. Ne vakit kendilerini şehit yakınları ve gazilerden kalabalık olarak görüyorlar, o zaman her türlü hakareti yapıyorlar.
Mahkeme salonlarında, koridorlarda ve nizamiye çevresinde mücadele sürüyor. Her fırsatta, sanki şehit yakınları ve gaziler katillermiş de, kendi hainleri masummuş gibi davranan FETÖ'cü alçaklar, katil sürüleri saldırılarını yeniliyor. En küçük tepkileri, sırtlanlar gibi sırıtarak kafa sallamak oluyor.
Bağırıp çağırmaları, ettikleri hakaretler, sözlü sataşmalar da cabası.

Mahkeme salonundaki hain sürüleri, sanki o geceden hiç haberdar değilmişcesine hikaye anlatıp, adeta tiyatro sahneliyorlar.
İzleyici koltuklarını bir an olsun boş bırakmayan yiğitlerimiz, 15 Temmuz'da vatanımızı, namusumuzu, bayrağımızı ve izzetimizi nasıl koruduysa, Allah şahittir mahkeme salonlarında da aynen koruyorlar.
Zaman zaman sabır taşının çatladığı anlara şahitlik ettik. Kavga çıktı çıkacak oldu. Gözünü budaktan sakınmayan yiğitlerimizin, bir kez daha devleştiklerine gözlerimizle şahit olduk.
15 Temmuz yiğitlerinden Ömer Halisdemir'in karar duruşmasına denk getirdik ziyaretimizi. Çok şükür müjdeyi aldık, 18 katile verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası, o katillerin yakınlarını inim inim inletti. Kendilerini yerden yere attılar. Utanmadan, arlanmadan şehit yakınlarına hakaretler ettiler. Çok şükür cevaplarını verdik elhamdülillah.

Tekrar başa dönecek olursak, Çorum'dan yola çıkan konvoyumuz az olsa da, mahkeme nizamiyesine girerken, diğer araçlar da bizim konvoyumuza eşlik etti. Gazilerimiz bizi yol üzerinde karşıladı, kornalarla, albayraklarımızla meydana giriş yaptık elhamdülillah. FETÖ'cülerin kümelendiği bölümden bize yansıyan bakışları görmeliydiniz. Araçlarımızda, "Çorum 15 Temmuz şehitlerinin ve gazilerinin yanında" yazılı dövizleri gözlerine gözlerine soktuk.

Şehitlerimizin bize bıraktığı emaneti olan yakınları ve gazilerimiz bizim varlığımızdan ne kadar mutlu olduysa, FETÖ'cü hainler de bir o kadar tedirgin ve rahatsız oldu Allah'a şükür.
Türkiye genelinde tek organizeli gelen ekibin bizim ekibimiz olduğuna sevinsek miydi, kimsenin gelmeyişine üzülsek miydi bilemedik işin aslı.

Bu meseleye hür türlü sahip çıkmak, boynumuzun borcudur. Elbette ki kapalı kapılar ardından her an dua edenler var, göz yaşı döküp, şehitlerimizi yâd eden, dua eden, gazilerimizden helallik isteyip şifa dileyenler var.
Fakat bu kahramanlar, o gece kapalı kapılar ardında kalmayı tercih etmeyip yollara nasıl düştüyse, biz de hem dualarımızla, hem de bedenen onların yanında yer alabilmeliyiz.

Şehitlerimizin hiç birisi işini gücünü bahane etmedi, hiç bir gazimiz işim yarım kalacak demedi. Ok gibi atıldılar düşmanın üzerine. Canlarını siper ettiler bizler için. Ve pek çoğu hayatını yarım bıraktı, evladını yetim, eşini dul bıraktı.
Bugün onların geride bıraktıkları evlatları, eşleri, anne babaları hainin karşısında kimsesiz kalırsa, bu Allah'tan reva mı?

Orada bizi öyle bir muhabbet ve nezaketle karşıladılar ki, sanırsınız o gece şehit olan bizim yakınlarımız, kurşunu yiyen bizlermişiz gibi. Sizin için vurulduk, sizin için öldük diye başkakıncı yok.
Bizden tek beklentileri unutulmamak ve bu mücadelede yalnız bırakılmamak. Bu kadarını bile yapamıyorsak, kendimizi sorgulamamız gerekmez mi? Anma günlerinde yanımıza oturtup boy boy fotoğraf çektirdiğimiz, büyük büyük laflar ederek, "yanınızdayız" dediğimiz şehit yakınları ve gazilerimizi asıl kıran-üzen şey samimiyetsiz yaklaşımlar ve suistimaller.

Bu desteği toplumun daha geniş kitlelerine, yaymak ve bu önemli görevi yerine getirmek için hepimiz sorumluyuz, ancak sanırım bu konuda en büyük sorumluluk da AK Parti teşkilatlarına düşüyor.
Haydi ayaklanalım, daha çok geç kalmadan davalara akın edelim, orada kardeşlerimizi boynu bükük ve kimsesiz bırakmayalım.