12 Kasım depreminde Bolu'da görev yaparken yaşlı bir amca ''Evladım, şu eski tek katlı ev bana ata yadigârı. Çocuklar illa satıp şu karşıdaki apartmandan bir daire alalım diye tutturdular. Ama ben bir türlü satmak istemedim. Burada halimden memnunum. Bu barakayı on tane apartmana değişmem. Çünkü gözümü burada dünyaya açtım. Acısıyla tatlısıyla bir ömür burada geçti. Ben o koca koca apartmanlarda kalamam diye direttim ve sattırmadım. Allah'ın işine bak ki;  büyük afette benim baraka ayakta kaldı, çocukların daire almak istedikleri apartman yıkıldı. Depremde o apartmanda kalan birçok kişinin öldüğünü görünce, çocuklarım önce kızdıkları babalarına sonra  'baba iyi ki karşı çıktında alamadık' deyip sevindiler '' diye anlatınca bende aklıma gelen aşağıdaki meşhur Çin hikâyesini amcaya anlattım.
Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Çok fakirmiş ama Kralın bile kıskandığı bir ata sahipmiş. Kral bu at için çok büyük para teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. 'Bu at, bir at değil benim için bir dost, bir insan, insan dostunu satar mı?'' demiş.
Bir sabah kakmışlar ki at yok! Köylü ihtiyarın başına toplanmış.'' Seni akılsız ihtiyar. Bu atı çalacakları belliydi. Kral'a satsaydın, ömrün sonuna kadar beyler gibi yaşadın. Şimdi ne paran var, ne de atın'' demişler. 
İhtiyar, ''Karar vermek için acele etmeyin,'' demiş. Sadece 'at kayıp' deyin,  çünkü gerçek sadece bu. Ötekiler sizin yorumunuz. Atın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa şans mı henüz bilemiyoruz.''
Köylüler ihtiyarla dalga geçmişler ama aradan 15 gün geçmeden bir gece at ansızın dönmüş. O de ne? Hem de peşine 12 vahşi atı takıp. Bunu gören köylüler ihtiyardan özür dilemişler. ''Sen haklı çıktın, bir at, bir sürün at oldu.'' 
İhtiyar, 'Karar vermek için, gene acele ediyorsunuz.'' Demiş ihtiyar. ''Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Çünkü bilinen gerçek şimdilik sadece bu.
Aradan bir hafta geçmeden ihtiyarın tek oğlu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken attan düşmüş ve bacağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun süre yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmiş ihtiyara. ''Bu atlar yüzünden tek oğlun da bacağını kırdı. Artık sana bakamayacak ve sende eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın. Keşke satsaydın'' demişler. İhtiyar, ''Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz'' diye cevap vermiş. '' O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötekiler sizin yorumunuz. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını size asla bildirmez.''
Birkaç hafta sonra düşmanlar kat kat büyük orduyla saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan herkesi askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu hariç bütün gençleri askere almışlar! Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş. Giden gençlerin öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler gene ihtiyara gelmişler. ''Gene haklı olduğun kanıtlandı.'' demişler. ''Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki hiç dönmeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil, şansmış meğer.''
''Siz erken karar ermeye devam edin'' demiş ihtiyar.''Oysa gelecekte ne olacağını kimse bilemez. Bilinen tek bir gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde… Bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu kim bilebilir ki?'' 
*  *
Neticeyi kelam;  çocukların babalarının eski evini satıp apartmandan bir daire alması için ısrar etmelerine rağmen, ihtiyar amcanın ikna olmaması ve neticede o apartmanın 12 Kasım depreminde yıkıldığını görünce iyi ki babamız kabul etmedi de almadık diye sevinmeleri hayatta çoğumuzun başına farklı şekilde gelebilecek bir durumdur.
Çünkü çoğumuz, şu işimiz bir olsa diye bazen siyasette, bazen memuriyette tabiri caizse can atarız. Olmazsa üzülürüz, kızarız, eleştiririz…  Ama zamanla, o istediğimiz şu makamın bu mevkiin olması halinde aleyhimize olacağını görünce iyi ki olmamış diye Bolulu ihtiyar amcanın çocuklarının depremden sonra sevindiği gibi. Seviniveririz… Mesela çocuğunuz öğretmen adayıdır. Birinci atamada gidemez üzülürsünüz. Sonra ek atama çıkar, puanı düşük olmasına rağmen daha güzel yerlere gider. Temennim odur ki, hep sevinenlerden olalım…
Ben kendi adıma ne isteyip te eften püften sebeplerle OL-MAMIŞSA / OLDURULMAMIŞSA ahirinde hakkımda hep hayırlı olduğunu düşünürüm. Zaten her ne talep ediyorsak hakkımızda hayırlıysa olsun demiyor muyuz? Diyoruz. O halde sonrasında üzülmeye gerek var mı? Elbette yok. 
Vesselam her insan isteyebilir ama İLLA - İLLA noktasına girmemeye dikkat etmeli. Çünkü 'gönül isterken bazen kader gülermiş' Çevremizden ülke geneline kadar bu noktalarda çok örnekler görünce, keşkeler iyi ki öyle imkânlara sahip olamamışız, yoksa diye devam eden cümlelere dönüşüveriyor…
ÖZETİN ÖZETİ: ''Hayat yolculuğuna hazırlanırken ilk hazırlanacak malzeme, kâfi miktarda kadere rızadır.'' (Arthur Schopenhauer)
*
YAŞLILARIMIZ
Kimisi der ki; ''başımızda büyük''
Kimisi de der '' başımızda bir yük''
İhlasla alınabilirse büyüklerin duası
Bil mutlaka def olur, küçüklerin belası
                                         (mahirane)