Müslümanlar asrısaadetten itibaren "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" "Kıyamet günü ilim sahiplerinin derecelerini artıracağız." "İlim öğrenmek kadın, erkek her Müslüman'a farzdır." İlahi emirleri doğrultusunda hareket ederek bir ilim ve bilim medeniyeti inşa etmişlerdir. 
Peygamberimiz "ilim öğrenmek kadın, erkek her Müslüman'a farzdır." Buyururken, dini ilimlerin kaynak ve merkezi Kur'an ve sünnettir. Müslümanların hepside kendilerine yetecek kadar dini ilimleri öğrenmekle mükellef oldukları gibi bir kısmı da; "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Âl-i İmran 104) İlahi emri doğrultusunda taşıdıkları sorumluluğun bilincindedirler. Peygamberimiz ve ashabı öncelikle vahy sürecinin başlaması ile birlikte her nazil olan sureyi anında yazdıkları, çoğalttıkları, ezberledikleri gibi peygamberimizden rivayet edilen hadislerinde bir kısmı peygamberimizin sağlığında (Es-sahifetüs Sadıka) yazılarak kayıt altına alınmışlardır. Bir kısmı da kendilerini tamamen o işe adayarak Allah'ın rızasına, peygamberimizin şefaatine nail olabilmek, müslümanlara gelecekte ışık tutabilmek için o günün şartlarında 1001 türlü zahmetle hadisleri senet ve ravileri ile birlikte araştırarak kayıt altına almışlardır. Bu işe büyük emek verenlerin başında Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, Nesâi, İbn-i Mace, Zühri, Malik bin Enes ve Ahmet bin Hanbel gelir. Ömürlerini bu işe adayarak çok büyük bir hizmette bulunmuşlardır. Hadis araştırıp kayıt altına alırken de en çok dikkat ettikleri şey Kuran'a entegre olayıdır. Günümüzde hadis inkâr etmeyi bir maharet zannedenler var. Eğer hadis diye söylenen bir söz Kuran'la çelişiyorsa o zaten hadis değildir. Onun üzerinde durmanın, dillendirmenin insanların zihninde diğer binlerce sahih hadisler konusunda şüpheler uyandırmanın hiçbir faydası olmadığı gibi vebalide büyüktür. Bu tür insanların zaten ne doğru dürüst Kur'an i bilgileri var ne de hadis. Akıllar, Kur'an ve sünneti referans alarak onların doğrultusunda kullanılırsa bir anlam ifade eder. Hz. Ömer'de Ebu Cehil'de çok akıllı ve zeki idiler. Hz. Ömer aklını Allah'ın iradesine ve peygamberin hizmetine sundu, Ömer'ül Faruk oldu. Bugün milyarlarca Müslümanlar tarafından rahmetle anılıyor. Ebu Cehil de heva ve heveslerine kapılarak şeytanın gösterdiği hedefe doğru koşup cehaletin babası oldu.  
Müsbet ilimlerle uğraşmakta dinimizin bir gereği ve emridir. Peygamberimiz bir taraftan "İlim öğrenmek kadın erkek her Müslüman'a farzdır." " Buyururken diğer taraftan da "İlim Mümin'in yitiğidir. Nerede bulursa alır." "İlim Çin'de bile olsa gidip alınız." buyurarak müsbet ilimleri işaret etmiştir. Zaten dini ilimlerin kaynağı Allah ve resulüdür. Bir taraftan Müslümanlar ilime teşvik edilirken diğer taraftan da başka bir ülkede eğer bir buluş, icat varsa onu da alabilirsiniz mesajı verilmiştir. Bu tür ilahi emirler doğrultusunda Müslümanlar kısa zamanda hem dini ilimlerde hemde müsbet bilimlerde büyük mesafe almışlardır. İlerlemeyi, Kur'an ve sünnetten koparak batının kılığında, kıyafetinde, müziğinde arayanlar yok değil. Batıdan alacağımız bir şey varsa oda bilim ve tekniktir. 
