Üstâd-ı Âlem şöyle rivayet ediyor: o gün Hoca Amr Kerbi Gazi ile birlikte şehre girmiş, cenge yetişmiş baltasını çekip kapı önünde duran kafirlere hamle kıldı, bir çok kafiri ateş yakıp ortadan kaldırdı.
İmlak Şah bu durumu görünce korktu, oradan  kaçıp gitmeğe yol bulamadı, canını mutfağa zor attı. Can tatlı ne yapsın, orada bulunan bir fırının içine girdi, kapağını üzerine kapattırıp içine yattı.
Hicaz pehlivanı Kerebi Gazi divan halkını yerle bir etti, oradan herkes dağıldı hatta canlı kimse kalmadı. Kerebi Gazi askerleri ile birlikte dışarı çıkıp baktılar ki kapını önünde  öyle bir cenk kurulmuş ki anlatmaya söz yetmez. Bu hali gören Kerebi Gazi bir kere Allah deyip öyle bir nara attı ki, onun narasından birçok kafir askerinin ödü patladı. O on pehlivanla birlikte içeri girmeye yeltenen kafirleri bir kırış kırdı ki bir anda o melunları kapı önünde tar umar etti. Kafir askerleri bu durumu görünce bulundukları yerden kaçıp sarayın dış avlusunun önünde toplandılar, sıra sıra dizildiler feryat-da figana başladılar. Kimsenin içeri girmeye takatı kalmamdı.
Kerebi Gazi, yirmi askerinden on beşini o kapının önüne bıraktı, kendisi de yirmi askerin beşini yanına alarak Hoca Amr ile birlikte içeri girdi. Sarayı bucak bucak aradılar, mutfağa kadar girdiler, kimsecikler yok deyip giderken Hoca Amr, gelin şu fırının içine de bakın, belki orada olabilir, dedi. Yanında bulunan yiğitler, işe yaramaz adamlarıyla dolu şu memleketin padişahı utanmadan bir fırının içine saklanacak değilya deyip dönüp gitmek istediler. Amr ısrar etti, sonunda dönüp fırının kapısını açtılar, baktılar ki İmlak Şah içeride pusmuş oturuyor. Boğazından yapışıp sürüye sürüye dışarı çıkardılar. İki elini kafasının arkasından bağlayıp, oradan kapı önündeki cenk yerine geldiler. Baktılar ki oradaki kafirler yine Kerebi Gazi'nin yiğitleri ile cenk etmeye tutuşmuşlar. Hemen Kerebi Gazi atına binip İmlak Şah'ı kemerinden tutup eline aldı, öteki yiğtler de atlarına bindiler. Kerebi Gazi nara atarak kapıdan dışarıya at sürüp İmlak Şah elinde dışarı çıktı. Otuz bin kafir o kapının önünde sıra sıra duruyorlardı. Toğyanuş diye bir pehlivan vardı, onu davet edip Kerebi Gazi ile savaşmak üzere getirmişlerdi. Ansızın o adam karşılarına çıktı. Kerebi Gazi onu görünce ininden çıkan bir ejderha gibi nara atıp kapıdan dışarı çıktı. Kafir askerleri  baktılar ki Kerebi Gazi'nin sol elinde İmlak Şahı bir elma gibi kavrayıp tutmuş, sağ elinde ise samsam kılıcı var. Baktılar ki şahları Kereb'in eline, hemen gayrete gelip askerler Kerebi Gazi'ye saldırmaya yeltendiler. Kerbi Gazi ise bir elinde İmlak, bir elinde samsam, nara atıp küffar askerine kuvvetli bir av gibi girdi. Başlarına kıyameti kopardı. Her yandan gürz ile, kılıçile, balta ile oklar ile Kerebi Gazi üzerine saldırdılar. Kerebi Gazi siper yerine İmlak Şah'ı tuttu. Küffar askeri zor durumda kaldılar. İmlak'ı nasıl kurtaracaklarını bilemediler. Öte yandan on beş asker atlarının üzerinde, önlerinde Hoca Amr olmak üzere o kapıdan dışarı çıkıp kafir askerine öyle bir giriş girdiler ki, o arada kan sel olup aktı. Yine şiddetli bir cenk başladı. Erenlerin narası, kafir askerlerinin feryadı figanı, o şehrin içlerine kadar yayıldı. Kafir askerleri feryat edip geldiler ve Toğyanuş'a Ey pehlivan ne duruyorsun, diye çıkıştılar. Toğyanuş, gayrete gelip Kerebi Gazi'nin önüne geçti: Ey nâbekâr, ne yapıyorsu. Sen kendini benimle mi kıyas ediyorson, elimden sağ selamet kurtularak şehirden çıkıp gitmek mi istiyorsun, dedi, kılıcını sıyırarak meydana atıldı. 
