Bir ön­ce ki ya­zı­mız­da özel­lik­le 9. Asır­dan iti­ba­ren İs­lam dün­ya­sın­da İs­la­mi ilim­ler ve bi­lim ko­nu­sun­da önem­li ge­liş­me­le­rin ne­den­le­ri­nin ba­şın­da, Kur'an ve sün­net­te ilim adam­la­rı­nın övü­le­rek il­me teş­vik edil­me­le­ri, Müs­lü­man dev­let adam­la­rı­nın yi­ne ay­nı şe­kil­de ilim adam­la­rı­nı öv­me­le­ri, de­ğer ver­me­le­ri ve her tür­lü imkânı sağ­la­ma­la­rı üze­rin­de dur­muş­tuk. 


Özel­lik­le 9. Asır­dan iti­ba­ren İs­lam dün­ya­sın­da di­ni ilim­ler ve po­zi­tif bi­lim ala­nın­da önem­li ge­liş­me­le­rin ne­den­le­rin­den 4.sü ise ter­cü­me olay­la­rı­nın baş­la­ma­sı­dır. Müs­lü­man­lar bir ta­raf­tan Kur'an ve sün­ne­tin ışı­ğı al­tın­da, on­la­rın doğ­rul­tu­sun­da, on­la­rı re­fe­rans ala­rak, aklî mu­ha­ke­me ile (tef­sir, ha­dis, fı­kıh, ke­lam gi­bi ilim­ler ko­nu­sun­da akıl yü­rü­te­rek fark­lı gö­rüş­ler or­ta­ya koy­muş,çok sa­yı­da eser ya­za­rak ka­fa­lar­da­ki prob­lem­le­re çö­züm yol­la­rı ara­mış­lar­dır. Müs­lü­man­lar bir ta­raf­tan di­ni ko­nu­lar­da­ki so­ru­la­ra ce­vap­lar arar­ken bir ta­raf­tan da es­ki yu­nan ve Hint kül­tür­le­ri­nin be­li baş­lı eser­le­ri­ni ter­cü­me ede­rek fay­da­lı olan bil­gi­le­ri alıp on­lar­dan da ya­rar­lan­mış­lar­dır. Zi­ra pey­gam­be­ri­miz "İlim Çin de bi­le ol­sa gi­dip alı­nız" bu­yur­muş­tur.   


Müs­lü­man­lar ilk fe­tih ha­re­ket­le­ri sı­ra­sın­da Hint, Fas ve He­len me­de­ni­yet­le­ri­ne ait zen­gin bir bil­gi ve kül­tü­rel bi­ri­kim­le kar­şı­laş­tı­lar. İlk 4 ha­li­fe ve Eme­vi­ler za­ma­nın­da bu bi­ri­kim­den sa­de­ce(son­ra­ki ya­zı­la­rı­mız­da üze­rin­de du­ra­ca­ğı­mız) tıp, fi­zik, kim­ya, ma­te­ma­tik ve as­tro­no­mi alan­la­rın­da is­ti­fa­de et­mek­le sı­nır­lı kal­mış­lar­dı. Ab­ba­si­le­rin ilk yıl­la­rın­dan iti­ba­ren baş­la­yıp Me­mun dö­ne­min­de "Bey­tül Hik­me"nin ku­rul­ma­sı ile hız­la­nan ter­cü­me fa­ali­yet­le­ri es­na­sın­da fel­se­fe­de Müs­lü­man­la­rın il­gi ala­nı­na gir­di. Bey­tül Hik­me'de Ef­la­tun, Aris­to, Pla­ton vb. bir­çok dü­şü­nü­rün çok sa­yı­da ki fel­se­fi ve ah­la­ki muh­te­va­lı eser­le­ri ter­cü­me edil­di. Bu­na eş za­man­lı ola­rak da İs­lam dün­ya­sın­da fel­se­fi ce­re­yan­lar or­ta­ya çık­ma­ya baş­la­ya­rak bir­çok İs­lam fi­lo­zo­fu ye­tiş­miş­tir.
İs­lam dün­ya­sın­da ter­cü­me olay­la­rı 8. Asır­dan iti­ba­ren baş­la­mış, ürün­le­ri­ni 9. asır­dan iti­ba­ren ver­miş­tir. Yu­nan fi­lo­zof­la­rı­nın ve de­ği­şik ül­ke­ler­de­ki tıp bil­gin­le­ri­nin yaz­mış ol­duk­la­rı eser­le­rin bü­yük bir ço­ğun­lu­ğu ter­cü­me edil­dik­ten son­ra fik­ri ve fi­ili ge­liş­me­ler ala­nın­da bir zen­gin­lik oluş­tu­rul­muş­tur. Ter­cü­me edi­len eser­ler İs­lam dü­şü­nür­le­ri ta­ra­fın­dan dik­kat­li­ce in­ce­len­miş­tir. Bir­ço­ğu­na da şerh­ler (açık­la­ma­lar) yaz­mış­lar­dır. Bir ta­raf­tan da or­ji­nal ya­zı­lar ka­le­me alı­na­rak, ori­ji­nal gö­rüş ve bu­luş­lar or­ta­ya ko­nul­muş­tur. Me­se­la is­pan­ya­da ye­tiş­miş olan  İs­lam fi­lo­zof­la­rın­dan İbn-i Rüşt, Aris­to'nun te­mel eser­le­ri üze­ri­ne kü­çük, or­ta ve bü­yük ol­mak üze­re 3 ay­rı çap­ta açık­la­ma­lar yaz­mış­tır.


