FATİH BATTAR

Kaleli Vakfı’nda düzenlenen ‘Kültürümüzde Üç Aylar Bağlamında Vakıf Medeniyeti’ konulu konferansta konuşan Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur, Miraç gecesini gereği gibi değerlendirebilmek için bu sürecin çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerektiğini söyledi.

Selahattin Kaleli Kültür Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı (Kaleli Vakfı)’nda Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur’un katılımıyla ‘Kültürümüzde Üç Aylar Bağlamında Vakıf Medeniyeti’ konulu konferans düzenlendi.

Recep ayının Ramazan ayına ulaşmanın ilk durağını teşkil ettiğini belirten Okur; “Bundan dolayı bazı ilim ve irfan ehli Recep ayını tohumun ekildiği, Şaban ayını sulandığı, Ramazan ayını ise hasadın gerçekleştiği bir zaman dilimi olarak nitelemektedirler. Diğer bir benzetme şekli de Recep ayında ağacın yaprak açtığı; Şaban Ayında meyvenin çiçeklendiği, Ramazan ayında ise olgunlaşan meyvenin toplandığı şeklindedir. İnsanın amel defterinin öldükten sonra da kapanmamasına vesile olan “sadaka-i cariye” (kalıcı hayır) niteliği taşıyan vakıf hizmetleri de bu zaman dilimlerinde daha da anlam kazanmaktadır.” dedi

Miraç Kandili’nin de bu kutlu zaman süreci içerisinde yer alan önemli bir durak olduğunu ifade eden Okur, bu gecenin manasını idrak edebilmek için, Hz. Peygamber’in neden böyle bir mucizeyle taltif ve teyit edildiğini anlayabilmek için, Miraca kadar uzanan sürecin çok iyi bilinmesi gerektiğini söyledi.

Miraç gecesini gereği gibi değerlendirebilmek için bu sürecin çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerekmektiğini aktaran Okur, konuşmasını şu şekilde sürdürdü;

“Cenabı Hakkın son elçisi Mekke’de on yıl boyunca insanları Allah’ın emirlerine uymaya, onun son mesajına inanmaya çağırdı. Bu süre içerisinde istihza, alay, hakaret, tartaklanma gibi türlü çeşit sıkıntılara maruz kaldı. Son aşamada kendisine inanan bir avuç insanla beraber Mekke’nin kenar mahallelerinden birinde üç yıl açlık ve sefalet içerisinde kuşatma altında tutuldu. Bu arada önce kendisini küçüklüğünden beri bir baba şefkati ile seven ve koruyan, üzerine kol kanat geren amcası Ebu Talib’i, ardından da mutlulukları ve hüzünleri beraberce paylaştığı kendisine her zaman destek olan hayat arkadaşı Hz. Hatice’yi kaybetti. Bütün bunlar azmini kırmadı. Yanına evlatlığı Zeyd’i alarak bir ümit ışığı yakalayabilmek amacıyla Taif’e gitti. Hedefi Taiflileri ikna ederek Mekke’de bulamadığı desteği burada temin edebilmekti. Gel gör ki Taifliler ona inanmadıkları gibi, alay ettiler, hatta ayaktakımını kışkırtarak taşa tutturdular. Evlatlığı Zeyd kendisini atılan taşlara siper ederek Sevgili Peygamberimizi korumaya çalışıyordu. Kendilerini güç bela peşlerindeki serseri güruhundan kurtararak kan revan içerisinde o yakınlarda bulunan Utbe b. Rebia’nın bağına sığındılar Rasulullah bir asmanın altına oturdu. Bir müddet dinlendikten sonra gökyüzüne baktı ve dua etti: “İlahi, kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ederim, ancak sana şikâyet ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin hor görüp dalına bindiği biçarelerin rabbi sensin! İlahi! Huysuz yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar beni esirgersin. İlahi! Gazabına uğramadıysam çektiğim mihnetlere belalara aldırmam. Fakat senin koruman bunları göstermeyecek kadar geniştir.”  Akabinde de kendisini taşa tutan serseri güruhu için dua etti. Yüce Allah’tan onların soyundan yalnız Allah’a ibadet eden, ona hiç bir şeyi ortak koşmayan bir nesil çıkartmasını niyaz etti. En sıkıntılı zamanında gördüğü bunca eziyete rağmen alicenaplığını göstermiş, kendisini taşlayanların ıslahını istemek suretiyle âlemlere rahmet olduğunu ortaya koymuştur.  İşte Miraç mucizesi Hz. Muhammed’e bu olayların ardından hem bir teselli kaynağı olmuş hem de artık Hicretle birlikte yeni bir sayfanın açılacağının habercisi olarak kabul edilmiştir. Böylece insanın ulaşabileceği en yüce makama kadar yükselen efendimiz orada kalmamış, görevinin tamamlamak üzere ümmetinin arasında geri dönmüştür. Bu bakımdan Miraç gecesini gereği gibi değerlendirebilmek için bu sürecin çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Bu açıdan, dikkat çektiğimiz bilince sahip olarak Miraç ve Berat gecelerini gereği gibi idrak etmek suretiyle Ramazan’a hazırlanmanın gayreti içerisinde olalım. Vakıf hizmetleri gibi, amel defterimizin kapanmamasına vesile olacak hayır faaliyetlerine de özellikle bu kutlu zamanlarda ağırlık verelim.”