İs­ki­lip'te Me­tin Kal­yon­cu abi­nin de­yi­mi­dir bu. ‘İskilipli Olmak’.
Bu ne ma­na ifa­de et­mek­te­dir?
İs­ki­lip­li ola­rak ken­di­mi­ze acın­dır­ma­ya, ge­ri kal­dık de­me­ye, nü­fu­su­muz azal­dı, göç de­vam edi­yor la­fı­na ge­rek yok.
Ne ya­pıl­ma­lıy­dı?
Ne yap­tık?
Ço­cuk­la­rı­mı­zı ne ka­dar eğit­tik? On­la­ra iyi bir in­san ol­ma­yı öğ­re­te­bil­dik mi?
İki İs­ki­lip­li yan ya­na gel­di­ğin­de, de­di ko­du et­me­nin dı­şında ne yap­tık?  
İs­ki­lip'te ön­ce­den tüm er­kek ço­cuk­la­ra sa­nat öğ­re­ti­lir, son­ra da bu ço­cuk­lar okur ve­ya ba­ba mes­le­ği­ni ya­par­dı. 
Şim­di sa­nat­kar­lık ru­hu bit­ti. Ço­cuk­lar te­le­viz­yon ve te­le­fon ço­cu­ğu ol­du. Ai­le ya­pı­sı eroz­yo­na uğ­ra­dı. De­ğer­le­ri­ni kay­bet­ti. Ana­ya ba­ba­ya ita­at edil­mez ol­du. 
Köy­de üre­ten ai­le­ler, üret­mez ol­du. Yu­mur­ta­yı, eti, ya­ğı şe­hir­den, kö­ye gö­tü­rür ol­du. Tar­la­lar ekil­mez, bağ bah­çe ba­kıl­maz ol­du. 
Üret­me­den tü­ket­me­ye baş­la­dık. Yaş­lı­lık ay­lı­ğı, ma­lul ay­lı­ğı, an­ne ba­ba­ya bak­ma ay­lı­ğı ile ay­lı­ğa bağ­lan­dık. Üret­me­ye ge­rek kal­ma­dı. Na­sıl ol­sa ay­lı­ğı­mız ge­li­yor. Ay­ba­şı olu­yor, ban­ka­ma­tik­ler in­san kuy­ru­ğu ile do­lu.
İs­ki­lip ta­bi­ri ile "Bü­yük­ler al­mış ba­şı­nı gi­di­yor. Be­bek­ler de ba­şı­nı sal­lı­yor. "Ba­ba­la­rı­nın yap­tık­la­rı­nı, ço­cuk­lar da de­vam et­ti­re­cek. Ban­ka­ma­tik kuy­ru­ğu­na, ek­mek kuy­ru­ğu­na on­lar da gi­re­cek.
Çar­şı'da aras­ta­lar ka­pan­dı. Sa­natkâr tü­ken­di. Sa­na­yi­de üre­tim dur­ma nok­ta­sı­na gel­di. Kah­ve­ha­ne ve lo­kan­ta sa­yı­sı art­tı. Pi­de­ci ço­ğal­dı. Pi­de der­ken, es­ki ne­fis pi­de­ler yok. Pi­de­ler, pi­de gi­bi de­ğil. Ağ­zı bir ta­raf­ta, gö­zü bir ta­raf­ta de­ni­len şek­li­ni, ya­pı­sı­nı de­ğiş­tir­di­ler. Fı­rı­na ha­mu­ru atı­yor­lar, na­sıl çı­kar­sa çık­sın umur­la­rın­da de­ğil.
