KE­FEN PA­RA­SI: Köy­lü va­tan­daş her za­man tem­kin­li ol­ma­yı se­ver. Kış­lı­ğı­nı yaz­dan ayar­la­ma­ya ça­lış­tı­ğı gi­bi, her an ka­pı­sı­nı ça­la­bi­le­cek ölüm son­ra­sı olu­şa­cak mas­raf­lar için de ke­fen pa­ra­sı ve­ya alt-üst pa­ra­sı ni­ye­tiy­le bir çı­kı­nın içe­ri­si­ne has Türk pa­ra­sı­nı sak­lar ve ona ke­sin­lik­le do­kun­maz­dı. Bu­nu ya­par­ken hem ço­lu­ğu ço­cu­ğu­na yük ol­ma­mak hem de he­la­lin­den ka­zan­dı­ğı pa­ray­la ba­ki yol­cu­lu­ğa uğur­lan­mak ar­zu­su ağır ba­sar­dı. Özel­lik­le tek ba­şı­na ya­şa­yan yaş­lı tey­ze­le­rin ölü­mün­den son­ra çı­kı­la­rın­dan çı­kan pa­ra­lar­dan ço­ğu­nun te­da­vül­den kalk­tı­ğı­na şa­hit olu­nur­du. 
Şe­hir­leş­mey­le bir­lik­te bu adet­te ma­ale­sef yaş­lı­la­rın anı­la­rın­da kal­dı. Kre­di kart­la­rı, bi­zi ve ço­cuk­la­rı­mı­zı ''ne olur ne ol­maz, bir kö­şe­de na­kit pa­ra­mız bu­lun­sun' dü­şün­ce­si ye­ri­ne bir­kaç ta­ne kre­di kar­tı bu­lun­sun dü­şün­ce­si­ne yön­len­dir­di. 
De­ğer­li dost­lar, köy­de­ki yaş­lı an­ne-ba­ba­nız ata­la­rın­dan gör­dü­ğü şe­kil­de alt-üst pa­ra­sı ni­ye­tiy­le bir kö­şe­ye bi­ri­kin­ti koy­duy­sa say­gı gös­te­rin ve sa­kın sen ölün­ce ge­re­ği­ni ya­pa­rız, ver de har­ca­ya­lım de­me­yin. La­kin te­da­vül­den kalk­ma ih­ti­ma­li­ne kar­şı­lık ta za­man za­man gün­cel­le­yin…
DU­VA­RA FO­TOĞ­RAF AS­MAK: Es­ki­den re­sim çek­mek - çe­kin­mek bu ka­dar ko­lay de­ğil­di. Köy­de fo­toğ­raf ma­ki­na­sı ge­nel­de Al­man­ya'da ça­lı­şan­lar­da ve­ya ba­zı öğ­ret­men­ler­de bu­lu­nur­du. Bun­lar­da sa­de­ce ya ak­ra­ba­la­rı­nın ya da çok sev­di­ği in­san­la­rın fo­toğ­ra­fı­nı çe­ker­di. Do­lay­sıy­la fo­toğ­ra­fı ek­se­ri­ya as­ker oca­ğın­da olan­lar ve­ya gur­be­te ça­lış­ma­ya gi­den­ler çek­ti­re­bi­lir­di. Ma­li­yet ge­rek­tir­di­ği için bu­nun da sa­yı­sı cü­zi olur­du. Ama kad­ri kıy­me­ti çok faz­lay­dı.
Şim­di ar­tık fo­toğ­raf çe­ki­mi sı­ra­dan­laş­tı. Sa­ğa dön çek, so­la dön çek he­sa­bı bir an­da yüz­ler­ce re­sim çe­kil­me­ye baş­lan­dı­ğın­dan pek­te de­ğe­ri kal­ma­dı.
