Hz. Peygamber (sav), "Kurban kesiniz. Çünkü o, atamız İbrahim'in sünnetidir" buyurmuştur. Zira insan yerine hayvan kurban edilmesi Hz. İbrahim zamanında olmuştur. Bu olay, Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde ayrıntılı biçimde zikredilmiştir.
Hz. İbrahim, Hacer ile evlenmişti. Ama hiç evladı olmamıştı. Bu nedenle Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakk'a şöyle yalvardı: "Ya Rabbi! Bana bir evlat ver ki sana en kıymetlimi kurban edeyim."
Cenab-ı Hak, ona uysal bir oğul müjdesi verdi. Hz. İbrahim, oğlunun adını İsmail koydu. O tarihlerde Hz. İbrahim çok yaşlıydı. 86 yaşlarındaydı. Hz. Hacer de çocuk doğurma yaşını çoktan geçmişti.
Bu defa ilk hanımı Sare, Hz. Hacer'i kıskandı. Çare olarak Hz. İbrahim, eşi Hacer'i ve memedeki oğlu İsmail'i Filistin'den alıp Mekke'nin bulunduğu bölgeye getirdi. Kabe'nin bulunduğu ve bugünkü zemzem kuyusunun bulunduğu yerde büyük bir ağacın yanına bıraktı.
Hz. İbrahim, eşi ve oğluna bir yük hurma, bir kırba su bıraktı, ayrıldı. Bu da ilahi bir emirle idi. Hz. Hacer, kaderine boyun eğdi. Cenab-ı Hak, onlara zemzemi nasip etti. Suyu gören Curhumiler de oraya yerleştiler. Oraları yurt, yuva edindiler, şenlendirdiler.
İsmail, burada büyüdü. Yedi yaşına ya da on üç yaşına bastığı sırada Hz. İbrahim, Şam'daki evinde uyurken rüyasında oğlu İsmail'i kurban ettiğini görmüştü. Üç gün üst üste aynı düşü görmüştü.
Peygamberin rüyası valiydi. Yerine getirilmesi gerekirdi. Oğlu İsmail'i izledi. Sonra görevi yerine getirmeye karar verdi. Oğluna:
"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Şu vadiye gidelim de odun toplayalım."
Rabbinin kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. Daha önce pek çok tereddüt yaşadı. Acaba oğlumun yerine 100 deve kurban etsem dediği sırada bundan vazgeçti. Rüyasının bir emir olduğunu anlayınca bıçağını biledi. Hanımı Hacer'e İsmail'i yıkayıp temiz elbiselerini giydirmesini, elini ayağını kınalamasını, başını saçını taramasını söyledi. Hacer de bunları yaptıktan sonra İsmail'i babasına teslim etti. Hz. İbrahim, ailesi Hacer'e "Ben İsmail'i gezmeye, ziyarete götüreceğim" demişti. Nihayet Hz. İbrahim, oğlunu alıp şehrin dışına çıktı.
O sırada insanların düşmanı ve Allah'ın huzurundan kovulmuş olan iblis, eğer bunları aldatamazsam başka kimseyi kandıramam, diyerek hemen Hz. Hacer'in yanına koştu. O na "Oğlun İsmail'i babası nereye götürdü, biliyor musun?" diye ona fit veriyordu.
Hz. Hacer, "Sen, hiçbir babanın çocuğunu boğazladığını gördün mü? Yalan söylüyorsun" dedi. Şeytan da "Madem kesmeyecek de bir ziyarete giden adam bıçağı yanına niye alır?" diye sordu. Hz. Hacer; "Niçin kesiyor? Sebebi nedir?" diye sordu. Şeytan, "Hz. İbrahim, rüyasında İsmail'i kurban ettiğini görmüş de ondan…" diye cevap verdi.