Ge­le­nek­sel dol­ma­mız da ay­nı so­ru­nu ya­şı­yor. Dol­ma­cı­lık sa­nat ol­mak­tan çı­kıp, ti­ca­re­te dö­nüş­müş. So­ğan kav­ru­lur­ken ka­rar­tıl­dı­ğın­dan, dol­ma­da si­yah renk alı­yor. Dol­ma­nın açık sa­rı renk­te ol­ma­sı ge­re­ki­yor. Rah­met­lik Meh­met Kay­maz ho­ca­mız" dol­ma­nın so­ğa­nı­nı ka­rar­tı­yor­lar, dol­ma­da ka­ra renk­li olu­yor. Bu yüz­den İs­ki­lip'te is­te­ye­rek dol­ma ye­mi­yo­rum." der­di. Bu­ra­da en bü­yük et­ken, ka­ba­la dol­ma fi­ya­tı an­laş­ma­sı olu­yor. En iyi­si da­vet sa­hip­le­ri, dol­ma mal­ze­me­le­ri­ni ken­di al­ma­lı, Dol­ma­cıya sa­de­ce dol­ma­yı yap­mak kal­ma­lı­dır. İs­ki­lip'te ka­sap ar­ka­da­şın an­lat­tı­ğı­nı da ak­tar­ma­dan geç­miy­cem.- "Dol­ma­cı ba­na ucuz et var mı di­ye so­ru­yor. Ba­zı hay­van­lar has­ta­lık­lı olu­yor. Has­ta hay­va­nı ucuz fi­ya­ta alı­yo­ruz. Ucuz et ta­le­bi olun­ca da ke­sip eti­ni sa­tı­yo­ruz." De­mek ki bun­dan dol­ma eti ya­pı­lı­yor. En gü­ze­li ka­li­te­li mal­ze­me­yi alıp, Dol­ma­cıya tes­lim et­mek. 
Dol­ma len­ge­ri kü­çü­lüp, sa­ha­na dö­nüş­müş. Tep­si­ye ta­dım­lık hel­va ko­nu­lu­yor. Da­vet­ler ev­de de­ğil, lo­kan­tada ve­ri­lir ol­muş. Da­vet şah­sa de­ğil, top­lu­ma ya­pı­lı­yor. Ge­len çok olun­ca da ik­ram­lar kü­çül­müş. Da­ve­te ge­len kar­nı­nı do­yu­ra­mı­yor. İki da­ve­te gi­der­se kar­nı an­cak do­yu­yor. Ta­bi ikin­ci dol­ma da­ve­ti­ni bu­la­bi­lir­se.
İs­ki­lip'te kim­se kim­se­yi ta­nı­maz ol­muş. Se­lam yok, sa­bah yok. Şeh­rin if­ti­ha­rı olan par­kı, ge­ce­kon­du sem­ti­ne dö­nüş­müş. Park ala­nı üze­ri­ne bi­na ya­pıl­mış. Bi­na cep­he­le­ri es­te­tik ol­ma­yan, tom­ruk sır­tın­dan çı­kan mal­ze­me­ler­le kap­lan­mış. Kim­se ­de par­kın ge­ce­kon­du ol­ma­sı­nı, ne olu­yor di­ye sor­mu­yor.  
Ay­nı şey­le­ri tek­rar­lı­yo­ruz! İs­ki­lip ni­ye ge­ri gi­di­yor? Nü­fu­su­muz ni­ye aza­lı­yor? Tos­ya yo­lu ni­ye açıl­mı­yor? 
Es­ki İs­ki­lip ol­mak is­ti­yor­sak, üret­me­li­yiz. Üret­ti­ği­mi­zi dı­şa­rı sa­tıp, üre­tim mer­ke­zi ol­ma­lı­yız. Sa­natkâr ye­tiş­tir­me­li, aras­ta­la­rı tek­rar dol­dur­ma­lı­yız.
Rab­bim ve­rir­ de, yer al­tın­dan stra­te­jik bir ma­den ve­ya ter­mal su çı­kar­sa İs­ki­lip'in makûs ka­de­ri o za­man de­ği­şir. Bun­lar ol­maz­sa; deveye sormuşlar niye boynun eğri ? Deve demiş; nerem doğru ki, boynum doğru olsun...