Kerebi Gazi, İmlak Şah'ı sürüp siper gibi çevirip Toğyanuş'a karşı döndü, İmlak Şah, Lât'ı, Uzzâyı, Batırmanı, Benderus'u seversen canıma kıyma, dedi. Toğyanuş, çaresizlikten ne yapacağını şaşırmış durundayken Kerebi Gazi, Sen ne melunsun, sen kim oluyorsun da benim elimdeki avımı almaya uğraşıyorsun, deyip atını şahlandırdı, ileri atılıp Samsam kılıcını öyle bir çaldı ki, o melunun karşısına varınca onu iki parça etti. Ondan sonra o askerler kafirlerin başına kıyametler kopardı. Her taraftan hücum başlayınca Kerebi Gazi onlara karşı İmlak Şah'ı siper olarak kullanıyor, nara atıp cenge devam ediyordu. Kerebi Gazi'nin arkadaşları olan o yirmi asker ile Hoca Amr Kerebi Gazi'ye arka çıkarak öyle bir cenk ettiler ki, küffar askerlerini bölük bölük önlerine katarak şehrin kapısına kadar yürüdüler. Kafirler ne kadar istedilerse dr İmlak Şah'ı Kerebi Gazi'nini elinden alamadılar Kafirler her yandan onu kuşatarak saldırıyorlar, Kerebi Gazi ise İmlak Şah'ı siper yerine tutarak cenk ediyordu. Sonunda kafir askerleri Kerebi Gazi'nin önünde zavallı ve güçsüz duruma düşüp önünden bölük bölük kaçtılar evlerinin damlarına çıktılar, yukarıdan üzerlerine taşlar topraklar dökmeye başladılar. Anlatmaya lisanların yetmeyeceği çok şiddetli bir mücadele oldu.
O yirmi pehlivan ile Kerebi Gazi'nin kardeşleri Ma'di ailesi askerleri öne çıkıp siperlerini başlarına tutarak naralar atarak yol üzerinde duran kafir askerlerini önlerine katıp kovalaya kovalaya Kerebi Gazi ile birlikte şehrin kapısına kadar geldiler. Kapını önünde İmlak Şah komutanlarından Yezlam-ı Mağribî diye bilinen bir pehlivan beş yüz seçkin askeri ile beklemekteydi. Hemen Kerebi Gazi'yi görüp nara atarak üzerine hücum etti. Hicaz'ın pehlivanı Kerebi Gazi aslanlar gibi kükreyip öyle bir nara attı ki, kafirler bir birlerine çarpıp sersemleştiler. Kerebi Gazi o beş yüz askeri hesaba katmadan bir elinde İmlak Şah, bir elinde samsam kılıcı, kime vurduysa dört parçaya ayırıveriyordu. Böylece o beşyüz kafiri yarıp göz açıp yumuncaya kadar kapıya vardı. Kapıya öyle şiddetli bir darbe indirdi ki kapının bentleri yerinden ayrılıp yıkıldı. Kerep atını mahmuzlayıp dışarı çıktı. Yirmi kişilik yiğtler grubu da Kerebi Gazi'nin ardından şehrin dışına çıktılar.