Do­ğu İs­lam dün­ya­sın­da Kin­di ve Ebu Be­kir Ra­zi den son­ra Fa­ra­bi, İbn-i Si­na, İmam-ı Ga­za­li gi­bi önem­li fi­lo­zof­lar, İs­lam dü­şü­nür­le­ri ve mü­te­fek­kir­le­ri ye­tiş­miş­tir. Ba­tı is­lam dün­ya­sın­da (İs­pan­ya) ise İbn-i Bâcce, İbn-i Tu­feyl ve İbn-i Rüşt gi­bi fi­kir ve dü­şün­ce alan­la­rın­da önem­li et­ki­ler bı­ra­kan ün­lü fi­lo­zof­la­rı gör­mek­te­yiz. İs­lam fel­se­fe­si­nin ge­nel­de üze­rin­de dur­du­ğu ko­nu­lar, özel­lik­le fel­se­fe­nin 2. Ba­ba­sı ka­bul edi­len Fa­ra­bi'nin üze­rin­de dur­du­ğu ko­nu­lar­dır. Al­lah'ın var­lı­ğı ve bir­li­ği, ev­ren, mad­de, ta­bi­at, can­lı­lar, in­san ak­lı­nın sı­nır­la­rı, in­san ak­lı ile ev­ren­de ki dü­ze­ni an­la­ya­bi­lir mi ve Al­lah'ın var­lı­ğı­nı ka­nıt­la­ya­bi­lir mi gi­bi ana ko­nu­lar üze­ri­ne yo­ğun­laş­mış­lar­dır. Fa­ra­bi, Pla­ton'dan al­dı­ğı gö­rüş­ler­le ide­al bir top­lum dü­ze­ni an­la­yı­şı­nı ge­liş­ti­re­rek "Er­dem­li şe­hir." Ad­lı bir de eser yaz­mış­tır. Fa­ra­bi'den son­ra ge­len İbn-i Si­na, Fa­ra­bi'nin dü­şün­ce­le­ri­ni da­ha da ge­liş­ti­re­rek sis­tem­leş­tir­miş ve man­tık, me­ta­fi­zik, psi­ko­lo­ji alan­la­rın­da önem­li eser­ler or­ta­ya koy­muş­tur. 


İs­lam dün­ya­sın­da ye­ti­şen en önem­li fi­lo­zof, mü­te­fek­kir, mu­ta­sav­vıf , Kur'an ve sün­net'i iyi bi­len ilim adam­la­rın­dan bi­ri­si­de Ga­za­li­dir.Fa­ra­bi ve İbn-i Si­na gi­bi fi­lo­zof­la­rın eser­le­ri­nin ta­ma­mı­nı in­ce­le­dik­ten son­ra gö­rüş­le­ri­nin önem­li bir bö­lü­mü­nü ka­bul et­mek­le bir­lik­te, ba­zı ko­nu­lar­da ha­ta­lar yap­tık­la­rı­nı hat­ta 3 ko­nu­da ise küf­re düş­tük­le­ri­ni sis­tem­li bir şe­kil­de ile­ri sü­re­rek de­lil­ler­le bir­lik­te yaz­mış ol­du­ğu, Tehâfüt el Fe­la­si­fe (Fi­lo­zof­la­rın Tu­tar­sız­lı­ğı) ad­lı ese­rin­de or­ta­ya koy­muş­tur. Ga­za­li, bu ese­rin­de fi­lo­zof­la­rın ak­lın gü­cü­nü abart­tık­la­rı­nı ve ak­la ta­şı­ya­ma­ya­ca­ğı bü­yük bir yük yük­le­dik­le­ri­ni, Al­lah'ın var­lı­ğı­nı, ru­hun ölüm­süz­lü­ğü­nü akıl­la ka­nıt­la­ya­ma­ya­cak­la­rı­nı öne sür­müş­tür. Ev­re­nin olu­şu­mu, Al­lah'ın var­lı­ğı ve bir­li­ği, ahi­ret mut­lu­lu­ğu ko­nu­la­rın­da ka­nıt­lan­ma­sı zor bir ta­kım id­di­alar or­ta­ya at­tık­la­rı­nı, bun­la­rı ya­par­ken de Ku­ran'ın gö­rüş­le­ri üze­rin­de ye­ter­li öl­çü­de dur­ma­dık­la­rı, Ku­ran ve Sün­ne­ti re­fe­rans al­ma­dık­la­rı gö­rü­şü­nü ile­ri sür­müş­tür. 


