M.BURAK YALÇIN

Abdurrahim Karakoç’u anma programına konuşmacı olarak katılan usta şairin oğlu Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Enderhan Karakoç, babasının şiirlerinde milletin mağduriyetlerini dile getirdiği için milletin kendinde Karakoç’u bulduğunu belirterek, “Şiiri dışında bir davayı gütmedi. Şöhretin peşinden koşmadı. Davası, derdi bu milletti” dedi.

Türk edebiyatının usta şairlerinden Abdurrahim Karakoç’un vefatının onuncu yıl dönümü nedeniyle Çorum Belediyesi tarafından anma programı düzenlendi.

Dün Devlet Tiyatro Salonu’nda gerçekleşen programa Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın, Düvenci Belediye Başkanı Necmettin Yalçın, Belediye Başkan Yardımcısı Turhan Candan ve öğrenciler katıldı.

Abdurrahim Karakoç’un hayatını anlatan sinevizyon gösteri ile başlayan programda Güzel Sanatlar Lisesi öğrencisi Furkan Okumuş, usta şairin bazı eserlerini seslendirdi.

Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi öğrencisi Muhittin Türk’ün ‘Girdapta Bir Can’ şiirini okumasının ardındanda programa konuşmacı olarak katılan Abdurrahim Karakoç’un oğlu Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Enderhan Karakoç, babasının hayatından kesitler sundu.

‘EVLATLARIMIZIN DİJİTAL MEDYADA VAKİT GEÇİRİRKEN HAYATI ISKALAMALARI BİZİ ÜZÜYOR’

Konuşmasına salondaki gençlere seslenerek başlayan Prof. Dr. Enderhan Karakoç, “Gençler sizleri çok seviyoruz. Ülkemizi sizlere emanet etmek isterken anneleriniz, babalarınız, öğretmenleriniz sizler için mücadele ediyor. Bu vatanı sizlere emanet ederken ismini andığımız babam gibi edebiyat, tarih, kültür, sanat gibi her alanda yetişmiş insanların sizlerin hayatında, duygu dünyasında mutlaka yer alması gerekiyor. Çağımız dijital çağı. Gençler dijital bir çağda yaşıyorsunuz ancak okuduğunuz bir kitabın ilk sayfasında, orta sayfasında veya son sayfasında bir mesaj almıyor olabilirsiniz fakat okuyacağınız bir kelime sizlerin hayatınızı değiştirebilir. Olumsuzluklar bile sizi farklı bir noktaya yönlendirebilir. Eğer hayatınızda şiir, spor, sanat, edebiyat ve kültür damarları yoksa emin olun hayatınız boş geçiyor demektir. Bende bir eğitimciyim baba olarak evlatlarımızın bugün ki durumundan sosyal medyada, dijital medyada vakit geçirmeleri hayatı ıskalamaları bizi üzüyor” dedi.

‘MİHRİBAN’IN KİM OLDUĞUNU BABAM DIŞINDA KİMSE BİLMİYOR’

Mihriban’ın söz yazarının babası olduğunu aktaran Enderhan Karakoç, Mihriban’ı babasının dışında kimsenin bilmediğini ifade ederek şunları söyledi: “Abdurrahim Karakoç sadece aşk adamı olarak nitelendirmek doğru değil. Dava adamı. Hiciv insanı. Türk dünyasına özellikle Türk İslam davasına şiirler yazan bir insan. Aşkla başladım neden? Popülerleştikçe insanlar daha fazla tanınıyor. Mihriban’ı hiç merak etmediniz mi? Kimdir, nedir diye. Ben merak ettim. Sordum. Torununa sordurdum. Eşime sordurdum. Babam bunu gizlemiyordu evlilikten önce bir sevdaymış, bunu da şiire yansıtmış. İsmi Mihriban da değildi. Şiirlerde sembol olarak Mihriban ismi geçiyor. Babam dışında Mihriban’ın kim olduğunu kimse bilmiyor. Fakat gözlerindeki tebessümü herkes görüyor. Herkesin bir aşkı var, sevdası da var. Mihriban’ı bulmak istiyorsanız şiire bakmak lazım. Kim olduğu değil şiir üzerinden okumak gerekiyor. Bu aşkı, sevdayı yaşatabiliyorsak ve onu da tertemiz tutabiliyorsak en güzel şey bu. Mihriban’a şiirde aşıktır derler hiç kimse babamla bir ömür geçiren rahmetli annemi kimse hatırlamaz. Şiire yazdığı için herkes onu hatırlıyor asıl vefakar, cefakar annemi hatırlamıyor. Abdurrahim Karakoç şiirlerini besteliyorlar ancak şairin ismini yazmayı unutuyorlar.”