Onları gören Yezlâm-ı Mağribî, hey nâbekarlar nereye gidiyorsunuz, diye bağırarak iki yüz kadar kafir pehlivanı ile arkalarına düştü. Kerebi Gazi'nin üzerine bir hamle ile atlamak üzereydi ki ikinci kardeşi Ma'di  nara atıp Yezlâm-ı Mağribi'nin önünü kesti. Ey melun nereye kaçıyorsun, diye bağrınca Yezlam öfkeyle döndü Ma'di'ye bir kılıç savurdu. Ma'di siperini iyi kullandığı için bu hamleyi savuşturdu. Yezlam geçip gitmek istedi ama ardından atını mahmuzladı yetişti, sıçrayıp o meluna öyle bir kılıç çaldı, kılıç eğerin kaşına geldi eğerin kaşı iki parçaya ayrıldı. Orada kalan ikiyüz kafire kılıç sallayıp kova kova, kıra kıra getirip şehre koydular. Sonra döndüler Mağrip illerinden İmlak Şah'ı da esir alıp yola düştüler. 
Öte yandan Muhammed Hanefi ve yaranları, oturup acaba Kerebi Gazi'nin durumu ne oldu bir haber alamadık derken oradan Hoca Amr çıka geldi, Muhammed Hanefi'ye ve yaranlarına müjdeyi verdi. Olanları ve yaşanan maceraları ve Kerebi Gazi'nin yiğitliğini, kahramanca mücadelesini bir bir anlattı. Bütün askerler sevinç çığlıkları attılar. Kerebi Gazi'ye hayranlık duygularıyla dualar ettiler. Muhammed Hanefi: Bir yiğidi elçi olarak göndereceksin Kerebi Gazi gibi, vardığı yerin padişahını esir alıp getirecek. Bu ne cesurca bir kahramanlıktır, deyip emir veridi, bütün askerlerle birlikte Kerebi Gazi'yi karşılamaya çıktılar. Karşılamada buluştular, görüştüler, gazanız mübarek olsun ey baş komutan deyip aldılar, doğruca Muhammed Hanefi'nin otağına getirdiler.
Kerep ve arkadaşları, içeri girdiler, Muhammed Hanefi'yi saygı ile selamladılar, geçip yerlerine oturdular. Muhammed Hanefi, Kerebi Gazi'ye dua etti, ona bir biri üstüne üç özel hil'at giydirerek ödüllendirdi ve ona şöyle söyledi: "Ey Hicaz'ın baş komutanı bu gün senin yaptığın kahramanlığı bu zamana kadar kimse yapamamıştır, yüzün ak, alnın açık olsun". Bu iltifata karşılık Kerebi Gazi de: Ey Şâh-ı Merdân'ın  sevgili evladı Azizim, Benim elimden ne gelir ki, asıl olan sizlerin yüce himmetinizin bereketiyle olmuştur, diye duaya karşılık verdi.
Muhammed Hanefi emir verdi. İmlak şah eli bağlı, ciğeri dağlı titreye titreye getirip siyaset yerine çökerttiler. Muhammed Hanefi başını kaldırdı İmlak Şah'ın yüzüne bakarak: İmlak, gel Allah'ı bir bil, Muhammed Mustafa (sav)'i hak peygamber bil, bu şehri yine sana vereyim, eğer ki olmaz, dersen emir veririm seni helak olursun yerin de toprağın altı olur, dedi. İmlak Şah öfkelendi: Ey pehlivanlar, şimdi siz bir iş yaptığınızı mı sandınız. Hile ile bir pehlivan beni buraya getirince size bu yapığınızın kar kalacağını mı zannediyorsunuz, Görün bakalım Ham Şah-ı Mağribî bu ahvali duyunca size neler yapacak, o zaman göreceksiniz, deyip geriye çekilerek başını yere koydu sora oturdu. Muhammed Hanefi'nin bu sözlere canı sıkıldı ve İmlak Şah'ın boynunu vurmak üzere cellâda emir verdi. Kerebi Gazi ise cellada işaret ederek durdurdu ve Muhammed Hanefi'ye dedi ki: Komutanım, biraz sabredin, şimdilik bu melunu öldürmenin bir faydası yoktur, ileride bize lazım olacaktır, deyip İmlak Şah'ı Kerebi Gazi'nin sözüyle öldürmekten vaz geçtiler ve hapse attılar. (SON)