Avukat-Eğitimci Ömer Kılıç Filistin’de yaşanan dramı yorumladı.

Hiçbir ülkenin kendi eliyle oluşturduğu nefretin karşısında duramayacağını belirten Ömer Kılıç, “Mescidi Aksa'nın Selahaddin yürekli çocukları ise namlularından ateş ve zehir kusan bu zalim işgalcilere karşı direnerek, hem kendi evlerini, yurtlarını korumaya çalışıyor, hem de asırlardır uyuyan İslam dünyasını o derin uykusundan uyanmaya zorluyor.” dedi.

“Buradan bağırıp çağırarak İsrail'i mi korkutacaksınız, konvoy yapınca ne oluyor gürültü çıkartmaktan başka, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ınki göstermelik telefon diplomasisi diyerek yapılanları tahfif edenler, eğer kötü niyetli değillerse, mevzuyu anlamaktan çok uzaklar.  

O bağırıp çağıranlar hiç değilse tarafını belirliyor, mazlumun yanında olduğunu gösteriyor. Çünkü zulme seyirci kalmak, zalime destek olmaktır, bu birincisi. İkincisi ve çok daha önemlisi, eskilerin efkar-ı umumiye dedikleri kamuoyu böyle oluşuyor ki, dünyada kendisine karşı büyüyen bir nefret dalgasının karşısında durabilecek iktidar yoktur. “ diyerek yorumuna devam eden Ömer Kılıç, değerlendirme yazısında şunları dile getirdi; “Kurulduğu 1948 yılından bu güne kanser hücresi gibi metastas yaparak sürekli büyüyen İsrail, yıllardır her Ramazan ayında yaptığını bu yıl da tekrarladı ve bayramda bile ara vermeden masum insanları katletmeye devam etti, ediyor. Mescidi Aksa'nın Selahaddin yürekli çocukları ise namlularından ateş ve zehir kusan bu zalim işgalcilere karşı direnerek, hem kendi evlerini, yurtlarını korumaya çalışıyor, hem de asırlardır uyuyan İslam dünyasını o derin uykusundan uyanmaya zorluyor. 

Onlar sadece işgalci siyonistlerin değil, Mısır, Ürdün ve Suriye rejimleri tarafından da kuşatıldıklarını, onların da arkasında Körfez sermayesinin olduğunu çok iyi biliyorlar ve buna rağmen pes etmiyor, teslim olmuyor, diz çökmüyorlar. Rejimler satılmış olsa da Müslüman halkları yanlarında olmaya çağırıyorlar ve galiba bu defa başaracak gibi görünüyorlar. 

Bu kuduz köpeği kısa vadede durdurabilecek tek güç olan ABD, hamiliğini İngiltere'den devraldığı günden beri para, silah, istihbarat, uluslararası koruma, gereken hiçbir yardımı esirgemiyor. Çünkü ABD için İsrail, Ortadoğu'yu kontrol altında tutmasını sağlayan bir aparat, bir üs, güvenli bir karakol. Bölgede askeri üslerinin yer aldığı daha birçok kukla yönetim bulunmasına rağmen, hiçbirine İsrail kadar güvenilemeyeceğini bilen ABD, "İsrail'in güvenliği bizim için bir iç güvenlik sorunudur" diyerek, konuya nasıl baktıklarını çok açık bir şekilde ifade ediyor. BMGK'den bugüne kadar İsrail aleyhine çıkan bütün kararların çöp olması da bu yüzden. 

Avrupa ise İsrail'in bitmek bilmeyen ihtiraslarından ne kadar rahatsız olursa olsun, yüzyıllarca hayvan muamelesi yaptığı Yahudilere son olarak bir de soykırım uygulamanın verdiği utançtan dolayı, işgalcinin yaptıklarını görmezden geliyor. Ama kendi kamuoyunda da İsrail'e karşı bir öfke biriktiğinin farkında. Geçen hafta İskoçya'da bir futbol karşılaşması öncesi stadyumdaki seyircilerin Filistin bayrakları açarak İsrail aleyhine yaptıkları gösteriler, yine Avrupa'nın bir çok başkentinde İsrail aleyhtarı düzenlenen yürüyüşler, aslında bu öfkenin bir gün  patlayabileceğinin habercisi. 

İşgalci siyonist rejim, Gazze'de alevleri göğe yükselen bombalar atıp, on, on beş katlı apartmanları çökerterek istediği kadar gövde gösterisi yapsın, Filistinlilere bir türlü boyun eğdiremiyor. Mesela, Gazze'yi bir ay boyunca bombalayarak iki binden fazla kişiyi katlettiği 2015 yılında yaptıklarını bugün yapamıyor, yapamayacak. Çünkü karadan girdiğinde çok kayıp vereceğini biliyor, havadan da ne yaparsa yapsın, sonuç alamayacağı tecrübe ile sabit. Vahşi saldırılarına böyle bir iki gün daha devam edecek ama kendisi değilse bile patronu ABD bu barbarlığın bölge ülkelerinde biriktirdiği intikam duygularının çok iyi farkında. 

