RECEP MEBET

Günümüzün en büyük problemlerinden birinin şekilcilik belâsı olduğunu düşünüyorum. Bireysel ve toplumsal hayatı sinsi bir şekilde kuşatan bu hastalık, insanları olduğundan farklı, özden kopuk ve ‘birilerine göre’ yaşamaya itiyor.
Gerek sosyal ilişkilerde, gerekse inanç noktasında bireyleri aslından uzaklaştırarak sahte kimlik ve kişiliklere bürüyen bu problemin, ilim erbabınca ele alınarak tahlil edilmesi gerektiğine inanıyorum.

KUZU POSTUNA BÜRÜNEN KURTLAR
Taşıdıkları maskelerle, olduğundan farklı, sahte görüntülere bürünen şekilciler, samimiyetsizlikleri ile çoğu zaman kendilerini ele veriyorlar. İşin acı yanı, bu tür kimselerin ‘Ye kürküm ye!’ fıkrasında olduğu gibi itibar görüp, hak etmedikleri mevki ve makamlara layık görülmeleri...

Hayatın her alanında kendilerini gösteren ve saygın (!) yer bulan şekilciler, çevrelerindeki çoğu samimi insanın safî duygularını da istismar ediyorlar.

İnternet ve sosyal medya ile insan hayatında giderek kök salan bu hastalığın teşhis ve tedavisi noktasında sosyologlara ve kanaat önderlerine büyük vazife düştüğü kanaatindeyim.
Cahilane bir ukalâlıkla inançtan ahlâkî değerlere, siyasetten idareye, aileden iş yaşantısına kadar her cepheyi kuşatan bu sinsi belâyla yüzleşmeli ve başımızdan defetmenin çarelerini aramalıyız. 

Aksi takdirde tüm değerlerimizi sıradanlaştırıp kıymetsizleştiren bu tehlikeli virüs, bireyi ve toplumu ayakta tutan direkleri çürüterek geride büyük bir enkaz bırakacak.
 

SAMİMİYETE MUHTACIZ
Başlı başına bir imtihan olan bu hayatı anlamlı kılan temel değerlerimizden biri şüphesiz samimiyet.

Şekilcilik hastalığının devası da bu duygunun toplumda yeniden hâkim olmasıyla mümkün.

Tehdit ve tehlikelerin eksik olmadığı bu coğrafyada, tartışmalarla gündemi meşgul eden seçimler ve krizler gelip geçer. Ancak müptelası olduğumuz şekilcilikten samimiyetle sıyrılamaz, kardeşlik duygularıyla birbirimize yeniden sarılamazsak, işte o zaman vay halimize!!!