''Bu dünya hayatı bir oyundan ve eğlenceden ibarettir. Gerçekten son ve ebedi yurt ahirettir. İşte halis hayat odur. Keşke bilselerdi.'' (Ankebut; 64)

Dünyaya niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi iyi bilmek zorundayız. Kısacası, hayatın anlamını bilmemiz gerekiyor.  Hayatın anlamını bilmeyenler, hayatı anlayamazlar. İnsan ne için yaşadığını bilmelidir. Kendisi için, ailesi için toplum için insanlık için ve öteki dünya için faydalı işler yapanlar, gerçekte hayatın anlamını bilen insanlardır. Hayatın anlamını bilmeyenler ise; mal biriktirip saymak, gününü gün etmek, yemek içmek ve eğlenmekten başka bir hedefi olmayanlardır. Bu geçici dünyadan ebedi aleme giderken arkamızdan hoş bir sada bırakmak, bir eser bırakmak ve öteki dünyadaki cennet yurdundan da kendimize bir yer edinebilmek en büyük kazancımız olmalıdır.

Ölüm gerçeği ortada iken, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dört elle sarılmaya,  geçici dünyanın nimetleri için olmadık şaklabanlıklar yapmaya, alçalmaya ve kırk takla atmaya değer mi?  diye düşünmek gerekir.

Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz. (Enbiya; 35)

İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? (Ankebut; 2)

Görüldüğü gibi dünya bir imtihan yeridir. Bu geçici dünyadaki imtihanı kazananlar, öteki dünyada cennete gideceklerdir. Bu imtihanı kazanmanın yolu; Allah?a inanıp güvenmek ve peygambere itaat etmek, yolundan gitmek, iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olmaktan geçiyor. Bu imtihanın konusu iyi insan; süresi hayatımızdır. Nerede biteceği belirsizdir. Kopya çekmek de serbesttir.  Doğrularımızın yanlışlarımızdan fazla olduğu durumda sınıfı geçeceğiz. O sebeple artılarımızı çoğaltıp eksilerimizi azaltmaya çalışmalıyız. Her şey bizim elimizde.

Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi'nin hocası Şeyh Edebalı öğütlerinde şöyle diyor:

“Hayvan ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.”

“Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın, Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”

“Dünyayı anlayan ahireti anlar. Nefsini tanıyan Rabbini tanır. Ey insan! Bu dünyanın çok talibi var. Eğer sen bu dünyadan bir hisse kapmak arzusundaysan gel akıllı ol vazgeç. Onun o kadar çok talibi var ki, ne sana ne de bana kalır.? diyor tasavvuf ehli şair Bağdadlı Ruhi.

Şair Mustafa Küçük, ebedi hayata şöyle taşıyor bizi şiirinde:

Aşkı yankılansın hepinizin;

Kalpten kalbe ulaşan sesinde,

Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş.

Sadanı hoş tut, ölümsüz ol sen de.

Hoş tut sözünü hoşluğa yönel,

Bu kubbede yalnız hoş söz kalacak…

Bu söz ?kalu bela?dan bizi 

Ebedi aleme taşıyacak

Bir alem ki, orada Allahı sevenler ile

Allah için sevilenler yaşayacak.

“Dünyadan ahrete göçüp giderken geride sadece şu kalır: Toprağa bir ağaç mı diktin, yoksa ondan ağaç mı söktün? Hak mı yedin? Hak mı dağıttın? Gönül mü kurdun, gönüller mi yıktın? Hayat, bu kadar sade ve basittir.? (Buket Uzuner)

“Necip Fazıl Kısakürek hayatın anlamını şöyle açıklıyor şiirinde:

“Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, Ebedi bir hayat için gayret yok hayret!”

NE MUTLU! hayatın anlamını bilenlere…