HABER-YORUM/EROL TAŞKAN

Çorum Belediyesi'nce hizmete açılan 15 Temmuz Şehitler Müzesi, Çorum'a yapılmış en önemli eserlerden biridir. Akleden, emek veren kim varsa Allah onlardan razı olsun.

Açılış töreninde şehit ailelerinin geri planda gözükmesi, kurdela keserken onların da protokolün arasında olmamasını yadırgadık işin açığı. Oraya davet edilen insanlar, sıradan insanlar değil, 15 Temmuz gecesi en önde koşanların anne-babası, kardeşi-eşi ve evladıydı. Koca koca koltukların arkasındaki sandalyelerde oturtulması yakışık almadı. Protokol olsun zararı yok, ama bu seferlik ince bir düşünceyle, şehit aileleri en önde yer alabilirdi ve bu durum hiç kimsenin makamına da halel getirmez, bilakis yüceltirdi.

Açılış yapılıp, insanlar içeri girdiğinde, 15 Temmuz'un en genç şehitlerinden Mustafa Avcu'nun babası Ayhan Avcu, oğlunu tasvir eden heykelin Mustafa'sına benzemediğini söyledi. Ona verilen cevap, fotoğraf bulunamadığı yönünde basit bir bahane oldu. Ben o cevabı verene buradan sesleniyorum, bende Mustafa'nın 15'in üzerinde fotoğrafı var, ben buluyorsam siz de pekala bulabilirdiniz? Bir de şehit babasına haddinizi bilin tarzında bir cevap veriliyor ki evlere şenlik. O söz, Ayhan Avcu'yu o dakka çileden çıkarmış, "Benim itiraz etme hakkım yok mu? diye feveran ediyor.

Tüm bu yaşananların ardından ertesi gün Ayhan Avcu ile görüştüm ve bir kez daha şehit ailelerinin ne kadar yüce gönüllü olduğuna şahitlik ettim. Öyle ki, "Ben neden orada kendime hakim olamadım da o tepkiyi gösterdim" diye hayıflanıp üzüntü yaşıyor. 15 Temmuz gecesi vatanın kurtuluşu için şehit evladını sokağa çağıran, diğer oğluyla da koşa koşa meydanlara çıkan bu yiğit adam, haklı olduğu halde sinirlenmiş olmasını kendisine yakıştıramıyor.

Özel olarak da açıkça memnuniyetini ifade eden Ayhan Avcu, emeği geçen herkese teşekkür ederken, 15 Temmuz'un geleceğe taşınması için 15 Temmuz Müzesi'nin tarihi bir misyon yerine getireceğine inandığını da özellikle belirtti.

Öyle ya, vatana evlat feda etmiş bir baba bu acıyı sinesine çekip, önce vatan diyebilecek bir erdemi yaşıyor da, niçin ufak tefek sayılabilecek bir hatayı büyütüyordu?

İşte bu duygu, o şehit ailelerine yakışan ve üzerlerinde şimal yıldızı gibi parlayan yiğitliklerinin alametiydi. İki sözünden birisi "Yakışmadı bize" olan bu yiğit adam, aslında hiç bir suçu olmadığı halde yaşananlardan kendisini sorumlu tutuyordu.

Tam da burada herkesin durup düşünmesi gerekir. Bugünki varlığımızı önce Allah'a sonra onlara borçluyken, haksız olduğu yerde bile haklı olacak kadar sebepleri varken, şehit babası üzüntüsünü dile getiriyor. Adeta kahrolmuş. Dağlar kadar yüce bir vakarı omzuna alan şehit babası, bu ağır yükünü umursamayıp, kendisini sorguluyor.

Buradan çok önemli çıkarımlar yapmamız gerekir. Onların ruh halini anlayabilmeliyiz. Onların mütevazi hallerinin, onların yüceliğinden kaynaklandığını anlayıp, onlara bu değerde muamele ettiğimiz gün vallahi kazanan biz oluruz.

Ben inanıyorum ki, onların dualarıyla Allah arasında perde yok, tabiki intizarları için de bu geçerli. Bu vatan için can vermiş hangi şehidimiz varsa, ailesi ve geride bıraktıkları başımızın tacı olmalı ve bunu da sözde bırakmayıp bi-hakkın uygulayabilmeliyiz.

Bir başka şehidimizin eşi de o gün aynen şu sözleri ifade ediyor; "Biz geride oturmuşuz, ayakta kalmışız önemi yok. Ben kaldırım taşında bile otururum ne olacak ki. Biz vatan uğruna can vermişiz, bu yükü mü kaldıramayacağız?"

Onlar bir şehit ailesine yakışır mütevaziliği her zaman gösteriyor göstermesine de biz onlar için ne yapıp, onlara nasıl davranıyoruz. Bize düşen de her şart ve ortamda onların saygınlığına yakışır davranmaktır. Onların mütevaziliğini "bir şey bilmezlik" olarak tanımlarsak, vallahi yanılırız, billahi yanılırız.

Editör: Haber Merkezi