EROL TAŞKAN

Annesinin dizi dibinde, onun kanatları altında oyuncak bebeğiyle oynayıp, huzuru doya doya yaşaması gereken çocuklar, bedenlerinden daha ağır yüklerin altına hapsolmuş. İçinde üç beş parça pet şişe ya da bir kaç kuruş edecek bir şey bulma umuduyla, tüm bedenini yutacakmış gibi duran çöp konteynerine uzanmaya çalışan kız çocuğunun görüntüsü yürekleri dağladı.

Hayatın ona yüklediği bu ağır yükü taşıyacak mecali olmadığı gibi, dipsiz bir kuyu gibi duran çöp konteynerine baş aşağı sallanıp, yetmeyen boyuna inat verdiği savaş, kendisine güzel bir dünya bırakmamak için ellerinden geleni yapan zalimlere karşı uğradığı yenilginin eşiği gibiydi.

El kadar boyuyla kaç kez hamle yaptı bir kaç pet şişe için. Daldı çıktı, daldı çıktı.

Kimisinde eli boş çıksa da, uzanamasa da orada bulduğu hayat umuduna, vazgeçmedi.

Niceleri gelip geçti göz ucuyla süzdüğü küçük kızın yanından.

Bir ara genç bir delikanlı yaklaştı küçük kıza. Bir kaç cümleyle muhatap aldı kimsenin görmediği bu küçüğü. Hızlı bir hareketle para tutuşturuverdi eline. Sonra daldırdı kolunu ve onun uzanamadığı son peti de sundu ona.

Tam yıkılmak üzere olan tüm hayaller, bu yiğit gencin eliyle diriliverdi ve umut bağının solan gülleri, gönlümüzde goncalaştı çok şükür.

Üzerine basarak çıktığı çantasına özenle yerleştirip, yoluna devam eden bu küçük kız, aslında biz büyüklerin kaybettiği insanlığı arıyordu belki de.

Dünyada var olan menfaat ve iktidar savaşlarının en büyük mağduru olan çocuklar, bizim de nefes alışlarına bile tahammülsüzlük edişimizle, cendereye dönen dünyada var olabilmenin savaşını veriyor.

Bu işlerin suçlusu da belli, mağduru da. Bize düşense ya zalimin yanında olmak, ya da mazlumun yanında durmak.

Ağzı süt kokması gereken bu meleklerin eli çöp kokuyorsa, bu kokuyu biz bulaştırdık. Gül tutası eller, çöp bidonlarına mahkum olmamalı.

Editör: Haber Merkezi