Hz. Hacer'in cevabı çok netti: "Öyle ise peygamberin rüyası hakdır, bir emr-i ilahidir. Öyleyse kessin. Ben de İbrahim (as) da oğlumuzu Hak yolunda feda ederiz" deyip İblis'i yanından kovdu.
Hz. Hacer validemizi aldatamayan şeytan, Hz. İbrahim'e koştu. Ona "Ya şeyh, nereye gidiyorsun" dedi. Hz. İbrahim de "Şu dağın arkasında oğlumu kurban edeceğim" dedi.
Şeytan, "Nasıl olur? Şu genç yaşa gelmiş oğlan kesilir mi?" diyor. Hz. İbrahim, "Evet ama rüyamda gördüm. Rabbim böyle emretti. O'nun emrini yerine getirmem lazım" diye cevap verdi.
Şeytan, "Senin gördüğün rüya şeytanidir. Yanılıp da oğlunu kesme" deyince Hz. İbrahim, şeytanı kovdu. Şeytan, bu sefer doğru İsmail'in yanına gidiyor. Nereye gittiklerini soruyor. O da gezmeye diyor.
Bu sözleri duyan şeytan, "Hayır, baban seni kesmeye götürüyor" diyor. İsmail, buna inanmıyor. Şeytan, "Baban rüyasında seni Tanrı'sına kurban etmesi gerektiğini görmüş de ondan…" diyor. Hz. İsmail, "Babam beni Allah'a kurban edecekse ben razıyım" deyip şeytanı kovuyor.
Rivayet edilir ki şeytan İsmail'e ters ters bakarak ayrılırken Hz. İsmail, eline bir taş alıp şeytana atıyor. Şeytanın sol gözünü kör ediyor. Halk arasında "Var git şuradan kör şeytan…" denilmesi oradan geliyor.
Hz. İbrahim, oğlu İsmail'e durumu açıklamaya karar verdi. Konuyu öğrenen Hz. İsmail, "Babacığım, sen emrolunduğun şeyi yap. İnşallah sen beni sabredenlerden bulursun" diye cevap verdi. Kesme zamanı gelince "Oğulcağızım, ben seni rüyamda boğazladığımı gördüm. Bu, bir ilahi emir" dedi.
Hz. İsmail'in cevabı, iman doluydu:
"Ey babacığım, bunu bana evvel söyleseydin helalleşirdim, vedalaşırdım. Annelik hakkından ve ahirete müteallik haklarından helallik isterdim.
"Babacığım, senden birkaç ricam var: Ayaklarımı ve ellerimi sıkı bağla. Belki kesilirken hareket eder de elimle veya ayağımla size dokunup zarar verebilirim.
"Babacığım, mezarımı anneme gösterme. Anne kalbi yufkadır. Mezarımı her gördüğünde bütün üzüntüleri yenilenir.
"Babacığım, gömleğimi çıkart, kan olmasın. Anneme götür, benden selam söyle. Rica ediyorum ki sabretsin. Beni görmek istediğinde gömleğime bakıp onunla teselli olsun. Benim gibi çocuk yaşta olanları yanına koymasın. Onları görüp de beni hatırlayarak derdini yenilemesin.
"Babacığım, bıçağını iyi bile. Tez kessinde zahmet vermesin. Yüzümü yere çevirip bıçağını boynuma koyduğun zaman yüzünü benden çevir. Bıçağını bütün kuvvetinle boynuma çal. Yüzüme bakarsan belki babalık şefkatinden kuvvetin kesilip beni boğazlayamazsın ve emrolunduğunda vazifeyi yerine getiremezsin"
Hz. İbrahim, "Oğulcağızım, sen bana Allah'ın emrettiği şey hakkında bana yardımcı oldun" dedi ve tavsiyelerine uydu. Gözlerinden yaşlar gelerek oğlunun ellerini ve ayaklarını bağladı. Sonra iki rekat namaz kıldı. Ellerini semaya kaldırarak "Ey Rabbim, lütfu kereminle bana yardım et" diye dua etti.
