Hakîkî Müslümân, dînine, anasına, babasına, hocasına, âmirine, memleketin büyüklerine ve kanûnlara karşı son derecede saygılıdır. Lüzûmsuz şeylerle uğraşmaz. Ancak fâ'ideli şeylerle meşgûlolur. Kumar oynamaz. Vaktini boş geçirmez.
Hakîkî Müslümân, ibâdetini tam yapar. Allahü teâlâya olan şükrân borcunu öder. İbâdetini, yalnız lâf olsun veyâ yasak ortadan kalksın diye yapmaz. 
İbâdetini, büyük bir arzû, istek, sevgi ile yapar. 
Allahü Teâlâdan korkmak demek, Onu çok sevmek demekdir.
İnsan, nasıl çok sevdiği bir kimsenin üzülmesini istemez ve onu üzeceğim diye korkarsa, Allahü Teâlâya ibâdet de O’na olan sevgimizi ispâtlayacak bir şeklde yapılmalıdır. Allahü Teâlânın bize verdiği ni'metler o kadar çoktur ki, O’na olan şükrân borcumuzu ancak O’nu çok severek ve candan ibâdet ederek ödemeye çalışmalıyız. İbâdetin muhtelif nev'leri vardır. 
Bir kısmı, yukarıda da zikr etdiğimiz gibi, Allahü Teâlâ ile kul arasındadır. Allah, kendisine ibâdette kusur edenleri belki affeder. Başkasının hakkına ri'âyet etmek de ibâdetdir. Başkalarına fenâlık edenleri ve üzerinde başkasının hakkı bulunanları, hak sâhibleri affetmedikçe aslâ affolunmaz.