Peygamberimiz Müslümanları bir binanın tuğlalarına ve bir vücudun organlarına benzetmiştir. (tuğlalar örülürken birbirlerine bağlantılı olarak örülür. Bir organın sancısı bütün vücudu etkiler.)  Bir toplumun inşasında ve hak dağılımında, Kur'an ve sünneti referans alırsak, bunlar sıkıntıların giderilerek birlik ve beraberlik ruhunun yakalanmasında Müslümanlar arasında tutkal görevi yapar. 
Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsak biz sadece kendimizden ve ehlimizden sorumluyuz, gerisi bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Sorumluluğumuzu fark edip her hak sahibine hakkını vermek zorundayız. Peygamberimiz bir Müslüman kendi nefsi için istediği bir iyiliği diğer kardeşleri içinde istemedikçe iman etmiş olmaz. Yine bir Müslüman ki kendi nefsine reva görmediği bir kötülüğü başkalarına reva görüyorsa o da gerçek manada iman etmiş olmaz, iman etmedikçe de cennete giremez." buyurmuştur. 

Kur'an da ki ilahi emirlerden birisi de iyilik ve güzelliklerin yaygınlaşması kötülüklerin önlenmesi için çalışmaktır. İnfakta bir ibadettir. Varlıklı insanlarımız hakkın hâkim olması, kötülüklerin önlenmesi, kardeşlik ilkelerinin yaygınlaşması için, inanç değerlerine sahip çıkarak imkânlarının bir kısmını Allah yolunda infak etmek zorundadırlar. Bu, "Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla mücadele edin." İlahi emrinin bir gereğidir.  

Kur'an da namazdan sonra en çok üzerinde durulan ibadetlerden biri de infaktır. "Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de iyilikte bulunup, iyilerden olsam! Demesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin." (Münafikun 10) Geçmişte diyanetin yaptırmış olduğu bir ankette Müslüman mısınız sorusuna verilen evet cevabın oranı %98.7, oruç tutanların oranı %83, namaz kılanların %42.5, zekat veriyorum diyenlerin oranı ise %72 ama düzenli olarak hakkıyla zekatlarını verenlerin oranlarının bu kadar olduğunu zannetmiyorum. Benim bildiğim namazını kılan insanlarımızın bile birçokları zekât konusunda aynı hassasiyeti göstermiyorlar.  Zekât günümüz insanlarının vicdanlarına terk edilmiş durumdadır. 

Bazen devlete vergi veriyoruz. Birde zekât mı vereceğiz diyenlerle karşılaşıyoruz. Devletin ayakta durması bir takım hizmetleri yürütmesi, iç ve dış tehlikelere karşı can ve mal güvenliğimizi sağlaması için vergimizi vereceğiz. Vergi devletin hakkıdır. Zekât ise Allah'ın bir emri olup, fakirlerin hakkıdır. Onu da vermek zorundayız. Mesela birisi ben zekât paramla cami, okul, çeşme yaptıracağım dese o da olmaz. Fakirin hakkı olan şeyle hayır hizmetleri de yaptıramazsınız. Eğer cami, okul vb. verecekseniz onu ayrıca infak, sadaka veya bağış olarak verebilirsiniz. Zekâtın kimlere verileceği Kur'an da Tevbe sur.60.ayette açık bir şekilde bildirilmiştir. Zekât verirken de öncelikle yakın akraba ve komşulardan ihtiyaç sahipleri varsa onlardan başlanır. Zekât verilen kimsenin Müslüman olması şarttır. Bununla birlikte dini görevlerini yerine getirmeyen veya aldığı zekâtı meşru olmayan yollarda harcayacağı bilinen kişilere zekât verilebilirse de salih Müslümanlara verilmesi daha uygun ve yerinde olur. Zekatın, malın bulunduğu yerde ki fakirlere verilmesi uygundur. Eğer başka şehir veya ülkelerde daha büyük zaruret içerisinde olanlar varsa oralara göndermekte caiz görülmüştür. 

Biz kulların Allah'a (c.c) karşı sorumluluklarımız olduğu gibi, yaşadığımız topluma karşı da sorumluluklarımız varıdır. Namaz biz kulların Allah'a karşı sorumluluğumuzun yerine getirilmesi iken, infakta topluma karşı sorumluluğun bir ifadesidir. İslam ümmeti ise paylaşmacı bir toplumdur. Zekât veren fakirin duasını da almış olur. 
Zekât malı temizlediği gibi, zekat verilen kişinin, zekat veren için yapmış olduğu duada, geride kalan malın koruyucu sigortası olur. Zekat aynen baharla birlikte budanan üzüm teveğine benzer, budarsanız verim alırsınız budamazsanız o yıl verim alırsınız ama sonra ki yıllarda söner gider. Malda böyledir, zekatını verirseniz bereketlenir vermezseniz size ait olmayanı malınıza katmış olursunuz. Zekat ve benzeri sosyal yardımlar zenginin fakire verdiği bir minnet vesilesi değil, her hak sahibine hakkını vermesi ve sahip olması için, Rabbimizin zengine lütfettiği bir emanettir. Zengin bu sayede aşırı mal ve servet sevgisinden ve cimrilikten de kurtulmuş olur.

Zekat fitre sadaka gibi yardımları verirken dikkat edilmesi gereken önemli hususlar vardır. 1. Verilen infak ürün veya canlı hayvan türündense orta hallisini vermektir.  (Yani ne en kötüsü nede en iyisi) 2.Yardımı verirken yoksulu incitmemek ve rencide etmemek gerekir. "Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, inkârcıları doğru yola iletmez." (Bakara 264) "Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler." (Fatır 29)

Peygamberimiz "insan öldükten sonra ameli kesilir ancak üç şey müstesnadır:  sadakayı cariye (insanların yararlandığı cami, kuran kursu, okul, çeşme vb. yerler yaptıran ve yardım edenler oralardan insanlar yararlandığı sürece amel defterleri kapanmaz 2. Geride insanların yararlanabileceği ilim bırakanlar 3. Arkasında hayır dua eden salih evlat bırakanlar" buyurmuştur.  Fakirleri arayın, görüp gözetin siz ancak fakirleriniz sayesinde (Allah'tan) yardım görür ve rızıklandırılırsınız." (Ebu Davut)  

Şüphesiz ki İnfakı veren, alan ve toplum açısından sayısız faydalar vardır. Zekât veren zengin, Rabbimizin kendisine emanet ettiği, malın gereklerini yerine getirerek, Allah'ın rızasını kazanmış olur hem de emaneti ehline teslim etmiş olur. Aynı zamanda da bu vesile ile malını kem gözlerden ve nazarlardan korur. Hem de bereketlenerek daha da çoğalmasına vesile olmuş olur. Her türlü musibetlerden uzak hayırlı ramazanlar dilerim.