Özellikle 9. asırdan itibaren İslam dünyasında pozitif bilim alanında birçok önemli hizmet ve buluşlara imza atılmıştır. Nedenleri ise 1. Kur'an da ilim adamlarının övülmesi ve ilme teşvik edilmeleridir. Zümer sur. 9'da "… (Resulüm) De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." Fatır 28'de "… Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkarlar…" Mücadele 11'de ise "… Allah içinizden inanmış olanların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir…" buyurur.
2. Peygamberimizin ilim adamlarını övmesi ve ilme teşvik etmesidir. Peygamberimiz bir taraftan "İlim öğrenmek kadın erkek her Müslüman'a farzdır." Derken, öbür taraftan da "İlim adamlarının kalemlerinin mürekkepleri şehitlerin kanlarıyla aynı mesabededir." "Ya öğrenen, ya öğreten, ya dinleyen, ya da onları seven olunuz beşincisi olursanız helak olursunuz." gibi peygamberimizden bu konuda yüzlerce güzel mesajlar veren hadisler vardır.
3. Müslüman devlet adamlarının ilim adamlarına değer vermesi, saygı göstermeleri ve onlara her türlü imkânı sağlamalarıdır. Yavuz Sultan Selim, Merc-i Dabık seferine giderken yağmurlu bir hava, yanında bulunan hocası değerli ilim adamı İbn Kemal'in atının ayağı su birikintisine basınca, çamurlu su Yavuz'un üzerine sıçrayarak kaftanını kirletir. Onun mahcup olduğunu gören Yavuz Selim " Hocam mahcup olmanıza gerek yoktur. Bir ilim adamının atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir şereftir." der ve yaverini çağırarak  "Bunu bu hali ile kurutarak saklayınız ve ben öldüğüm zaman tabutumun üzerine örterek mezarlığa böyle götürünüz" diye vasiyet eder. Osmanlı padişahlarının büyük çoğunda benzer örnekleri görmemiz mümkündür. Ömrünün büyük bir kısmı at üzerinde ve seferlerde geçen Yavuz, son demlerinde, yanında sadece çok sevdiği musahibi (dostu, arkadaşı) Hasan Can vardı. Hastalığı sırasında "Hasan Can, bu ne haldir?"  O da:  "Cenabı Hakka teveccüh edip, Allah'la beraber olma zamanıdır!" diye karşılık verir. Sultan Selim Han "Bizi bunca zamandan beri kiminle bilirdin? Cenabı Hakka teveccühümüzde kusur mu fehmettin?" diye sitem eder. 
Yavuz Mısır seferinde bir an atından inerek uzun bir süre yürüdükten sonra vezirler ricacı olarak, çok sevdiği hocası İbn Kemali gönderirler. O da  "Devletlim atınıza binseniz de askerlerde binseler deyince de, hocam Allah Resulü önümde yürürken ben nasıl ata binerim." Diyecek kadar da peygamber sevdalısı ve peygamberle irtibatlı bir padişah. İman dolu yüreklerin kelimetullahı daha uzağa ulaştırarak Allah'ın nizamını yeryüzünde hâkim kılma sevdası ile dolu olan birine peygamberimiz mihmandarlık yapmazmı. Mısır fethedildikten sonra ki ilk cuma namazında "Hakim-ul Haremeyn" olarak adı geçince itiraz ederek "Hayır biz kutsal beldelerin hakimi değil, hadimi, hizmetkarıyız. Hutbeyi bu şekilde okuyunuz" diyen birine, Yüce rabbimizin nusreti inmezmi.
Osman gazi, Fatih, Yavuz ve kanuni gibi Allah ve Resulünü seven onların göstermiş oldukları yoldan giden padişahların samimi gayretleri sayesinde Osmanlı bir cihan devletine dönüşerek, Kur'an ve Sünnet referanslı, ilme ve irfana dayalı islam medeniyeti inşa edilmiştir.