Ga­za­li, Fa­ra­bi ve İbn-i Si­na gi­bi fi­lo­zof­la­rın Âle­min eze­li olu­şu, Al­lah'ın cüz'iya­tı bil­me­di­ği­ni söy­le­me­le­ri, ölüm­le ruh­la­rın yok ola­ca­ğı, cen­net ve­ya ce­hen­nem­de cis­ma­ni ola­rak zevk­le­ri ve acı­la­rı his­set­me­yi inkâr et­me­le­ri gi­bi 17 ko­nu­da da ha­ta ya­pıp gü­nah iş­le­dik­le­ri, 3 ko­nu­da ise küf­re düş­tük­le­ri­ni ayet ve ha­dis­ler­le or­ta­ya koy­muş­tur. Ga­za­li'den son­ra uzun yıl­lar onun ça­pın­da (Kur'an-ı, Sün­ne­ti, Ta­sav­vu­fu ve Fel­se­fe­yi iyi bi­len) bü­yük mü­te­fek­kir ye­tiş­me­miş­tir. Bu bel­ki­de Ga­za­li'nin ulaş­tı­ğı zir­ve­ye ulaş­ma­nın güç­lü­ğün­den kay­nak­la­mış­tır. Ga­za­li eleş­ti­ri­le­ri­ni ya­par­ken ke­lam­cı­la­rın yap­tı­ğı gi­bi sa­de­ce di­ni üs­lu­bu kul­lan­ma­mış ay­nı za­man­da us­ta bir şe­kil­de fel­se­fe üs­lu­bu­nu da kul­la­na­rak eleş­ti­ri­le­ri­ni öy­le yap­mış­tır.


İbn-i Rüşt'de, Ta­ha­füt Ta­ha­füt el Fe­la­si­fe (Fi­lo­zof­la­rın Tu­tar­sız­lı­ğı­nın Tu­tar­sız­lı­ğı) ad­lı ese­rin­de Fa­ra­bi ve ibn Si­na'nın gö­rüş­le­ri­ni sa­vu­na­rak Ga­za­li'yi eleş­tir­miş­tir. Da­ha son­ra Os­man İbn Mu­sa, Ah­met İbn-i Sü­ley­man, Ha­kim Şah Mu­ham­med, Mu­ham­med el Kaz­vi­ni ta­ra­fın­dan da Ta­ha­füt­ler ya­zıl­mış­tır. İlim ve te­fek­kü­re bü­yük de­ğer ve­ren Fa­tih Sul­tan Meh­met'te Ga­za­li İbn-i Rüşt tar­tış­ma­sı­nın ay­dın­la­tıl­ma­sı­nı is­te­miş ve dev­rin ün­lü bil­gin­le­rin­den Ala­ed­din Ali El Tu­si ve Mus­ta­fa Mus­li­hud­din'de bu ko­nu­da bi­rer eser ka­le­me al­mış­lar­dır. 


Sa­de­ce bu ko­nu­da 9 ay­rı mü­te­fek­kir ta­ra­fın­dan bu ko­nu­nun ele alı­na­rak eni­ne bo­yu­na tar­tı­şıl­ma­sı fi­kir ser­det­me­le­ri dü­şün­ce­ye, fik­re ve araş­tır­ma­ya ne ka­dar bü­yük bir önem ve­ril­di­ği­nin ka­nıt­la­rın­dan­dır.