Boş zaman, yoğun iş temposundan kaçış, yorgunluğun son bulduğu nokta ya da gevşemenin gerçekleştiği zaman dilimi... Örnekleri çoğaltacak olursak; acaba şu an ne yapsam da hem yaptığım işten keyif alsam hem yorulmasam hatta hem de özgür olsam savının, yazarken iki kelime; düşünürken endüstri kadar ağır geldiği anlam bütünü. Dönemin yeni kapitalist ruhunun da hem hayali hem de topluma olan yansıması. Ne diyor bay kapitalist: Sadece tüketin! Deliler gibi tüketiyoruz tabi. Bu tüketme yeme-içme, mecburi ihtiyaçlar dışında da fazlaca dünyamızı sarmış durumda.
Öncelikle boş zaman kavramımıza bakmamız gerekiyor. Beş dakikalık bir kahve arası; ikişer dakikalık seanslar halinde sosyal medyada ne oldu zamanı; hafta sonu çalışılmayan vakitler, akşam iş çıkışı ve sonrası…
Sabah kahvaltımızı evimizde yapabiliriz bunun için bir saat erken kalkmak yeterli olacaktır fakat pek çok kişi için hayat şöyle zor; böyle yorucu diyerek kahvaltısını ara öğün gibi yapıyor poğaça, simit, çay … bu bir alışkanlık haline geldiğinde hem sağlık açısından; hem de maddi anlamda  eksilme göreceksiniz. Çay mı içeceğiz, evimizde içmek yerine, kafede içmek daha şık öyle değil mi! Üstelik evdeki kadar rahat da değiliz: popüler kültür hegemonyası. Peki, işten fırsat bulup bir boş zaman çıkarmaya çalışıyoruz. Hafta sonuna kadar işinizi bitirdiniz, hafta sonu da iş yerinize yardımcınız bakıyor. Nasıl bir hafta sonu planlıyorsunuz? Mesela alışveriş merkezi serüveniniz var mı bu hafta sonunda ya da kurumsallaşmış bir kahvecide kahve içerken, sosyal medyada hikâye paylaşmak! Yahut fastfood konusunda kurumsallaşmış bir iş yerinde, normalde evde yemediğiniz ama orada görünce içinizin eridiği baharatlı tavuk yemek var mı planınızda?
Oluşturduğunuz boş zaman hep aynı kişilerin zenginleşmesini sağlarken, sizin cebinizden her seferinde bir fazlasını çıkartıyorsa sizce de bir tuhaflık yok mu?
Boş zamanınızı dışarıda planladığınızda, az önce saydığımız mekânları çokça tercih ediyorsanız göreceksiniz ki dinletilen müziklerden, aydınlatmalara; indirim etiketlerinden, cazip tekliflere kadar her şey boş zamanınızın kademeli olarak bölünmesine ve içerisinde yeni ve küçük boş zaman dilimleri üretilmesine sebep olacaktır.
Ve bu aralıklarda elbise aldıysanız, yemek yeme ihtiyacı hissedecek; yemeğin üzerine olmazsa olmaz bir bardak çay… birazcık bekledikten sonra bir de kahve arası…Yanınızda çocuğunuz varsa  ışıklı-müzikli oyuncaklara zorunlu yönelim… çocuğu beklerken sosyal medya turu, saatin bir anda ilerleyişi… biraz mutlu ama tatmin olamamış ruh halinizle karşı karşıyasınız.
Peki gün sonunda ne oluyor?
Bir gün boyunca para saçtınız çünkü yaşadığınız algı, para saçtıkça mutlu hissedeceğiniz yönündeydi fakat siz pek de tatmin olamadınız. Ertesi gün başka bir şey yapsanız mı acaba! Ama çok para harcadınız. Size para saçtıran algı için düşünürseniz hiçbir zararı yok. Gün sonunda yine dengede değişme yok. Yine dünyanın en zengini. Yemek de yesen, mutlu olmaya da çalışşan, telefonla da oynasan sen mutlu olamadın ama o yine mutlu. Sen çalışmayı bir türlü sevemedin, ibadet göremedin, işini değil kazandığını sevmeyi seçtin çünkü sen çabuk kandırılacak biriydin dünyadaki diğer bilmem kaç milyar insan gibi. İnanç değerlerin bile senin yolunu aydınlığa çıkarmanı isterken, sen hikâye okur gibi okudun, düşünmedin üzerine, anlamadın, paranın maneviyatın tek kaynağı olmadığını bilmen, görmen için daha ne söylemem lazım. Sen kaybettin, o kazandı. Sen sömürülmekle huzursuz olmadın ve o sömürdü. Niye mi mutlu?
Çünkü senin oluşturmaya çalıştığın boş zamanda o hep çalışıyordu.