Merhaba sevgili okurlar, bu yazımda sizlere statüler ve kazandırdıkları hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum. Statü nedir ile kısa bir tanım yaparak konuya daha hâkim başlayalım isterseniz. 


Statü; konum demektir. Bireyin sosyal hayatındaki yerine göre de konumlar değişmektedir. Kazanılmış ve verilmiş statüler vardır. Verilmiş statüler; ırk, cinsiyet, zenginlik, fakirlik, aile, din vb. bu statüleri seçmek bireyin elinde değildir, kendiliğinden gelir. Kazanılmış statüler; bireyin doğuştan sahip olmadığı, kendi karar ve tercihleri doğrultusunda çabaları ve başarılarıyla elde ettiği statülerdir. Öğretmenlik, doktorluk, mühendislik, siyasetçi, yönetici gibi genelde meslek ağırlıklı statülerdir.


İnsan yaşam sistemine baktığımızda, yeryüzünde insan varlığı oluştuğu andan itibaren gruplaşmalar, statü farklılıkları oluşturulmuştur. Sosyal bir varlık olan insan kendi türüyle etkileşime geçerek bir arada toplanmaya ve gruplar oluşturmaya başlamıştır. İnsan nüfusunun artmasıyla oluşan grupların farklılıkları da artmaya ve aralarında çeşitli çatışmalar çıkmaya başlamıştır. Büyük gruplar, büyük grupların içerisinde oluşan küçük gruplar, etnik, dini, mezhepsel, bölgesel, renksel, cinsel vb. birçok alanda gruplar oluşmaya başlamıştır. Ve bu grupların içerisinde de statüler oluşmuştur. Statüler; liderler, başkanlar, yöneticiler, idareciler, sorumlular, amirler, memurlar, işçiler, hizmetliler,  meslek mensupları, siyasiler… vb. Evet, hepsinin farklı bir görevi ve işlevi var ve her bir statü bir alt statüyü yönetme aşkı ile yanmaktadır. Oysa ki toplumda statü farklılıkları bir kamplaşma veya gruplaşma değil, bir zenginlik olarak görülmelidir. Zira verilmiş statüler kişinin tekelinde değildir, kazanılmışlar da kişinin tercihine göre değişir.
 

Statüler insanlık için neden gereklidir? 
İşlerin paylaşımı ve kolay yürütülebilmesi için statü gereklidir diyebiliriz. Ya da bunun için daha başka birçok sebep bulabiliriz. Olmaması veya gerekliliği tartışılır. Hayatı kolaylaştırmak için yeryüzünde böyle bir yöntem uygulanmakta ve uygulanmaya da devam edecektir. Gelin biz nasıl uygulandığı ve uygulanması gerektiği ile ilgili konuşalım. 
Bir grup düşünelim ve bu grubun içerisinde bir lider, liderin yardımcıları, üst çalışan, alt çalışan ve halk gibi statüler bulunmaktadır. Aslında tüm bu saydıklarımızda daha sade bir ifade ile hizmet veren ve hizmet alan olarak ikiye ayırabiliriz. Toplum içerisinde birey bir yerde hizmet alan iken başka bir yerde hizmet veren konumunda olabilir ve bir bireyin birçok statüsü olabilir. 


Hizmet alan ve hizmet veren!
Hizmet alan hizmetini iyi ya da kötü bir şekilde alıyor. Burada asıl dikkat çekmek istediğim hizmet veren kısım. Belirli bir statü elde etmiş insan, kendinden alt gördüğü diğer insana bir güç uygulama noktasına gelmektedir. Üstelik mesleki olarak aynı yeterliliklere sahip oldukları halde bu gücü uygulamaktan kesinlikle imtina etmemektedir.  Enteresandır, bu bireyler bir yerde hizmet alan iken farklı bir yerde hizmet veren olduğunda, hizmet alan iken yaşadığı tüm sıkıntıları karşısındaki hizmet alana yansıtmaktadır. Toplumun en üst tabanından en alt tabanına kadar ast üst ilişkisi öylesine işlemiş ki, herkeste kendini yüce bir statüde görme çabası ve herkeste ötekileştirme ve yok sayma, ezme ve emretme dürtüsü gelişmiş. Bireyler statüler elde ederken aslında kişilikler yerine oturmamış, bir hırs, statüye yönelik saygınlık kazanma, istediğini kolay elde etme arzusu vb. durumlar etik değerlerin yerini almaya başlamıştır. Bu saydıklarımız sadece statü sahibi insanlarda değil diğer insanlar tarafından da kabul görmüş ve Nasrettin Hoca'nın ''ye kürküm ye'' davasına dönüşmüştür. 


Statüler olmasa idi?
Hayatın belirli bir düzen içerisinde gitmesi, kaos, kargaşa gibi nedenlerin hasıl olmaması için, hiyerarşik bir sistemde hayatın kolaylaştırılması, iş bölümü için bazı statüler oluşturulmuştur. Oluşturulması da zaruret haline gelmiştir. 
Fakat sonraları insanların çoğalması ve işlerin artması ile daha çok statüler oluşturulmuş. Zamanla bu statüler insanların etiketleri itibar aracı haline gelmeye başlamıştır. Sorun da bu noktadan sonra başlamıştır. 
İtibar aracı!


İtibar aracı haline gelen statülerle birlikte, halktaki algıda değişmiştir. En ufak bir işini dahi yaptırmak için insanlar; bir itibar aracı göstermeyi, bu itibar araçları ile birilerini ezmeyi veya statüsünden etmeyi, bir mevkie gelmek için bu araçları kullanmayı kendinde hak olarak görmeye başlamıştır. Etik değerler aşılmış, olmaz denilenler oldurulmuş, haksızlıklar hak konumuna getirilmiştir. Belirli bir statüye sahip olan birey kendini bilgili üst düzey vatandaş olarak görmeye ve böylece sınıfsal ayrımlar da baş göstermeye başlamıştır. Yapılan sınıfsal ayrımlarla oluşan alt/üst tabakalaşması toplumda yaşanan mağduriyetlerin artmasına neden olmuştur. İş bölümü yaparak hayatı kolaylaştırmak adına belirlenen statüler zamanla hayatı zorlaştırma yoluna girmiştir. 


İyi niyetle kullanılan araçlar, zamanla çıkarlar uğruna kötü araçlara dönmektedir. Çıkarlar çakıştığında dem vurduğumuz adalet sistemini, itibar görmek ya da işimizi gerçekleştirmek için saf dışı bıraktığımız sürece toplumda görülen adaletsiz durumlar çoğalacaktır. İtibar araçları çoğalacak, güçlünün zayıfı ezdiği bir dünya ile karşı karşıya kalacağız. Eğer herkes için adalet ve eşitlik diyorsak, hayatı kolaylaştırmak için sunulan araçları itibar aracına döndürmemeliyiz. 
Saygılarımla...