Türkiye çok partili hayata geçeli yetmiş üç yıl oldu.
Bu inişli çıkışlı, deneme yanılmayla sınanmış zaman diliminde samimi ve doğru pencereden bakanlar halkın gönül tahtına kuruldular. Farklı pencereden bakıp bilerek veya bilmeyerek ülkenin ve halkın aleyhine sonuçların doğmasına yol açanlarsa unutuldular, gönüllere giremediler hep kaybeden oldular. 
Farklı pencereden bakanların temel yanılgısı halkı, yani seçenleri iyi tanıdıklarını zannetmelerine rağmen esasen toplumun değerlerinden kopuk olmaları ve dünyayı iyi okuyamamalarıydı. Onlara göre halk için önemli olan hep geçimdi, ekmek ve pasta her şeyin önündeydi. Yine sübjektif şartlanmayla elde edilmiş bir tutum olarak halkın iyiliğini kendilerinden başkaları düşünemezdi ve bu bakımdan iktidarda olmaları zaruriydi. Halk için vardılar, ama halkın oyu kendilerini göstermiyorsa halk yanlışa düşmüş kabul edilirdi. Demokrasiye bağlı olduklarını söyleseler de başkaları seçilip iktidar olması katlanılacak şey değildi. Yönetmek kendi haklarıydı ve iktidarda olmaksa her şeye değerdi, zaten başkaları bu işi kendileri kadar  yapamazdı. Bir de halk kendilerini iktidardan uzaklaştırmışsa, yönetimi elde tutmak için her yol mubahtı. Bir bakıma demokrasi denilen yönetim sistemi, farklı pencereden bakanların beklentilerini karşılıyor, statükoyu onaylıyorsa demokrasiydi, değilse demokrasi de neydi? Hatta sandıktan ümit kesilmişse statükoya dönmek ve koltuğa tekrar oturmak için kaos, çatışma ve darbe bile kabul edilebilirdi. Bu tarzı benimsemiş sözde demokratlar tarihsel süreç içinde hep kaybettiler, kaybetseler de hiç ders almadılar, halkı anlamadılar, halkın tercihlerini önemsemediler, iradesine değer vermediler ve hiçbir şekilde sahneden inmeyi hiç düşünmediler. 
Halkın feraseti yani zihin uyanıklığı!
Her ne kadar tartışılırsa tartışılsın halkın feraseti önemlidir, yüksektir. Feraset bir şeyi hızlı kavrama ve anlamlaştırma yeteneği olarak açıklanabilir, yani bir bakıma feraset zihin uyanıklığıdır. Bir bakıma yönlendirilmemiş kitlelerin özgür iradeyle aldıkları kararlar özgündür, değerlidir. Kendi geleceğini belirleme hakkının kendisinde olduğunun farkında olan toplum geleceğin karanlık olmasına müsaade etmez. Bu nedenle dikkatle kararını oluşturur ve kendisi için geleceği inşa edecek olan kadroyu belirler, iş başına getirir.
Demokrasi kültürü
Demokrasinin bir kültür olduğu kesin ve demokrasi kültürü benimsendiğinde demokrasi ile alakasız konular, hatta darbe gibi demokrasinin karşıtı beklentiler kesinlikle söze konu olamaz. Demokrasi halka başrol oyuncusu rolü verir, yani halk esas adamdır, insandır. Halk temsilcisini yani kendisini temsil edecek kişiyi; kültürünü, değerlerini, ülkesinin çıkarlarını, bekasını korumak ve refahı artırmak üzere seçer, yetki verir, seçimlerle denetler, icraatı onaylıyorsa tekrar yetkilendirir. Dolayısıyla seçenlerin hangi gerekçelere dayanarak temsil hakkı verdiği önemlidir. Toplumu oluşturan her birey için tabi ki geçim önemlidir lakin tek gerekçe değildir. Tarihsel olarak bakıldığında en önemli örneklerin kendi yakın tarihimizde yaşandığını görebiliriz. En zayıf ve en muhtaç halde iken, yokluğun, kıtlığın, yoksulluğun kuşattığı bir dönemde istikbalinin tehdit altında olduğunu gören milletimizin Çanakkale, İnönü, Sakarya ve 30 Ağustos gibi büyük zaferleri kazanması ve kurtuluş savaşı sonunda  Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak ortaya çıkardığı eser; esas olanın istikbal, beka, gelecek olduğunu görmek bakımından önemlidir ve bu değerli bir örnektir.  Dolayısıyla istikbal ve istiklal, yani gelecek ve bağımsızlık tarihsel süreç içinde toplumumuz için, insanımız için her şeyin üzerinde yer almıştır, almaya devam etmektedir.
Sonuç itibariyle; toplum kendi hafızasında biriktirdiklerini ve yaşananları gözlemler ve belleğine kaydeder. Sonra akıl ve vicdanın hassas terazisinde tartar ve karar oluşturur. Esasen bu karar halkın ferasetinin, zihin uyanıklığının göstergesidir. Çünkü terazide sadece güncel ihtiyaçları değil, ülkesi, bayrağı, çocuklarının geleceği de vardır ve bu nedenlerle toplum beka konusunu hep en ön sıraya almıştır.