Cenab-ı Hak, bu hali meleklerine izletti ve şöyle buyurdu: "Ey meleklerim, İbrahim kulumu gördünüz. Elindeki bıçağı oğlunun boğazına koymuş, emrim için oğlunu boğazlamak istiyor. İsmail kulum da tam bir teslimiyetle bıçağı boynunun üzerinde tutan babasına sırf benim rızam için itaat ediyor."
Melekler: "Yüce Rabbimiz, İbrahim kulun gerçekten de Halil olmaya layık, İsmail Kulun da emrine itaatkardır. Sen, zaten merhametliklerin en merhametlisin" dediler.
Hz. İbrahim, bıçağı İsmail'in boğazına çaldı, bıçak kesmedi. Tekrar bileyip çaldı, yine kesmedi. Öfkelenerek bıçağı sert bir taşa çaldı. Taş param parça oldu. Bıçağı öfkelenince, rivayet edilir ki bıçak dile geldi:
"Ey Halilullah, gazap etme. Ateş her şeyi yakardı ama Nemrud'un ateşi seni yakmadı" dedi.
Hz. İbrahim, "Hak Teala ateşe yakma diye emir buyurdu, o da yakmadı. Şimdi de sen beni binlerce kes İsmail'in boğazına çalsan, ben yine kesmem. Çünkü ateşe gelen "Yakma emri gibi bana da "kesme" emri geldi. Ben de Rabbimin emrine uydum."
Hz. İbrahim bunları düşünürken Yüce Allah tarafından "Ey İbrahim, rüyana sadakat gösterdin. İşte sana oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık. Onu boğazla buyuruldu. Hz. İbrahim doğrulup bakınca Cebrail aleyhisselamın yanında iri boynuzlu bir koçun dikilip durduğunu gördü.
Cebrail Aleyhisselam, koçu makamından alıp gökleri çınlatan "Allahü Ekber Allahü Ekber" sedalarıyla inmeye başladı. Hz. İbrahim, Cebrail'in tekbirini duyunca sorunun çözüldüğünü anladı ve "La ilahe illallahü vallahü ekber" diyerek mukabele bundu. Hz. İsmail, yattığı yerden Cebrail Aleyhisselamın ve babasının sözlerin büyük bir heyecanla dinlemişti. O da "Allahü Ekber ve lillahilhamd" diyerek tekbir getirdi.
Koç kurbanlık gelince Hz. İbrahim, oğlu İsmail'e müjdeyi verdi: "Kalk yavrucuğum, sana bir fidye indi" dedi ve elini ayağını çözüp evladını bağrına bastı.
Gelen koçu Mina'da kurban etti.
Bu kurban olayı, Allah'a yakınlıktı. Kurbanda iki peygamberin teslimiyeti vardı. Kurban, İbrahim (as)dan bir sünnet olarak kaldı. İslam kuralları, bunun üzerine bina edildi.
Hz. İsmail'in kurban edilme hadisesi Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanır:
Saffat 100: "İbrahim: Ey Rabbim, bana Salihlerden bir evlat ver, diye dua etti.
101: Biz de ona uysal bir oğul müjdesi verdir.
102: Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erince babası: "Oğulcağızım, ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin" dedi. O da cevaben: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun" dedi.
103: Her ikisi de (ilahi buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca,
104: Ey İbrahim, diye ona seslendik.
105: "Tamam, rüyanı gerçekleştirmiş olduk" İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.
106: Bu, kesinlikle apaçık bir imtihandı.
107: Biz, (oğlunun canına) bedel olarak iri bir kurbanlık verdik.
108-109: Onun hakkında "İbrahim'e selam olsun" ifadesini sonradan gelen kuşaklar arasında devam ettirdik.
110: Evet, iyileri böyle ödüllendiririz.
111: Çünkü O, bizim mümin kullarımızdandı."