‘ŞİİRLERİ DIŞINDA BAŞKA BİR DAVAYI GÜTMEDİ, ŞÖHRETİN PEŞİNDEN KOŞMADI’

Babasının mesele Türk İslam davası olunca, haksızlık olunca, mağduriyet olunca insanların dile getiremediği ve anlatamadıklarını şiirleriyle dile getirdiğini, bu yüzden insanların Abdurrahim Karakoç’ta kendini bulduğunu söyleyen Enderhan Karakoç, “Babam her yönüyle samimiydi. Eserleri dışında, şiiri dışında bir davayı gütmedi. Şöhretin peşinden koşmadı. Davası derdi bu milletti. Bu insanlardı. 15 yaşında kitap okumaya başlamış. 10 bin tane sözlükten kelime ezberliyor. Bunlar tesadüf değil. Bunu şöhret için yapmıyor. Derdi şöhret değil, en iyisi olmaktı. Kendisi olmaktı. Bu yüzden zirvede. Abdurrahim Karakoç, eserlerini daha çok gece yazardı. Babam her zaman şiirlerini daktilo ile yazardı. Hiçbir zaman el yazısını çok kullanmadı. Hiçbir şiirinde nasılsa aynen öyle koyardı. Düzeltme yok. Harf hatası yok. Nasıl yazarsa öyle kalırdı. Ömrü boyunca elinden kitap, dergi eksik olmadı. Ambulans geliyor, ambulansa binerken koltuğunun altında dergi vardı. Boş işlerin adamı değildi. Faydalanamayacak bir şey varsa bulunduğu ortamda kitabına dönerdi. Dolmuşa bindi, otobüse bindi. Bundan ızdırap duymadı. Halkla hiçbir zaman bağını koparmadı. Bir kişinin tek başına mücadelesi, hiçbir şey yokken böyle medya araçları yokken kendisini tanıtması çok kolay değil. 1950’li, 60’lı yıllarda on birlerce kitabının satılması, sonra yüzbinleri bulması baktığınızda örnek alınması gerektiğini görüyorsunuz.

‘TÜRK MİLLETİ VAR OLDUKÇA ESERLERİ OKUNACAK’

200’ü aşkın şiirinin bestelendiğini vurgulayan Karakoç, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Onu mutlu eden şiirlerinin, eserlerinin herkese ulaşmasıydı. Ulaştı mı? Çok şükür ulaştı. Kime ulaştı herkese ulaştı. Musa Eroğlu, İlyas Salman, Selda Bağcan, Mahsun Kırmızıgül, İbrahim Tatlıses fikir dünyaları bambaşka. Onlarda aldı. Onlara bunu aldırabilmek çok güzel bir şey. Kalıcı olmak adına baktığınız da bu millet Abdurrahim Karakoç’u sevdi, saydı. Eserleri Türk milleti var oldukça her zaman okunacak, anılacak ve sayılacak.

‘HİÇBİR ZAMAN NİZAM-I ALEM, İLÂY-I KELİMETULLAH DAVASINDAN VAZGEÇMEDİ’

Hiçbir zaman Allah rızası ve hak helalin dışına çıkmadı. Nizam-ı Alem, İlây-ı Kelimetullah davasından vazgeçmedi. O davanın derdine düştü. Bununla yaşadı. Hapse düştü. Şiirlerinden dolayı yargılandı. O kadar dava açıldı. Savunmasından bile dava açıldı. Hepsinde kendisini savundu. Ceza almadı.
Babam son nefesine kadar hiç susmadı. Bir çok insan helalleşmeye geldi. Vatan ve Türk düşmanı, İslam düşmanı olanlar hariç herkese hakkını helal etti.

Şahsı över nitelikte tek şiirini Çeçenistan’ın efsane lideri Dudayev’e yazdı. Onu çok severdi. Bir iki dostuna şiir yazdı. Birde Güneydoğu’da şehit düşen komutana yazdı. Rahmetli babam düşündüklerini, öğrendiklerini kişilerden, kurumlardan hiçbir şekilde çekinmeden ona göre değil, buna göre değil haktan, hakikatin peşinden ayrılmaksızın dile getirdi. Her zaman yolumuz hak yoludur. Hakikat yoludur. Allah yolu demiştir.”