Bundan kırk, kırk beş yıl önce Erzurum'da üniversite okuduğum yıllardı.

Tatillerde Çorum'a geldiğimde rahmetli dedemin ilk sözü Erzurum'da yağmur, kar olup olmadığı olur, bunu da "oralarda rahmet nasıl evlat" şeklinde sorardı. Ben "iyi" dediğimde sevinir, mutlu olur, "fazla değil" dediğimde ise ciddi ciddi üzülür, kaygılanırdı. Ben de içimden, Erzurum'un yağmuruyla karıyla ne işi olabilir dedemin der, yaşlılıktan böyle şeylere kafayı taktığını düşünürdüm. Hani şairin, "geç fark ettim taşın sert olduğunu, su insanı boğar ateş yakarmış" dediği yaşlarımız tam. Pek gündeminde olmaz bu gibi şeyler o yaşlarda insanın, yağmur yağmış, kar yağmış, az yağmış, çok yağmış umursamaz. Aklımız bir karış havada, her gün devlet kurup, devlet yıktığımız 12 Eylül öncesinin o muhataralı günleri. 

Ama zaman ilerleyip yaş kırkı elliyi geçtikten, hele de altmışı devirdikten sonra anladım ki insanı Erzurum'un karı da ilgilendiriyormuş, Antalya'nın yağmuru da. Son yıllarda yaşadığımız ciddi kuraklığın da bunda etkisi çok tabii. Özellikle Çorum, Amasya ile birlikte geçtiğimiz yılların en az yağış alan iki ili imiş. Yağışların azlığı, suyun hoyratça kullanımı işi öyle bir noktaya getirdi ki, kuyu suları bile çekildi. Eskiden yirmi otuz metreden çıkartılan yer altı suları artık yüz yüzelli metreden bile çıkmaz hale gelmiş. Kuraklıktan geçen yıl ekinler bir karış iken başak çıkartamadan sarardı da hayvan otlatıldı ekili tarlalarda, bunu gördük. Artık kendimizden çok çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğinden kaygıya düşmeye başlamıştık, bu böyle devam ederse ne olur on yıl, yirmi yıl sonrası diye. Son günlerde yaşadığımız hayat pahalılığında en az başka etkenler kadar geçen yıl ki kuraklığın büyük payı olduğunun da altını çizmek gerek. 

Kış girdi gireli gözümüz hava raporlarındaydı o yüzden. Yine geçen yıl ki gibi karsız, yağmursuz bir kış geçirme korkusu yaşarken, yağışlar geldi çok şükür. Geçen hafta yağmurla ümitlenmiştik, iki gündür neredeyse aralıksız yağan kar hepimizi sevince boğdu. Sabah site görevlisini elinde kürekle bahçede yol açtığını gördüğümde çocukluk yıllarım aklıma geldi, köyde bazen bir metreyi bulan karı küreyerek evlerimize, hayvanlarımıza yol açtığımız günler. 
Biz pencereden bakıp karın devam ettiğini gördükçe seviniyor, şükrediyoruz elbette. Ama madalyonun başka bir yüzü daha var tabii. Bizi sevince boğan kar, herkes için o kadar da mutluluk kaynağı değil. Isınma derdi olmayan sıcacık evlerde yaşayanlar için kış demek, kar topu, kardan adam, kayak gibi eğlenceli olağanüstü güzel bir mevsim demek. Ama odunu, kömürü olmayan ya da aklı gelecek doğalgaz faturasında olanlar için hiç de öyle değil. Çatısı akan, duvarların çatlaklarından soğuk rüzgarların girdiği evlerde yaşamak zorunda olanlar için karın hiç de güzel olmadığı muhakkak. Hele derme çatma barınaklarda, bezden çadırlarda yaşamak zorunda olanlar için kışın nasıl bir kabus olduğunu insan tahayyül bile edemiyor.

Geçenlerde henüz karın yağmadığı ama fırtınayla gelen yağmurun çadırları bastığı, bir kısmını uçurduğu, Türkiye'nin Suriye sınırındaki sığınmacı kampları yansıdı sosyal medyaya. Ne yazık ki, ırkçılığın yükseldiği, mülteci düşmanlığının köpürtüldüğü son günlerde artık yazılı medyada yer bulamıyor bu tür haberler. O görüntülerde yüzlerce bezden çadır yıkılmış, onlarcasını su basmış, değil yatacak, oturacak yer bile kalmamış haldeydi. Son yağan karlarla ne duruma geldiler kim bilir. 

Burada Suriye'deki savaşın kim tarafından başlatıldığı, kimin haklı kimin haksız olduğu konusuna girecek değilim. Yazının konusu bu değil, bu konuda ne düşündüğümü bilen biliyor. Hali hazırdaki duruma kim sebep olmuş olursa olsun, şu an ortada bir gerçek var. Masım siviller, kadınlar ve yaşlılar çaresizce kendilerine uzanacak bir yardım eli bekliyor. Ayaklarında naylon ayakkabı bile olmadığı halde, kameraya bakarken hala gülümseyebilen o melek kadar günahsız çocuklar, düşünülmesi bile insana ürküntü veren şartlarda yaşamaya devam ediyorlar. Buna insanım diyenin seyirci kalmaması gerek. 

Biz müslümanlar dünyaya imtihan edilmek üzere geldiğimize inanırız. Rabbimiz bizi, varlıkla imtihan ettiği gibi, yoklukla da imtihan eder. Bazen bolluk verir, bazen kıtlık kuraklık. Mülk Suresi 2. ayette, "hangimizin daha güzel ameller işleyeceğini görmemiz için hayatı ve ölümü yarattığını" söylüyor. Diyelim ki bu zor hayat onların imtihanı, ama bilelim ki onlar da bizim imtihanımız. Bir kaç merhamet damarı kurumuş ırkçının kışkırtmasına kapılıp üç günlük dünya için ahiretimizi mahvetmek akıl işi değil. 

Unutmayalım ki kazandıklarımızın hepsi bizim değil, bir kısmı fakir fukaraya ulaştırılmak üzere emaneten bize veriliyor, bunu akıldan çıkartmamak gerek. Bu konuda gece gündüz demeden çalışan yardım kuruluşları var, iki yıl önce bizzat gördüm İdlib'te, ne muhteşem işler yaptıklarını. O gün, dünya halen yaşanabilir durumda ise bu kuruluşlar sayesinde diye düşünmüştüm. Bunlardan kim hangisine inanıyor ve güveniyorsa, hangisini kendisine yakın hissediyorsa onlar aracılığıyla bu ağır kış şartlarında kardeşlerimize el uzatmak lazım. Bunu yaparsak yağmur da, kar da gerçekten rahmet olmaya devam eder.