Hayır, petrol paralarının azdırıp merhamet damarlarını kuruttuğu, vicdanları da elbiseleri gibi yerlerde sürünen bu aşağılık monarklardan ne İsrail'in ne de ABD'nin korktuğunu iddia etmiyorum. Bu intikam duygusunun başta nüfusunun yarısını Filistinlilerin oluşturduğu Ürdün olmak üzere, Mısır ve bölgenin diğer işbirlikçi rejimlerini nasıl bir tehlikeye atacağını çok iyi biliyorlar ve o nedenle durum bu kez öncekinden epeyce farklı. Çok iyi bildikleri bir başka husus, bölgedeki kukla rejimler olmasa İsrail'in,  Müslüman denizinin ortasında el kadar bir ada olduğu ve arkasında bir değil, on ABD yer alsa ayakta duramayacağı gerçeğidir.  

Bunlardan Esed, kendi halkından milyon kişiyi katlettiği, nüfusunun yarsını sürgün ettiği halde hala koltuğunu koruyabiliyorsa bu durum, o pis varlığının İsrail'in güvenliği için hala lüzumlu olmasındandır. Mısır'da seçimle gelen iktidarı darbe ile indirerek binlerce kişiyi katleden Sisi'nin sırtı ABD tarafından sıvazlanıyorsa, bu da yine İsrail'in güvenliğinde oynadığı kilit rolü içindir. Körfezin şeytan suratlı emiri İbni Zayed ve kuyruğuna taktığı diğer diktatörlere barış adı altında İsrail önünde diz çöktürülüyorsa, bütün bunlar siyonist çeteyi emniyete almak, daha doğrusu ABD'nin bölgedeki statükosunun devamını sağlamak içindir. 

Ama ne olursa olsun, dünyada hiçbir insan vicdanı, masum sivillerin, çocukların, kadınların katledilmesini, evlerin bombalanmasını içine sindiremez, bir süre görmezden gelse bile bunu sürdüremez. Dini, inancı, ideolojisi ne olursa olsun, yüreğinde zerre kadar merhamet taşıyan hiç kimse, Filistinliler gibi yaşadıkları toprakları gasp edildiği yetmezmiş gibi sığındıkları barakalarının da hunharca yakılıp yıkılmasına sessiz kalamaz. 

Asya'dan Güney Amerika'ya kadar dünyada bir çok ülke bizim gibi bu vahşete öfkeli, ama her birinin yutkunup susmak için kendince bir çok sebebi var. Bu konuda başı çekecek bir kaç öncü ülkeye ihtiyaç var ki, Türkiye işte bunu yapmaya çalışıyor. Kudüs'ten, Gazze'den 24 saat canlı yayın yapan Anadolu Ajansı ve Katar merkezli El-Cezire de olmasa dünya olan biteni duymayacak, görmeyecek. Çoğu Yahudi sermayeli o anlı şanlı batılı ajanslar ya ortalıkta görünmüyorlar, ya da haberleri çarpıtarak, Hamas'ın saldırıları karşısında İsrail'in kendisini savunduğunu söyleyebiliyorlar. 

Buradan bağırıp çağırarak İsrail'i mi korkutacaksınız, konvoy yapınca ne oluyor gürültü çıkartmaktan başka, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ınki göstermelik telefon diplomasisi diyerek yapılanları tahfif edenler, eğer kötü niyetli değillerse, mevzuyu anlamaktan çok uzaklar.  O bağırıp çağıranlar hiç değilse tarafını belirliyor, mazlumun yanında olduğunu gösteriyor. Çünkü zulme seyirci kalmak, zalime destek olmaktır, bu birincisi. İkincisi ve çok daha önemlisi, eskilerin efkar-ı umumiye dedikleri kamuoyu böyle oluşuyor ki, dünyada kendisine karşı büyüyen bir nefret dalgasının karşısında durabilecek iktidar yoktur. 

Ne kadar daha böyle devam eder bilmiyorum ama şunu kesin olarak söyleyebilirim ki, İsrail kendi elleriyle yarattığı bu intikam duygusunun önünde duramayacak ve Yahudiler tarihlerinde defalarca yaşadıkları akıbeti bir kez daha yaşayacaklardır. Zira Allah'ın değişmeyen sünneti, tabiata koyduğu kanun bu şekildedir.”