Köy­ler­de is­tis­na­sız her evin du­va­rı­na re­sim­ler ası­lır­dı. Bun­lar, şa­yet var­sa an­ne- ba­ba­dan baş­la­yıp to­run­la­ra - ak­ra­ba­la­ra ve hat­ta kö­yün öğ­ret­me­nin res­mi­ne ka­dar uza­nır­dı. Evin yaş­lı ebe­si-de­de­si dü­ğün­de bay­ram­da ge­len mi­sa­fir­le­re o re­sim­ler­de­ki­le­ri tek tek gös­ter­mek­ten ay­rı bir zevk alır­dı. He­le bir­de ço­cuk­lar-to­run­lar me­mur ol­muş­sa öv­gü bir kat da­ha ar­tar­dı. Sa­hi du­var­da re­sim­le­ri ası­lı olan o to­run­lar ay­da yıl­da ebe­le­ri­ne-de­de­le­ri­ne bir alo di­ye­bi­li­yor­lar mı aca­ba? Di­yor­lar­sa teb­rik edi­yo­rum… Di­ye­mi­yor­lar­sa ne olur BİR ALO de­yin, ka­za­nan siz olur­su­nuz di­yo­rum…
Hak­sız­lık et­me­ye­lim, ak­lı­ma gel­miş­ken söy­le­ye­yim, şim­di de re­sim­le­ri du­va­ra da­ha çok ası­yo­ruz… Ama Facebook'taki- Tweetter'daki pro­fi­li­miz­de­ki du­va­ra… Ta­bi bu­ra­da bir fark da­ha var. Ebe­le­ri­miz-de­de­le­ri­miz ev­le­ri­nin du­va­rı­na ço­cuk­la­rı­nın, to­run­la­rı­nın re­sim­le­ri­ni asar­ken öz­lem du­yu­yor­du. Biz ise on­la­rın res­mi­ni as­mı­yo­ruz… Öz­lem duy­mak mı? Eh iş­te… Ec-cük…
KÖY­DEN Gİ­DEN ÖĞ­RET­ME­NİN RES­Mİ­Nİ KAH­VE­YE AS­MAK: Bu du­ru­mu Hz Ali Efen­di­mi­ze at­fen dil­ler­de do­la­şan ''Ba­na bir harf öğ­re­te­nin kırk yıl kö­le­si olu­rum'' sö­zü­nün tam yan­sı­ma­sı ola­rak gö­rü­yo­rum. Bu say­gı, sev­gi her mil­le­te na­sip ol­maz. Es­ki­den öğ­ret­men­ler köy­ler­de kal­dı­ğın­dan,  va­tan­daş­la iç­li - dış­lı olur­du. Her ha­ne­nin sof­ra­sın­da baş­kö­şe­de otu­rur,  iyi gü­nün­de kö­tü gü­nün­de onun­la hem-hal ol­ma­ya ça­lış­tı­ğın­dan ai­le­den bi­ri gi­bi gö­rü­lür­dü. Ta­yin olup gi­der­ken is­tis­na­sız tüm köy­lü üzü­lür, göz­ya­şı­na bo­ğu­lur­du. Ha­tı­ra ola­rak öğ­ret­me­nin res­mi alı­nır köy kah­ve­si­nin du­va­rı­na ası­lır­dı. Kah­ve­ye ge­len gen­ci- yaş­lı­sı res­me bak­tık­ça o öğ­ret­men­le il­gi­li ha­tı­ra­lar dil­den di­le do­la­şır­dı. Ta­yin olup gi­den öğ­ret­men­ler­de köy­lü­yü unut­maz bay­ram­lar­da köy adı­na teb­rik gön­de­rir­di. O teb­rik kar­tı kah­ve­de ulu or­ta oku­nur­du. Me­se­la bi­zim kö­yü­müz­de şu an­da 45-50 ön­ce­sin­de köy­de gö­rev ya­pan öğ­ret­men­ler­le ile­ti­şim ku­rul­mak­ta olup, şim­di 70 ya­şın­da olan de­de­le­rin na­sıl vo­ley­bol oy­na­dı­ğı ve öğ­ret­me­nin­de ye­ni­lin­ce bir san­dık lo­kum al­dı­ğı ha­tı­ra­la­rı ilk gün­kü he­ye­ca­nıy­la yâd edil­mek­te­dir. (Dur­muş Öney /An­tal­ya -Tur­gut Eras­lan / Ma­lat­ya-Ya­şar Çe­tin­ka­ya / Kon­ya vs. 45-50 yıl ön­ce kö­yü­müz­de öğ­ret­men­lik yap­mış­lar ama ha­la ir­ti­ba­tı de­vam et­mek­te­dir­ler. Şim­di im­kan­lar da­ha iyi ol­ma­sı­na rağ­men is­tis­na­lar ha­riç ma­ale­sef ir­ti­bat­lar da­ha er­ken­den ko­pu­yor. )
Şim­di köy­ler­de gö­rev ya­pan öğ­ret­men­le­re köy­den bi­ri­ni so­ru­yo­rum ta­nı­mı­yor. Köy­lü va­tan­da­şa da ''si­zin öğ­ret­me­nin adı ne, ne­re­li?'' di­yo­rum. Hiç gör­me­dim ki di­yor… Ves­se­lam, ne­re­den - ne­re­ye doğ­ru gel­dik… Bir şey­le­ri ga­li­ba kay­bet­tik efen­dim...  
SEV­Dİ­ĞİM SÖZ:
'Ha­ya­tı­mız­da en yü­ce, en güç­lü fay­da­lı da­ya­na­ğı­mız ana- aba evin­den ka­lan ha­tı­ra­la­rı­mız­dır.

(Dos­to­yevs­ki)